Yönetenlerde yönetilenlerin, yönetilenlerde yönetenlerin görüldüğü, demokratik yönetimlerde, yardımlaşma ve dayanışma doruk noktasına ulaşır.

Yirminci yüzyılda olduğu gibi, Yirmi birinci yüzyılda demokratik ülkelerle, otokratik ülkelerin hem cephelerde, hem pazarlarda yarışı hızını kesmeden devam ediyor. Geçen yüzyılda otokratik ülkelerin başını Rusya çekerken, gelen yüzyılda Çin çekiyor. İki dünya arasında, barışın güvencesi olma görevi, Türk ve İslam dünyasına düşüyor.

Demokrasi misyonerliği yapanlar, demokrasilerini yenilemede zorlanıyorlar. “New York’tan Los Angelas’a Yeni Roma” kitabımızda vurgulandığı gibi, Amerika bütün ülkelerde yapılan darbelerin yanında yer alır, destekçisi olur. Kırılgan bir demokratik yapıya sahip olan Amerika, demokrasiye en büyük zararı veren ülkelerin başını çeker.

Topluma ilişkin çalışmalarıyla bilinen Antony Giddens’in kitaplarında, dünyada genel kabul gören ve benimsenen demokrasi, yönetilenlerin seçimlerle yönetenleri belirlediği, yönetim yapısı olarak tanımlanır. Demokratik ülkelerde yöneticiler silahlıların darbeleriyle değil, silahsızların oylarıyla değiştirilir. Demokrasilerde kurşun atılmaz, oy atılır.

Kare dünyada demokratik yönetimlerin öncülüğü yapma görevi Amerika’dan, Almanya’ya geçiyor. Demokrasiden uzaklaşmanın bedelini çok ağır ödeyen Almanya,  Avrupa’nın sürükleyici gücü olma yolunda ilerliyor. Ve siyasal yapısıyla, büyük üretim gücüyle, Avrupa’da otokrasi heveslisi ülkeleri dizginlemeye çalışıyor.

Dünyada demokratik ülkeler ne kadar çoğalırlarsa, otokratik ülkeler o kadar azalırlar.  Artık dünyada küçük bir azınlığın oylarına dayanan Atina demokrasi değil, insanlar arasında ayrım gözetmeyen, herkese seçme ve seçilme hakkı tanıyan, Medine demokrasisi tartışılıyor. Medine’ye bakanlar yönetenlerde yönetilenleri, yönetilenlerde yönetenleri görürler.  

Demokratik yönetimlerle, otokratik yönetimlerin bir arada yaşadıkları kare dünya, bilge aydınların demokrasileri desteklemesini bekliyor.