Savaş ve zulmün öznesi insandır. Her çağın bitmeyen ihtirasları, kendi koşullarına göre şekillenmiş “rant” anlayışı doğrultusunda insan kendini tekerrür etmiş, etmeye devam etmektedir.
Atina ile Sparta arasında yirmi yedi yıl süren ‘’Peloponnesos Savaşı’’ Aristofanes’in çocukluk yıllarına denk gelmektedir. Savaş yıllarının izi Aristophanes’in dünyasında ‘’Barış’’ komedyası ile hayat bulmuş, önemli bir komedya yazarı olmuştur.
Barış komedyasında, savaştan canı yanan üreten, emekçi halk kesimi iken savaştan çıkarları olan ve silah ticareti yapanların yani o dönem ‘’Orakçı, Tuğcu, Zırh Tüccarı, Miğfer Ustası, Mızrak İmalatçısı, Savaş Borazanı Ustası’’ ile ilginç, eserdeki keyifli diyalogları son derece düşündürücü ve ibret vericidir. Asırlar sonra günümüz dünyasında yaşanan savaşların, terörün öznesi insan kendini tekerrür ederken, nesnesi gelişmiş füzeler, savaş uçakları, savaş teknikleridir.
XIII. yüzyılda kendi çağının insanına zulmeden Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın istila hareketi sonucunda günümüzde olduğu gibi hızlı bir göç hareketi olmuştur. 1071 Malazgirt zaferi ile Anadolu kapılarını açan Türkler, Cengiz Han’ın (1155-1227) Uygur Türklerini ve Çin’i istilasıyla göç hareketlerini hızlandırmışlardır. İlk göç dalgasında kendini savunma ve kırsalda hayatlarını devam ettirme çabası ön plandadır. İkinci göç dalgasında ise Türk medeniyetinin önemli merkezleri, Buhara, Semerkant, Belh ve Merv gibi şehirlerde önceki göçlerde pek rastlanmayan esnaf, sanatkâr ve tüccar kesim de yer almıştır. Dolayısıyla ikinci göç dalgasıyla Anadolu’ya gelen Türkler daha zengin, daha donanımlı ve daha kültürlü insanlardan oluşmaktaydı. Bu ikinci göç dalgası ile gelen insanlar, Anadolu’da yeni oluşan Türk toplumunun ekonomik, siyasi ve kültürel hayatına yön verecek kişilerdi.
Ahilik teşkilatı, Ahi Evran-ı Veli (1171-1261) tarafından böyle bir dönemde Kırşehir’de kurulmuştur. Şeyh Edebali Mudurnu’yu ilk kez Ahilik Kurumu ile tanıştırmıştır. Mudurnu esnafının üretim yaptığı Arasta Çarşı’da düzenin sağlanması amacıyla Ahiliğin esnaf kuralları öğretilmiş ve uygulanmıştır.
Yaşadığımız gündemin yorgunluğu, ağırlığı ile “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” inancı ile çıktığımız yol bizi Mudurnu’ya götürdü. Şehzade Yıldırım Bayezıd tarafından M. 1374 yılında yaptırılmış olan Yıldırım Bayezıd Camii’nde öğlen namazı ile başlayan şifamız, mahalle aralarında sonbaharın renkleri ile konakların birbirini tamamlayan ihtişamını hayranlıkla temaşa ederek ikindi vaktine kadar devam etti. Mudurnu’da ikindi namazı için durağımız kapısından içeri adım atmadan huzuru ile bizi kucaklayan Kanuni Sultan Süleyman Camii oldu. Taş ve ahşabın birbirini saran muhteşem mimari harikasından ayrılmak kolay değildi.
Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Mudurnu’nun Arasta Çarşısı bizi sürprizleri ile karşıladı. Merdivenler ile geçişin sağlandığı ince sokak aralarında ahilik kurumunun kültürel hayata etkilerine tanık olduk. Akşamın çökmeye başlaması ile günü güler yüzle uğurlayan esnafın bir taraftan da ertesi güne yaptığı hazırlıkları izledik. Ekmek fırını önünde fırıncının odunları kesmesi, gün toparlanmaya başlarken, dükkânlardan birinin önünde sokağı kapatacak şekilde toplanmış çok sayıda kedi, köpeğin beslenme saatine şahit olduk.
Tarihi İpek Yolu üzerinde kurulan, değişik uygarlıkları barındıran, kültürel zenginliğe sahip Mudurnu mutfağının lezzetleri arasında kızılcık tarhanasını tattıktan sonra kızılcık tarhanası almak için girdiğim dükkân sahibinin eşi “Şimdi gezmeden geldim, çayı siz alın için, evde taze yaptığımı getireyim “ deyip gözden kayboldu. O süre içinde Mudurnu tarihi hakkında kısa ama güzel sohbet ettiğimiz Ömer Bey “Vakit geç oldu, sizi bilgilendirerek de gezdiririz yine bekleriz” derken müşfik hanımefendi tarhana poşetleri ile yetişti “Alışveriş yapmanız şart değil, her zaman bekleriz, arabamız ile de sizi gezdiririz” diyerek uğurladılar. “Mudurnu Tarihi Ahi Kenti (Bolu)” olarak UNESCO Dünya Miras Geçici Listesinde yer alan bu huzurlu ilçe ve ilçe sakinleri, Ahiliğe hayatın içerisinde yer vermenin bereketini yaşıyorlar. Öznesinde insan olmak üzere dağından taşına, kuşundan köpeğine kadar yaratılış ihtişamını koruyan Mudurnu bize ümit oldu, ilham oldu.
Güncel sorunlarımız ile toplumsal olarak baş etmenin yolu, öz değerlerimizi fark etmek, yaşatmak, şehirlileşme sürecimizi tamamlamakla mümkün. İnsanı önemseyen, kardeşlik, barış, adalet, sevgi, saygı, vefa, güven, cömertlik ve yardımseverlik gibi temel ilkeleri göz ardı etmeden Ahilik kurumunu yeniden güncellemek ve bugüne adapte ederken de gençlerle tanıştırmak elzemdir.