Muzaffer Ozak (ks) Hazretleri`nin 37`inci vuslat yıldönümü vesilesiyle hazırlamaya muvaffak kılındığımız yazı dizimizin dördüncü ve son bölümünde Cerrâhî Â sitânesi`nin 19`uncu şeyhinin hac ziyaretleri ve Ehl-i Beyt aşkı yer alıyor. Aşkî `nin (ks) pak yolunun aşklı bendelerinden Cumhur Enes Ergür`e değerli sohbetleri için İttifak gazetesi camiası nezdinde teşekkürü borçbiliyoruz.
Cumhur Enes Ergür
Yazar, Ses Sanatkârı, Radyocu
'Efendi Hazretleri`nin seyahatleri başlıyor bundan sonra. Amerika seyahatleri, Avrupa seyahatleri var, hacları var. Her biri ayrı ayrı kitap konusu edilecek şeyler. 
Bir-iki kritik, önemli seyahatleri var, onları arz edeyim. Önce Amerika`dan, Avrupa`dan bahsedelim. 1978 senesinde başlıyor, 1984 yılına kadar devam ediyor seyahatleri. Bazı seneler iki kere olmak üzere Amerika`ya gidiyorlar. Pek çok insanın İslam ile müşerref olmasına vesile oluyor Muzaffer Efendi. Hatta orada sormuşlar 'kaçsenedir buradayız, kimseyi Müslüman edemedik! Bölük bölük Müslüman oluyor millet.' (Muzaffer Efendi cevaben) evladım  23 senede tamamlanmış dini sen adamdan hemen istiyorsun' diyor. 'Sen yapabiliyor musun? Gavuru sıkmaya gelmez! Avucunuzun içinden kayar gider. Sıkmadan halledeceksiniz, zorlamayacaksınız. 
Malumunuz 'İslam hoşgörü dinidir' diye yanlış anlaşılmaya çok müsait bir söz var. İslam hoşgörü dini falan değildir. Ne demek yani! Sen istediğin hatayı yapacaksın İslam da seni hoş mü görecek! Senin (dine) ısınman yolundaki eksikliklerine, o yoldaki gayretlerine hoşgörüyle bakar İslam. Her şeyi biliyorsun, namazı kılmıyorsun. Bunun neresini hoş görecek! Hırsızlık yapıyorsun, bunun neresini hoş görecek! Hoş gördüğü senin gayretindir. Dolayısıyla Muzaffer Efendi Hazretleri bunu çok engin bir şekilde oradakilere göstermiştir. Hatta 7`den 70`e herkesin dâhil olduğu, gayrımüslimlerin de dâhil olduğu devranlar olmuş. Burada(ki sohbette) o devranlara katılmış olanlar var. Böyle yapıyor, 'gel' kendi dervî şânının arasına karışıyorlar, kadınlar, erkekler devrân ediyor. 'Ben Allah derim, Allah dedirtirim' buyurduktan sonra Muzaffer Efendi`ye sormuşlar, demişler ki 'Caiz mi?'. Yaptığımız her şey caiz de, ona bakıyoruz ya biz! Her şeyimize bakarız caiz mi, değil mi! Hep ona bakarız ya! Muzaffer Efendi`ye de sormuşlar: 'Caiz mi?' 'Kâbe`de ne oluyor?' buyurmuşlar. 'Bu yaptığımız bidayettir. Yeni başlıyoruz. Sonra ayıracağız.' buyurmuşlar. Şeriatten taviz yok, işte bu hoşgörü. Böyle devam edin siz! (Mesele) o değil! &ndash Rusya`dan bir heyet gelmiş Osmanlı zamanında demişler ki 'biz Müslüman olmak istiyoruz. Lakin biz soğuk yerden geliyoruz, içki var bizde! Bunu kabul ederseniz biz Müslüman olacağız.' Ulema toplanmış, karar vermiş: Zinhar Olmaz! Muzaffer Efendi Hazretleri feraset ve basiretle şu yorumu yapıyor. 'Eğer ki deselerdi içkinin günah olduğunu, haram olduğunu bilerek içerseniz, bu sizin Müslümanlığınıza, İslam`ınıza halel getirmez'. Yok mu şimdi meyhaneye gidip pek çok Müslüman olan adam. Müslüman adam, cenazesi camiden kalkıyor. Müslüman. Günahkâr olmak başka bir şey, günâh işlediğini reddetmek başka bir şey. Ve tesbiti şu Efendi Hazretleri`nin 'O gün öyle yaparlardı ama iki nesil sonra o iş düzelirdi ve bugün Rusya Müslüman olurdu.' Haritaya baktınız mı Rusya`nın genişliğine! Dünyanın yarısı. Müslüman hoş görülü olur, hoş görür, tamam yaparız! 
