İstanbul ekim ayında bir başka güzeldir. Gökyüzü maviliklerin üstüne dalga dalga grinin tonları, kimi vakitler pembe kaftanını kuşanırken, yerler bronz, sarı, turuncu yapraklarla bezeli fistanını örtünür.
Beyoğlu ilçesinde boğaz kıyısında bir semt olan Tophane, tarihi binaları, yıllanmış ağaçları ile sonbaharın romantizminin tadını çıkarabileceğiniz yerler arasındadır. Sonbahar ile başlayan festivaller, sergiler ve müzeler şehrin beş duyusu, kalbidir. Türkiye Kültür Yolu Festivali sergilerinden birisi de Tophane Kasrı’nda “Tophane Kasrı Açılırken…Geçmişten Günümüze Bir Bakış” adı altında ziyaretçileri ile buluşuyor.
MÖ 669 yılında Megaralılar tarafından kurulan Byzantion şehrinde bugün Tophane’nin adı Metapon’dur. Zamanında Metapon olarak geçen bölgede Apollon adına adanmış bir tapınak olduğu bilinmektedir. Roma İmparatorluğu döneminde Tophane, ormanlık, kırlık bir mesire alanı olarak kullanılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet döneminde, top imalathanesi, topçu kışlası imar edilmiştir. II. Beyazıd döneminde genişletilen top döküm tesisleri, Kanuni Sultan Süleyman dönemine yıktırılıp daha büyük bir tesis olarak inşa ettirilmiştir. II. Selim döneminde topçu ve arabacıları kışlaları inşa ettirilmiş, büyük Firüzağa yangınında yanan Top Arabacıları Kışlası yerine Sultan II.Mahmut Nusretiye Camii’ni ve top dökümü ile ilgili bir dökümhaneyi inşa ettirmiştir.
Sultan Abdülmecid, deniz yoluyla gelen yabancı devlet adamlarının ağırlanması için 1851 yılında Tophane Kasrı’nı inşa ettirmiştir. Tophane Kasrı, Tophane Müşiri Halil Paşa denetiminde İngiliz mimar William James Smith’e yaptırılmıştır. Sultan Abdulmecid’in kasrı sık ziyaret ettiği ve burada kaldığı bilinmektedir.
Tophane Kasrı’nda bilinen ilk yüksek rütbeli ağırlanan kişi, 1858 tarihinde Rus Çarının kardeşi, Grandük Konstantin’dir. 1897 senesinde, Türk-Yunan barış anlaşması bu kasırda imzalanmıştır. 1901 yılında Islahat-ı Maliye Komisyonu’nun bu kasırda toplandığı ve kararlar aldığı, II. Meşrutiyette ve V. Mehmed Reşad döneminde, Sırp Kralı Petro Karayorgeviç’in bu kasırda ağırlandığı, mütareke döneminde İngiliz bahriyelileri tarafından işgal edildiği ve Lozan barışından sonra, kasrın Boğazlar Komisyonu’na tahsis edildiği bilinmektedir. Yapı, Cumhuriyet Dönemi’nde, Millî Savunma Bakanlığı’na devredilerek, kimsesiz harp gazilerinin konaklayacağı, Malul Gaziler yurdu olarak kullanılmış sonrasında ise Mimar Sinan Üniversitesi kullanımına geçmiştir.
Tophane Kasrı, denize paralel dikdörtgen planda iki katlı, barok çıkmaları ile sadeliğin yanı sıra saklı gösterişe sahip. Bahçesindeki süs havuzu, yıllanmış ağaçlar bir nakış gibi işli bütünlük içinde. Kasrın iç yapısındaki sütunlar, mermer şömineleri, kalem işi tavan süslemeleri büyüleyici güzellikte iken girişte sağ taraftaki odada bulunan masada toplantılar yapmak mı isterdiniz, dostlara ziyafet mi hayal dünyanıza bağlı...
Tophane Kasrı'nda, yağlı boya tablolar, İstanbul gravürleri ile geçmişe yolculuk yapılırken benim nazarımda açılan her ahşap pencere ile Tophane'de günümüzden geçmişe bir bakış hâlindeyiz.
Şehir bizi layıkıyla kucaklıyor da biz yeni nesil "şehirliler" şehre ne derece layık olabiliyoruz?