Son dönemdeki politik tartışmaların içeriğine bakınca, pek çok konuda kavram kargaşası ortamına düştüğümüz net görülüyor. İçi boşaltılmış bir cumhuriyetçilik anlayışı aldı başını gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulus-devlet olduğunu düşünmeden, küresel sermayenin pompaladığı politik söylemlerle cumhuriyeti savunduğunu zannedenler çoğaldı. Küresel medya ve mecralar, ulus devletimizi parçalayacak hatta atomize edecek algıları, demokrasinin gereğiymiş gibi insanlarımıza kabul ettirmeye çalışıyor. Kitle iletişiminin yoğun artışıyla, oradan buradan yalan yanlış bilgilerle zihni doldurulan günümüz insanı sistematik düşünemez hale geldi. Bunun sonucu olarak da kendisini cumhuriyetçi olarak tanımlayanların, cumhuriyeti darmadağın etmeye yönelik fikirlerle karşımıza çıktığına şahit oluyoruz.
Küresel sermaye, ulus devletlerin kendisine karşı dik duramayan, pazarlık gücünü yitirmiş hale getirmek için, toplumsal desteğini yok etmek istiyor. Oysa küreselcilerle kol kola girip, amaçlarına hizmet etmek başka, Türkiye Cumhuriyetini savunmak ise çok başka şeyler. Okuduğumuzda anlık hayran kaldığımız yaldızlanmış fikirlerin, aslında savunduğumuz pek çok doğrunun karşısında olabileğini artık düşünmek zorundayız.
Sömürü, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi topla tüfekle karşınıza çıkmıyor artık. Asker göndermiyorlar, sizi komşunuza kırdırıyor, komşu olmazsa kendi içinizdekilerle ayrılık çıkararak çarpıştırıyor, toplumları kendi kendilerine kırdırıyorlar. İzlediğiniz dizilerle, filmlerle, elinizdeki cep telefonunuzla çok yakınımızdalar. Zihinlere hakim olmaya çalışarak, kendilerine yeni köleler arıyorlar. Bambaşka bir çağa girdik ve mücadele zihinlerde devam ediyor. Ulus devletinize destek vermezseniz küresel lordların ortaya attığı düşünsel/zihinsel kancalarla idrakiniz etkileniyor. Amaçları, yöntemleri çok net. İnsanlar arasında sevgi ve saygıyı yok ederek çatıştırmak, bu da yetmiyor ağaçları ve ormanları da ortadan kaldırmak istiyorlar.
Görüyoruz, savaşlar sürsün diye sürekli finansman ve silah desteği sağlıyorlar. Onbinlerce insan hayatını kaybediyor, dökülen kanlara doymuyorlar. Üstelik de içimizden bazılarımızı kendilerine hayran etmek için, sanki çok üstün meziyetleri varmış gibi davranıyorlar.
Türkiyemiz, yakın geçmişte bir yerel seçim dönemi geçirdi. Seçimlerin, demokratik sistemlerin en önemli unsuru olduğunu söylemeye gerek yok. Devletimizi oluşturan idarî yapının iki temel unsuru var. Merkezî yönetim ve yerel yönetimler. Bu iki unsurun halkın tercih ettiği kişilerce yönetilmesini sağlamak için seçimler yapılıyor. Cumhuriyetimizi kuran kadronun isteği de tam bu yöndeydi zaten. Geçmişte, ülkemizin kaos ortamı yaşadığı günlerde, seçimler demokrasi için önemli değildir diyenleri görmüştük. Dünyanın çeşitli ülkelerinde darbeler tertipleyen ve halkın iradesini engelleyen küreselciler, seçimleri önemsizleştirerek kendilerinin atayacağı kişilerle ülkeleri yönetmek istiyorlar. Tabii seçimleri önemsizleştiren algıları yayarken, insanlara seçme ve seçilme hakkınızı engelleyeceğiz diyerek yaklaşmıyorlar. Seçimler demokrasinin temel unsuru değildir, seçimsiz demokrasi mümkün diyerek yaklaşıyorlar. Böyle yaparak seçimi kaybetmiş partilerin kitlelerine şirin gözükmek istiyorlar. Eğer kendi istedikleri parti veya kişiler kazanırsa, bu defa seçimlerin nasıl önemli bir demokrasi kriteri olduğundan bahsetmeye başlıyorlar.