Muzaffer Efendi sayesinde çok Müslüman olanlar olmuş. Onun verdiği aşk ile, şevk ile, bir çok kişinin hidayetine vesile olmuş. 
Ve bir hac hikâyesi (vakıası) anlatayım. Bu arada bu kadar şey anlattım. Bir tablo düşünün, tablonun köşesinde yapbozlar gibi renkler var. Ne var? Ne ağırlıklı orası. Köşede bir kırmızı var. O tabloya (tamamen) kırmızı diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, bir bölümünde kırmızı var (sadece). Bizimkisi büyük bir tablonun bir bölümünü anlatmak. Bir tablo bu! Kocaman. Bir köşesini anlatıyoruz sadece. 
'1947`ye kadar bu memlekette hac yasak!'
Efendi Hazretleri 11 defa hacca gitmişler. Sonuncusu 1980 senesinde, ilki 1949 senesinde. 1947`ye kadar bu memlekette hac yasak! Şimdiden bakıp da döviz kaçmasın, oydu da buydu da! Paris`e gitmek yasak değil ama! Hep kıyaslıyor ya 'hacca gideceğine fukara doyur!' Sen de Paris`e gideceğine doyur! Müslümana akıl vermek üzere kurulu sistem! Velhasıl 1947`de kendisi gidememiş. 1948`de tekrar kapamışlar. 1949 yılında gitmişler. 1949 yılında (hacca) gidiş hadiselerini söyleyeyim; Sahaflığına da değinmiş oluruz (bu arada). 
'Muzaffer, hacca gel!'
Muzaffer Efendi, Peygamber Efendimizi (sav) görmüşler rüyalarında. (Efendimiz Aleyhisselâm) 'Muzaffer, hacca gel'. Ertesi gece bir daha 'Muzaffer, hacca gel.' Efendi bütün kitaplarını, malını, mülkünü, sermayesini dökmüş (ortaya). 300 lira para çıkıyor. Hac 500 lira. Kimden, nereden, nasıl bulup edeceğim diye düşünürken (dükkânına) kan ter içerisinde, yaşlıca bir adam, sırtında bir çuvalla geliyor. 'Evladım ben bunları 30 liraya aldım, 40 verirsen sana vereyim bunları' diyor. O sırada da dükkânında bir esnaf komşusu var Muzaffer Efendi`nin. O demiş ki 'tamam amca, bırak' demiş, çıkarmış cebinden vermiş parasını. Açmışlar çuvalı, içinden bir eser çıkmış. Kıymetli bir eser. Efendi demiş ki 'adama ver hakkını'. Esnaf komşusu (bunun üzerine) 'alan razı-satan razı, boş ver' demiş. Muzaffer Efendi ondan sonra (komşusuna) demiş ki 'bana sat bunları'. '50`ye senin olsun demiş, nasıl olsa kısa günün kârı.' 5 dakikada 10 lira kazanacak. Muzaffer Efendi 50 lirayı ona vermiş, kitabı almış. Ve az önce dükkânına gelen satıcı adam çarşıdan çıkmadan yetişerek 'efendim dur, dur' demiş, 'senin verdiklerinin içinden kıymetli bir şey çıktı'. (Böylelikle Muzaffer Efendi) cebinde kalan son 50 lirayı da ona vermiş. Sermaye 300 lira da nakde çevirmek lazım! 300 lira bir şey etmiyor. O (son) 50 lirasını da ona vermiş (satıcı) adam uçmuş tabii ki, çok memnun olmuş. Zaten bir 40 almıştı şimdi 50 daha aldı. 
