Bin yıllık tarihleri boyunca, kızıl elmalarının peşinde koşan Türkler, edebiyat ve sanatın zirvelerine Yunus, Sinan ve Itri ile ulaşmışlardır.

Yunus kelimelerin, Sinan kubbelerin, Itri nağmelerin sultanıdır. Onlar kimsenin yeterince açıklayamadığı, herkesin hayran olduğu güzelliği sözle, taşla ve sesle anlatmışlardır. Sanatçılar için güzelliğin sınırı yoktur, güzel olanı anlatmanın binbir yolu ve yöntemi vardır.

 Hangi alanda olursa olsun, sanatın önde gelen misyonu, gökyüzü ile yeryüzü, hayat ile ölüm arasındaki uyumsuzluklarla, gelen mutluluk ve mutsuzlukları, herkesin anlayacağı bir dille anlatmaktır. Türk müziğinin zirvesi Itri müziğiyle, gökyüzünde binlerce kuşun kanat sesleriyle birlikte, ötüşlerinin oluşturduğu eşsiz bir koro gibi, gökyüzünün kapılarını yeryüzüne açmıştır. O müziğiyle, insanları eşsiz bir yolculuğa çıkararak, bilinmeyen bir dünyaya taşır. Müzik bazen gökyüzünden yeryüzüne, bazen yeryüzünden gökyüzüne seslenir. İster Eskişehir’de, ister Paris’te, ister Washington’da olsun, nerede Yunus’un şiirlerinin besteleri, bir ney eşliğinde yorumlanırsa, dağlar, taşlar, kuşlar ve sular onlara katılır, eksiksiz bir koro oluşur. Onları dinleyen herkes, gökyüzünden kendilerine uzatılan, eli tutmanın coşkusunu, gökyüzünün derinliklerinde yolculuğa, çıkmanın ürpertisini duyar. 

Kusursuz bir müzik eseri gibi, dağları, denizleri ve ovalarıyla, tabiatta süreklilik ve bütünlük içinde, eşsiz bir uyum ve düzen vardır. Yunus’un, Sinan’ın ve Itri’nin ölümsüzlüğü, doğal hayatın benzersiz güzelliklerini eserlerinde, başarıyla yansıtmalarından kaynaklanır. Güzelliğin dilini bütün insanlar bilir. Onların oluşturdukları güzellik dalgaları, halka halka genişleyerek, bütün dünyaya yayılır ve bütün insanlığı kucaklar. 

Güzellik vurgunu sanatçı, denizlerin enginliğinin, toprakların cömertliğinin, bilincinde olmalıdır. Bunun için Goethe: “İnsan Tanrı gibi olmak istemesin, ancak kendini insan olarak eksiksiz hale getirmeye çalışsın. Sanatçı bir tabiat eseri değil, mükemmel bir sanat eseri ortaya koymaya baksın” demektedir. Sanatçı sınırlı dünyasıyla, insanın ve hayatın sınırsız güzelliklerini, ne kadar yansıtırsa, o kadar kalıcı ve ölümsüz eserler verir. 

Sanatçılar akıl gözlerinden daha çok, gönül gözlerinden yararlanırlar. Sanatçıların akılları başlarından önce gönüllerindedir. Onlar gönül gözleriyle, ufuk ötesini görürler. Bu yüzden Paul Valery, şairleri gelecekten haber veren kahinlere benzetir. Sanatçıların gücü, akıl gözüyle olduğu kadar, gönül gözüyle de bakmasını ve görmesini bilmelerine dayanır. Şairler yüzyıllar ötesine uzanarak, gördükleri güzellikleri, yaşadıkları yüzyıla taşırlar. 

Şair “Üstün Haberciler”i, Arthur Rimbaud saygıyla selamlar.

 Sanatçı aklı başından önce gönlünde olandır. 

Sanatçı sanatı iki dünya için bilir.