Hızla değişen, gelişen dünyada, yozlaşan, yalnızlaşan insanın yüreği yangın yeri gibi. Yaşanan çevre, kentler, ülkeler kendi şartlarında türlü imtihanlar veriyor. Coğrafyalar ateş topu. Üç ayların ılık ılık esmeye başlayan meltemleri, ümit edilir ki gönüllerde bahar dallarını, nergisleri, yaseminleri yeşertsin, muhabbete vesile olsun.
Peygamber Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde:
“Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır” buyuruyor.
‘’Recep Allah’ın ayı’’; sorguluyorum, idrak etmeye çalışıyorum. “Allah için” Recep ayını nasıl değerlendirmeliyim? Herkesin kendince cevapları vardır. Allah için yetim bir çocuğun başını okşamak, çaresiz bir insanın derdine derman olamasa da tebessüm etmek, dinlemeyi denemek, anlamak. Akrabaya, komşuya, hastaya, mesai arkadaşına, gündelik hayatta temas ettiği her insana nazik olmak, merhamet etmek, saygı duymak. Allah için bir insana hayırlı olmak, iyi gelebilmek. Kanaatimce, insanlık için insanın kendini ehlileştirme çabası, kendi nefsi ile yüzleşmesi çok kıymetli. Cennet kazanımı, cehennem korkusundan ziyade Allah aşkı ile ibadet etme şevki kazanmak da nasibimiz olsun.
Tüm bunları düşünüp, yaşamaya çalışırken bir de bakarız ki Şaban ayı gelmiş. “Şaban benim ayım” ne anlamalıyız? Efendimizin aşkı ile yüreğimiz nasıl tutuşur? Asrı Saadet’e yolculuk edip, saadeti bulma imkânı en güzel ihtimallerden. İnsan tanımadığına yabancı kalır. Peygamber Efendimizin hayatını incelikleri ile öğrenmek, sünnetlerini hayatımızda uygulamaya çalışmak, ümmet bilincine sahip olabilmek.
Sorular, cevaplar, gayretler derken gelir Ramazan-ı Şerif “Ramazan ise ümmetimin ayıdır” insana Yaratan’dan bir rahmet pınarı, lütuf. Ah nerede o eski Ramazanlar ile başlar, eski İstanbul Ramazanları, Osmanlı’da Ramazanlar hatırlanarak devam eder. Şehirler de bir tatlı telaş içindedir. Camiler ışıl ışıl cemaatini bekler. Yüzlerde tebessüm yüreklerde kıpırtı canlanır. Eski adetler, şerbetler, hazırlıklar, hoş sohbetli iftarlar, hatimle kılınan teravihler. İlk iki ayda ektiklerini biçmenin zamanıdır. Üç ayların ilk ikisinde ehlileşen nefis Ramazan ayının kokusunu içselleştirir. Nafile ibadetler, dualar, teravih namazları; zekât, oruç ile farzlara döner. Nafile ibadetin tadını alan kullarına Allah farzları kolaylaştırıp, sevimli kılarken, insanda Ramazan ayı da avuçlarının içinden uçup gidecek telaşı, hüznü başlıyor.
Yaşanan manevi ikilimin en önemli boyutlarından birisi de üç aylar ve çocuk. Hayatta ne acı yaşanırsa yaşansın, kandil gecelerinde tadılan helvaların, şekerlerin, simitlerin tadı damakta iz bırakır. Çocukken içilen Ramazan şerbetlerinin hatırası bile yürekleri ferahlatır. Yıllar sonra çocuk dünyasına dokunan hatıralar, hüzünlü yüzlerde tebessüm olarak kalır. İlk tekne orucu, ilk teravih, camilerde şen şakrak oynanan oyunlar. Ramazan gecelerinin eğlenceleri, hediyeler, büyüklerin şefkati bir hatta birkaç şanslı neslin çocukluk hatıralarında saklı. Şu an çocuklarımızın manevi dünyasında üç ayların meltemleri nasıl esiyor? Biz yetişkinlerin çabası nedir? Çocuklarımıza karşı sorumluyuz.
Ramazan ayının gönüllere huzur veren meltemlerini, üç ayların başından itibaren almaya başlayınca, huzuru, bereketi, doyumu bir başka oluyor. Avuçlarımızın içinden kayıp gitmeden henüz idrak edeceğimiz mübarek geceler, günler ve vakitler var. Üç ayların meltemi ferahlık getirsin, mübarek olsun.
“Ey Allah’ım; Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl, bizi Ramazan’a kavuştur.”