(Bu hadiseden iki-üçgün sonra Muzaffer Efendi`nin) dükkânına biri girmiş, o kitabı görmüş ve Efendi`ye 'hiçpazarlık etmeyelim, 1.000 lira veriyorum ben bu kitaba' demiş. 'Pekiyi, al, senin olsun.' Efendi Hazretleri böylece hacca gitmiş. Parayı da böyle göndermiş Hz. Allah. (Muzaffer Efendi) o hacda da 19 kişilik hac kâfilesinin en genci. Kâfilede (yaşlılara) hizmet etmiş, ilk haccı. 1949, ilk haccı. 
Enes Ergür: Mesele nutku taşımaktır.
Şu kısım da mühimdir. Çünkü Efendi Hazretleri şöyle bir tarif ve tesbitte bulunuyor: ':u dinlediğiniz nutk-ı şeriflerin 10`da birini anlasanız, evliya olursunuz.' Şarkı diye, lay lay lom diye dinlememek lazım. 'Allah dostu ne diyor' diye dinlemek lazım. Dikkat edin, ilahiler genellikle küçük namelerden oluşur. Saltanatlı, büyük eserler de vardır ama genelde ilahiler küçük namelerden oluşur. (Oradaki) mesele nutku taşımaktır. Müzigin (mû sikî nin) vazifesi nutku taşımaktır: Allah dostu ne demiş.
Muzaffer Efendi bir hac ziyaretinde Bağdat üzerinden (Hicaz`a) gidecekler. (İstanbul`dan yola çıkmışlar) otobüsle gelmişler (Bağdat`a) Hz. Hüseyin Efendimizin (r.anh) kabr-i şeriflerine; Otobüs, gelmiş türbe görünmüş. &ndash Haydi onun gibi söyleyeyim, ben onun gibi değilim ama- onun dediği gibi diyeyim. 'Aklını kurban et, can kulağınla dinle beni' diyor. Burası (çok mühim) kofrayı yakarsınız! (Muzaffer Efendi) 'duuur' demiş şoföre. Artık türbe görünmüş. 'Duuur, in!' Efendi Hazretleri iner inmez dört ayak olmuş! Yani emekler pozisyonu (almış) diyelim. O biçimsiz yolda &ndash yolun kalitesi için söylüyorum, o zamanın şartları! Taş yol, toprak yol vs.- (Türbenin göründüğü yerden) tâ şebeke-i şerife kadar dört ayak üzere (emekleyerek) yürümüş, emekleyerek. -Babama bunu Zülfü Amca anlatmış. Orada olan. Oradan nakille geliyor.- Zülfü Amca bir an tereddüt etmiş (emekleyerek gitme hususunda) yapayım mı yapmayayım mı diye! Ve yapmış o da dört ayak olmuş! O yolu öylece gitmişler. O ziyarette olan ihvandan bazıları dört ayak üzere gitmişler (kabr-i şerife) bazıları da yürüyerek ziyareti yapmışlar. Dört ayak olmamış bazıları. Girmişler huzura, huzuru-u saâdete niyazda bulunmuşlar. (ziyaretten sonra) Muzaffer Efendi kalkmış, çıkmış, geri geri, yine dört ayak olarak otobüse geri dönmüş. Haydi (dört ayak üzerine) ileriye doğru gidersiniz de geri geri gitmek bir hayli zordur. O aşk başka bir şey! (Muzaffer Efendi) geri geri, emekleye emekleye huzurdan çıkmış otobüse gelmişler, Zülfü Baba sormuş. 'Sebeb-i hikmeti nedir?' (Muzaffer Efendi) 'anlarsın sonra!' demiş. &ndash Arayı geçtim-. Medine-i Münevvere`ye vâsıl olmuşlar. Medine`ye varmışlar, -Zülfü Baba`dan dinlediğimi aktarıyorum-Nusret Yeşilçay gelmiş Muzaffer Efendi Hazretleri`ne, demiş ki 'efendim, Kral sizi çağırıyor. Kral ulemaya bir soru sordu, kimse bilemedi, teşrif buyurursanız bu soruyu siz cevaplarsınız) Götürmüşler Efendi Hazretleri`nin Kral`ın huzuruna, Efendi cevabını vermiş. Kral çok memnun kalmış bu cevaptan. Bunun üzerine (etrafındakilere) emir vermiş &ndash burası çok önemli- ' o zaman siz, 13 kişiyle birlikte Huzur-u Saâdet`e özel bir ziyaret yapınız.' Hz. Hüseyin Efendimizin (R. Anh) huzurunda dört ayak olan kişi sayısı 13. (Hadise) başka bir ülkede olmuş, kendi ülkesinde olsa istihbaratı söyler, (Irak`ta olanı) Kral nereden bilecek! Keramet Kralda değil yani! Sonra Muzaffer Efendi Hazretleri otele dönmüş. -Zahiren konuşuyoruz, bilemiyoruz.