Bu tür algılara teslim olmamak için demokratik sistemimizin işleyişini ve temel unurlarını iyi bilmemiz gerekiyor. Cumhuriyetimizin temeli olan umdelerin önemsizleştirilmesine izin veremeyiz. Yönetime katılmak için milletvekilleri seçiyoruz, meclise gönderiyoruz. Bizi parlamentoda temsil edecek kişiler onlar. Burada “temsil” kelimesi önemli. Avrupa ve Amerika’daki demokratik sistemlerde yaygın olarak gördüğümüz bu yönetim şekline “temsilî demokrasi” deniliyor. Milyonlarca seçmenin ülke için alınacak kararlarda, her gün zaman ayırıp oylamalara katılması yani “doğrudan demokrasi” mümkün olmadığı için, milli iradenin temsilciler vasıtasıyla tezahür edeceği bu yöntem tercih edilmiş. Ancak cumhuriyetimizi kuranların temsil konusunda işaret ettikleri çok önemli başka bir detay var. Bazen bunu gözden kaçırıyoruz. Seçilmiş milletvekilleri seçildikleri ilin halkını değil, tüm ülke halkını temsil ederler. Bakmayın siz milletvekillerini çağırırken filan ilin milletvekili denildiğine, o vekillerin her biri Türk milletinin temsilcileridir, yerelde nerede seçilip geldiklerinin hiç önemi yoktur. Biraz düşünürseniz bu detayın ne kadar önemli olduğunu fark edebilirsiniz ve bu kuralın cumhuriyetin kuruluş aşamasında boşuna konulmadığını anlarsınız. Eğer böyle olmasaydı üniter devletin sürekliliği sağlanamazdı. Yerelliğin küreselciler tarafından ön plana çıkarılması, yerel yönetimler üzerinden özerklik veya otonomi taleplerinin seslendirilmesi ulus-devletin sonu olur. Başka bir deyişle, “Cumhuriyetçiyim” diyerek Türkiye Cumhuriyetini savunan kişilerin, yerel yönetimlerin otonom yönetimler haline dönüşmesinin, demokrasi bir gereği değil, küreselcilerin ulus-devletlere karşı kullandıkları bir arguman oldğunu bilmesi gerekiyor.
Yurttaşlarının desteğini hem politik hem de ekonomik anlamda kaybetmiş bir devlet göçmeye mahkumdur. Ardından iç savaşlar ve kaos gelir. Bizim partimiz genel seçimleri kazanamıyor, o halde kazandığımız yerel yönetimleri merkezi hükümetten bağımsız hale getirelim çabasının arkasında zayıflamış, atomize olmuş bir Türkiye Cumhuriyeti oluşturma isteği var. İnsanlara seçme ve seçilme hakkınızı elinizden alacağız diye yaklaşınca tepki aldığını gören küreselciler, demokrasi seçimler demek değildir propagandasını yaparken, yerellerde de genel seçimle gelmiş hükümeti tanımayın propagandası yapıyor. Amaçları Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısına zarar vermek, merkezi ve yerel yönetimler arasında uyumsuzluk sağlayarak cumhuriyeti sarsmak.
İktidarların eleştireceğimiz pek çok icraatı olabilir. Tabii ki desteklemek zorunda değiliz. Ama söz konusu cumhuriyetin korunması olunca, önceliğin üniter yapı olduğunu asla unutmamak gerekiyor. Atomize olursak devlet yara alır, ortada savunulacak ne demokrasi ne de eşitlik/adalet kalır.
Yerel yönetimler, kamusal hizmetlerin yerinde tespit edilerek halka daha kolay ulaşması için seçilen bir yönetim biçimi. Yoksa ilgili bakanlıklar da söz konusu hizmetleri yaparlar, hatta çok daha rantabl çalışarak halkın yararına çözümler getirebilirler. Galiba yerel yönetimlerin verimsizliği, belediyelerdeki istismarların çokluğu ve politik olarak da bazı yerel yönetimlerin ulus devlet karşıtı küreselciler tarafından kullanılabilir hale gelmeleri, devletimizi bu konuları yeniden değerlendirmeye mecbur bırakacak. Yeni anayasa yapılması süreci yakında başlıyor. Bekleyelim görelim, bakalım devran ne gösterecek.