Gâzî kelimesi Arapça "gazv/gazve/gaza" kökünden türemiş Türkçe bir kelime olup temelde “dinî ve dünyevî amaçlı akınlar ve baskınlar yapan” ve “savaştan şehit olmadan dönen kimse” anlamına gelir. Yahya Kemal Beyatlı “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiirinde Türk-İslam medeniyetinin kurucusunun işte bu gâzîler olduğunu vurgular.

Taşımış harcını gâzîleri serdârıyle

Taşı yenmiş nice bin işçisi mîmâriyle

Binlerce yıldır Hanif din üzre yaşayan Türkler İslamiyetten evvel öncü akınlar ve baskınlar yapan cengâverlerine "alp" diyorlardı. İslamiyet sonrasında "alp" kelimesi hem tek başına hem de "eren" kelimesiyle kullanılmaya başlandı: Alp, Alper, Alperen, Alper Tunga, Alparslan, Konuralp, Turgut Alp, Alptekin, Sungur Alp...

Türkler derviş savaşçılarına "alperen" demeye başladı. İslamiyetle birlikte Türklerde alperen ve alp kelimelerinin yanında İslam için, vatan için cenk edenlere "gâzî" de dendiğini görüyoruz.

Aşıkpaşazâde tarihinde Anadolu'nun fethinde, vatanlaşmasında ve İslamlaşmasında dinî ve sosyal dört grup göze çarpar: ahiyân-ı rum, gazıyân-ı rum, bacıyân-ı rum, abdalân-ı rum... (O çağlarda Anadolu'ya "Diyâr-ı Rum" denmekteydi. Doğu Roma'nın kısaltılması… Roma sonra kısaca Rum)

Arapça kelimeye Farsça çoğul eki -ân getirilerek Türkçe bir kelime türetilmiştir: Gâzîyân.

Gâzîyân (alperen) kelimesinin tarihimizde uç beyliklerinde kullanıldığını görüyoruz. Yani kefere ile savaşana gâzî denmektedir. Hatta gâzî kelimesini uç beylerinin unvan olarak kullandığını görüyoruz. Ertuğrul Gâzî, Osman Gâzî, Danışmend Gâzî, Gâzî Bahadır Han, Gâzî Umur Bey, Gâzî Mihal…

Bir dönem İslam devleti umerası (amirleri) kendileri için "Gâzî" unvanını kullanırken askerleri için "alp" kelimesini seçmişlerdir.

Gâzîyân iyi at binen, kılıç kullanan, can yoldaşlığı (arkadaşlığı) olan, kendine mahsus kıyafeti olan, cenk zamanında cenk eden diğer zamanlarda tekkelerde derviş terbiyesiyle yetişip veli olan kimselerdir. Gâzîyânın ilk muradı ilâyı kelimetullah, nizâmı alem ve kızılelma için şühedaya katılmaktır.

Cenâb-ı Hazret-i Sultan Mehemmed Hân-ı Gâzî kim

Eder mahrûm-ı râhat nâm-ı tîği kavm-i küffârı

Gâzî, günümüzde umumileşerek cenge katılıp şehit olmayan veya askerlik mesleğini yaparken bir kazaya uğrayan askerler için kullanılıyor.

Gâzîyân “kurucu iradenin temsilcileri”ne denir.

Osmanlı Beyliğinin kurucularına, beyliğin/devletin teşkilatlanmasını tamamlayan devlet başkanlarına “Gâzî” sıfat verilmiştir. Osman Gâzî, Orhan Gâzî dışında Osmanlı padişahlarına “Gâzî” sıfatı verilmediğini görüyoruz. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu başkanı da aynı sıfatla anılmıştır: Gâzî Mustafa Kemal Atatürk

Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılmasından sonra, bu savaştan hemen önce başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Paşa'ya, Millet Meclisi 19 Eylül 1921'de kanunla ''Müşir'' (Mareşal) rütbesi ile ''Gâzî'' unvanı verdi. Bu olaydan sonra 19 Eylül günü "Gâzîler Günü" olarak kabul edildi.

Mehmet Emin Yurdakul’un en bilinen şiirlerinden biri “ya Şehit Ol ya Gâzî”dir:

Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit

Allah için, vatan için cenk eden gâzîyânın ruhları şad, mekânları cennet ola...