- Muzaffer Efendi de düz gitti, geri geri çıktı, kim ne yaptı görmedi, bilmiyor. 'Sen, sen, sen, sen,  o 13 kişiyi söylüyor. (Sevgili Peygamberimizi) ziyarete geleceksiniz.' diye benimle birlikte. O, dört ayak olan 13 kişi. O sırada Harem-i Şerif türbedarlarından birisi geliyor, 'Şeyh Muzaffer!' 'Burada' diyorlar. (Muzaffer Efendi`ye) bir liste veriyor. 13 kişinin adı yazıyor listede. 'Bu 13 kişi Harem-i Şerif`e davetlidir'. Buradaki mesele ne? Muzaffer Efendi`nin hürmeti, tâzimi ve Efendimizin Muhammed Mustafa Sallalahu aleyhi vesellem Efendimizin kurret`ül-ayn`ı olan ciğerpâre-i Rasul Hz. Hüseyin Efendimize gösterilmiş olan ta`zimden memnun kalmış olduğunun işaretidir. Kral nereden bilecek! Kral`a söylüyorlar sadece 'böyle olacak' diye. Emir gidiyor oraya. Oraya da emir gitmiş. Ravza-i Mutahhara`dan da yazı geliyor 'bunlar davetlidir' diye. Muzaffer Efendi Hazretleri bu özel ziyarette dua ve niyazlarda bulunduktan sonra 'ben Şeyh`ül-Haram oldum' demiştir. Bir ziyareti daha vardır böyle, o ziyarette namaz kıldırmış Harem-i Şerif`in Şeyhi gelmemiş Muzaffer Efendi`ye kıldırmışlar namazı. Ona böyle bir ikram olmuş. Kim yapmış bu ikramı? Ahmet Efendi, Mehmed Efendi yapamaz, bu bizatihi Sultan`ul-Enbiya Efendimizin (sav) tasarrufudur, takdiridir, tercihidir. Muzaffer Ozak Efendi diye anlattığımız zat, Efendimiz (sav) tarafından tercih edilmiş bir zattır. 
'Güneşten bir huzme, deryadan bir katre, kürreden bir habbe'
Efendim, kendileri sohbetlerinde, vaazlarında 'güneşten bir huzme, deryadan bir katre, kürreden bir habbe' diye söylemişlerdir. Bu bizim anlattıklarımız kendisi yanında bunlar bile değildir. Başka bir âlemden bahsediyoruz. Bu âlemden o âlemdekileri nasıl anlarız? Bu kadar anlarız, bu kadar anlatabiliriz. Dinleyen anlatandan arif gerek. Ama şunca insanı şu kadar insanı bu kadar saat onu dinlemek üzere burada tutan bir muhabbet var. O (muhabbet) tarife gelmiyor. Allah bizleri evliyaullah hazerâtına muhabbetten ayırmasın. (Â min.) Ve sebeb-i içtimaımız olan Muzaffer Efendi Hazretleri`nin şu meclisimizden haberdar olup hoşnut olmasını lütfeylesin. (Â min). Sizlerden ve bizlerden hoşnut ve râzı olsun. (Â min). Himmet ve şefaatleri üzerimize olsun. (Â min). Emin olunu(uz) bir bu kadar daha konuşuruz, bitmez. Fevkaladelik çok. Bu fevkadelikleri de şöyle anlayınız: 'Yav ne büyük adam!' gibi değil. Bunlar olmasa büyük adam olmayacak mı? Hayır. Bunlar bardak taşması gibi. Bardak dolu, sen taşınca görüyorsun. Dolayısıyla Muzaffer Efendi Hazretleri`ni bir de benden dinlediniz. 
