Öylesine bir Cumhuriyet Bayramı yaşadık ki tam da 100. yılın şanına yakışır biçimdeydi. Gurur üstüne gurur, kıvanç üstüne kıvanç. Şu an yaşayan nesil olarak çok şanslıyız. Hem 1. hem de 2. binyılı görmüşken bir de üstüne üstlük Cumhuriyetimizin 100. yılına şahitlik ettik. Fakat asıl şansımız; 20 yıldır küllerinden yeniden doğan bir ulusun şahlanışının da bu döneme denk gelmesidir.
Her bir yeni proje ile göğsümüz tekrar tekrar kabarırken aynı zamanda her bir yeni teknolojik gelişme ve yerli üretimle de muasır medeniyet seviyesinin ne demek olduğunu günbegün çok daha derinden idrak etmiş olduk. Kutlamalardaki her bir detay öylesine bizleri duygulandırdı ki gözlerimiz doldu da doldu. İleride bu büyük coşkuyu hem çocuklarımıza hem de torunlarımıza anlatırken belki de aynı heyecanlı anları tekrar hissedip gurur patlaması yaşayacağız.
Peki ama kazın ayağı gerçekten de öyle mi? Yani hepimiz tekmili birden bunu gelecekte aynen yaşayabilecek miyiz? Örneğin; sırf bu hükûmet yaptı diye göz bebeği projelere bile burun kıvırıp da fırsat verildiği halde 5 senedir bir tek çivi bile çakamayanlar da aynı derecede gurur duyabilecekler mi? Ya da torunları 100. yılındaki cumhuriyet kutlamalarında ne hissettiklerini sorduklarında hangi yüzle cevap verecekler? Onların gözlerinin içine dürüstçe bakıp Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün payidar kıldığı cumhuriyetimize yüz yıl sonra başka bir Türk devlet adamımızın nasıl sahip çıktığını ve bu uğurda neleri göze aldığını anlatabilecekler mi? Hiç sanmıyorum!
Karadeniz doğal gazının keşfinin açıklandığında bunun ne demek olduğunu hissedemeyen, mavi vatan ne demektir bilmeyen, terör örgütleri sırf Erdoğan karşıtı diye onlarla omuz omuza gelmekten imtina etmeyen bu güruh bu coşkuya ortak olabilir mi? Muhalefet etmenin demokrasilerde çok önemli bir yeri bulunur. Aksi takdirde dikta rejimi var demektir. Hükûmeti ya da başkanını sevmeyebilir, hatta özgürce eleştirebilirsiniz de. Yeter ki hakaret, iftira ve küfür barındırmasın. Nitekim bu alanda Türkiye Cumhuriyeti diğer çağdaş diye nitelendirilen birçok ülkeden çok çok daha özgür. Siz bakmayın hapisteki gazeteciler söylemlerine. Son 20 yıldır gazeteci olduğu için ya da fikrinden dolayı cezaevinde olan bir tek kişi ceza almamıştır yüce mahkemelerimizde.
Ama arkadaş, bu coşkuyu bir kesimin tek başına yaşaması da neyin nesidir, hak mıdır bu? Tüm bu hizmetlerden ve projelerden her kesim nasibini almıyor mu? Osman Gazi Köprüsü’nü, 1915 Çanakkale Köprüsü’nü hiç mi kullanmıyorsun? Bu SİHA’lar senin güvenliğini de sağlamıyor mu? “Ekmek arası yol mu yiyeceğiz” dediğin otoyolları sen de kullanmıyor musun? Keşke çok daha önce senin destek verdiğin partilerin bu başarılara imza atsaydı da hepimiz faydalanabilseydik. Atatürk hepimizin Atatürk’üdür. Ulu önderin vefatının ardından kurucu günlerinde olduğu statüye asla geri dönemeyen o siyasi partinin mensupları Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğunda kendi genel başkanlarının oturduğunu zannederken Atatürk’ün gerçek koltuğu olan Cumhurbaşkanlığı’nda oturan zat, adil bir dünyanın zuhur edebilmesi için ömründen ömür veriyor.
Varsa yoksa parti, varsa yoksa kongre ve varsa yoksa hizip diyen zihniyet, hiçbir zaman 2023 vizyonunun ne demek olduğunu anlayamadı. Kendilerinin “Gerici” diye adlandırdığı kesim, 2053 ve 2071 vizyonunu ortaya koyarken henüz daha iki projeye kağıt ayıramayanlar 100. Yıl kutlamalarında neler hissettiğimizi anlayamazlar ve hiçbir zaman da anlamayacaklar.
Cumhurbaşkanı ne zaman Anıtkabir Özel Defteri’ne imza atsa, yazısına “Aziz Atatürk” diye başlar. İlk günden beridir bu böyledir. Bunu bilmelerine karşın hâlâ Erdoğan’ın “Atatürk” ismini kullanmadığı yönünde iftira atarlar. Ayrıca Atatürk’ün şahsiyeti bir tek siyasi partinin sığ duyguları arasına kilitlenemeyecek kadar yüce ve evrenseldir. Kendi partilerinden olmayanların tamamını Atatürk’e uzak gören kafa, asıl itibarsızlık suikasti yapanlardır.
Her bir coşkuyu ulusça el ele yaşayacağımız günler de gelecek elbette. O gün geldiğinde bugünlerde yaşadığımız ortak coşkuları torunlarına anlatamayacak olanlar, şimdiden şapkalarını önlerine alıp uzun uzun düşünmelidirler.
Torunlarına ne cevap verecekler?
Mehmet Ali NALBANT
Yorumlar