Bayramı geçirmek için memleketime geldim. Buralar İstanbul’a göre daha sakin ve insanın düşünmek için imkânı oluyor. İster istemez İstanbul’daki hayat gailesi ve kentlilerin evden işe, işten eve doğru süren koşturmacasıyla buradaki hayatı mukayese ediyor insan.
Gelmeden birkaç gün önce Bakırköy çarşısında alışveriş yapmıştım. Dolmuşla eve dönüşüm, çalışanların işten çıkış saatine denk geldi. Özgürlük Meydanı’na geldiğimizde zaten dolu olan taşıta binmek isteyen onlarca kişi, birbiriyle yarışırcasına kapıya yüklendiler. Araç hareket ettiğinde iğne atsan yere düşmez halde, tüm yolcular üst üste vaziyetteydiler.
Çoğunlukla iyi giyimli beyler, bakımlı hanımefendiler. Bu görünümlerine pek uymayan son derece meşakkatli bir yolculuğa başlamışlardı. Dikkat ettim çoğunun elinde en son model cep telefonları vardı. Hani şu tanesi otuz bin lira, hatta yeni modelleri kırk küsur bin lira olanlardan. Evde kendilerini bekleyenleri arıyorlar, kimisi hala işyerinden kopamamış iş konuşuyor, kimisi de o kalabalıkta arkadaşıyla sohbet ediyordu.
İçinde bulundukları “durum” ile ellerinde bulunan son teknoloji ürünü telefonlar öylesine büyük tezat teşkil ediyordu ki...
Bir an cep telefonunun, hatta internete bağlanabilen akıllı telefonların hayatımıza nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar, büyük bir hızla girdiğini düşündüm. Sanki bir köşede bekletilmiş de, hadi artık fazla gecikilmesin, zamanı geldi denilerek piyasaya sürülmüş gibiydiler. Teknolojiyi yakinen takip ettiğini zanneden ben bile şaşırmıştım. Durun bir dakika o telefonlar şimdi internete mi bağlanabiliyor diye sormuş, şaşkınlığımı gizleyememiştim. Ürünlerine koyduğu yüksek fiyat etkiletleriyle, alım gücümü hep aşan ünlü teknoloji markası bu işe öncülük etmişti.
Kısa süre sonra da, daha geniş kitlelere ulaşabilecek, uygun fiyatlı android işletim sistemine sahip telefonlar piyasaya çıkmıştı. Piyasaya çıkmıştı dediğime bakmayın, teknoloji piyasaya kendiliğinden çıkmıyor, çıkarılıyor. Başka bir deyişle; belli ki insanoğluna birileri tarafından veriliyor.
Peki ama içinde bulunduğum dolmuşta insanların eziyet çekerek, balık istifi yolculuk etmeleriyle bu ileri teknolojinin ne alakası var? Modeli yeni bir cep telefonuyla neler yapılabildiğini biliyoruz, hepsini buraya yazmama gerek yok. Soru şu; ne işimize yarıyor? Bilginin aktarımını kolaylaştırdı. Tamam. Ardından başka soru; hangi bilgilerin aktarımını kolaylaştırdı? Kişisel bilgilerimizin küreselci teknoji şirketlerinde toplanmasını sağlıyor. Nereye gitsek, ne alsak, ne konuşsak, kimlerle nasıl iletişim kursak, hakkımızda herşeyi biliyorlar. Bize daha çok ürün satabilmeleri içinmiş, öyle diyorlar. Son bir soru daha; her akşam iş çıkışı eve gidebilmek için kalabalık dolmuşta bu eziyeti yaşayan insanların elindeki teknolojik cihazı onlara sunanlar, neden bu insanların yıllardır her akşam yaşadıkları eziyeti sonlandıracak bir teknoloji sunmuyor da, insanlar hakkında bilgi toplayacak cihazları sürekli geliştirip son teknojiyle donatıyor?
Üstelik de bu aletlerle ilettikleri bilgilerle insanların düşünme biçimlerini ve algılarını etkiliyorlar. Hem her bireyle ilgili bilgi topluyorlar, hem de kurguladıkları bilgilerle insanların davranış biçimlerini değiştirebiliyorlar. Ama onların hayatına gerçek anlamda olumlu etki yapacak bir teknoloji geliştirmiyorlar. İnsanlarımız ellerinde en gelişmiş cep telefonlarıyla hala kırk yıl öncesinin yöntemini kullanarak evlerine gitmeye çalışıyorlar. İşten çıkış saatlerinde şehir içi ulaşım büyük şehirlerimizde hala sorunlu, kalabalık dolmuş eziyeti de yıllar öncesindeki gibi sürüyor.
Bize kendi işlerine yarayacak teknolojileri veriyorlar, hayatımızı kolaylaştıracak teknolojiler ise son dere yavaş hayatımıza giriyor. Yavaş derken, küresel şirketler dışında üretilen teknolojilerin üretilme hızını kastediyorum.
Kendi işlerine yarayan, bizi etkileyip kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek, etkilemek hatta dönüştürmek için gereken bilgileri toplayan teknolojileri bize ilerleme diyerek sunuyorlar. Üstelik çok da yüksek ücretlerle. Ben bunda iyi niyet göremiyorum. Diğer alanlarda hayatımızı kolaylaştıracak, yaşam kalitemizi artıracak bir adımın atılması bile uzun yıllar alıyor. Mukayese ettiğim zaman, bu durumu normal kabul edemiyorum. Küreselciler iyi niyetli değiller ve onların bize sundukları herşeyi soru işaretleriyle karşılamalıyız. Elbette bağnaz bir bilim karşıtlığından değil, kendimizi korumaya alacak bir tavır geliştirmekten bahsediyorum.
Yeri gelmişken de bahsetmeden geçemeyeceğim. İnovasyon kavramını keşfettik, ama bu konuda o kadar yavaş ilerliyoruz ki, küreselcilerin hayatımıza soktukları teknolojilerin yanında çok yavaş sayılır.
Mesela, şehiriçi ulaşımda kullandığımız taşıtları artık kendimiz üretebiliyoruz. Bununla övünen kamu kurumlarımızı görüyorum. Artık otobüsleri, metro trenlerini kendimiz üretiyoruz diye ilânlar veriyorlar. Ama dikkat ediyorum, bu üretimlerde bile daha önce küreselcilerden aldığımız modelleri taklit ediyoruz. Yaz mevsimlerini oldukça yüksek sıcaklıklarda yaşayan topraklardayız. İklimi Avrupa’dan, İskandinavya’dan çok farklı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama ürettiğimiz araçlar onlardan aldığımız araçlarla aynı özellikleri taşıyor, penceresiz ve havasız, göstermelik ve dışa açılamayan minik pencerelere sahip, klimalarının soğutma özelliği son derece yetersiz, içlerindeki yolcu koltuklarının yerleşimleri bile az nufuslu ülkelere göre ayarlanmış, bizim gibi yolcusu fazla güzergâhlarda kullanılmaması gereken modeller.
Toplum olarak teknolojiyi ve küreselcilerin işimize yarayacak diye bize sundukları teknolojileri sorgulama zamanımız geldi.
Bize bunu sunuyorlar ama dur bakalım, neden, niçin diyerek iyi değerlendirmeliyiz. Kendi üreteceğimiz teknolojilerde de yine kendimize uygun inovasyonun önünü açmalıyız. Yoksa karşımıza topla tüfekle gelemeyenler, teknolojiyle gelip bizi dönüştürmeye çalışıyorlar.