Muzaffer Ergür: Aaah, onsuz 30 sene!
Teşrifleriniz için teşekkür ediyorum. Başta Efendi Hazretleri`nin maneviyatından affımı niyaz ederim. Surç-i lisan edip yanlış bir şey söyledimse affımı dilerim. Sizlerden de affımı niyaz ederim. (arz ettiğimiz üzere) bu sene 37`inci senesi. Galiba 33`üncü senesiydi, amcam (Muzaffer Ergür) hayattaydı, tam da yatsı namazına duracağız 'aaah, onsuz 30 sene' dedi. 
Muhakkak ki bir kavuşma günü vardır. 'Sana ne oluyor çocuğum!' diyeceksiniz! Ben, Efendi Hazretleri göçtüğünde 11 yaşındaydım. Huzurunda bulundum, elini öptüm, şaka yaptı bana, başımı okşadı falan. 11 yaşındayım, ne anlarsın! Bu enteresan bir hadise işte. 11 yaşındaki çocuğa tesiri bu! O 11 yaşındaki çocuk gelmiş 47 yaşına hâlâ 'Muzaffer Efendi' diyor. Bunu parayla yaptıramazsınız! Bunu yapmak için de yapamazsınız! Bir yere kadar yaparsınız! Ü çgün yaparsınız, beş gün yaparsınız, biter! Bitmiyor! Nasıl bir şeyse! Elhamdülillah Hz. Allah lütfetti, Kerem etti, Hazret`in de himmetiyle haddimiz olmasa da hakkında bir kitap yazmak da nasip oldu. İnşallah istifadeye vesile olur. Sizler de itibar ve iltifat ederseniz ne mutlu bize! En azından yaptığımız işi hayra götürmüş olur. Efendim sürç-i lisân ettiysek affola. Efendi Hazretleri`nin himem-i âlileri üzerimize olsun.'
Program sonrasında Mutrî ban Türk Müziği Topluluğu`nun, Hz. Aşkî `nin ilahileriyle hâzirû nu Nû reddin Dergâhı`nın orta yerine götürdü. 37`inci vefât yıldönmünde Es-Seyyid Eş-Şeyh Muzafferüddî n Aşkiyyü l-Cerrâhiyyü l-Halvetî Hazretleri`ni içimizde günden güne büyüyen bir hasretle yâd ediyoruz. Şefaatleri üzerimize sâyebân olsun. Hasbihali, Muzaffer Efendi Hazretleri`nin nutk-i şeriflerinden biriyle nihayete erdirelim. (Uşşâk ilahi: Muzaffer Ozak (ks). Beste: M. Hakan Alvan
Bayram edelim
Şarab-ı aşkını nû ş ettir ya Rab
İçelim î mânla bayram edelim
İrci î hitâbın gû ş ettir ya Rab
Göçelim î mânla bayram edelim
 
Î mândan Kur ân`dan ayırma bizi
İlâhî haramla doyurma bizi
Yolundan şaşarsak affeyle bizi
Seçelim irfânla bayram edelim
 
Rıza-yı ilâhin olsun bendimiz
Kelâm-ı ilâhin olsun pendimiz
Sırât-ı müstakî m üzre kendimiz
Geçelim iz ânla bayram edelim
 
Mahşerde ak eyle yüzlerimizi
Nû runla nû rlandır gözlerimizi
Günâhdan arındır özlerimizi
Ölçelim mî zânla bayram edelim
 
Kendine kul eyle Resû l e ümmet
Liva-yı Hamd inin altında cem et
Açılsın bizlere ebvâb-ı cennet
Uçalım Rıdvân la bayram edelim
 
Cennet ü cemâlin lutfet görelim
O büyük nimete biz de erelim
Muhammed bağından güller derelim
Saçalım elvânla bayram edelim
 
AŞKÎ ye bezleyle sen dî dârını
Lutfunla sevindir ben dildârını
Firdevs-i âşiyân eyle dârını
Açalım ihvânla bayram edelim
 
BİTTİ.