Basılı medyanın ekrana karşı direnişi için çaba göstermek çok değerli. İnsan ve kağıt arasındaki kadim dostluğa katkı sunmak, tatmin edici bir duygu.

İnsandan insana mesaja aracılık etmek anlamlı bir uğraşı. Ne var ki organik ve tabii olan ne varsa sentetik ve dijital olanın tehdidi altında. Değişime ayak uydurmanız kaçınılmaz. Zira kalabalık şehir hayatına dair her pratik sizi entegre eder ve direnmeniz zordur.

 Dünyadaki değişim hızı, geçmiş zamanlarda görülen türden değil. Bu değişimin insan üzerindeki etkileri ileri düzeyde. Geçen yüzyıl yükselişe geçen makine ve elektrik ikilisi insanın sırtındaki binlerce yıllık yükü almıştı. Sandalyeyi elinizle yontmuyor, çamaşırı elinizle yıkamıyordunuz. Makineler uysal yardımcılar olarak el altındaydı. Teknoloji kasları rahatlatırken kimse bu konforun sınır tanımayan bir tutkuya dönüşeceğini tahmin edemezdi.

Ekranlar ortaya çıkınca dingin kaslara eklenen keyifli seyirler dönemi başladı. Ailece izlenen ortak ekranlar popüler kültürün baş aktörüydü. Aptal kutusu gibi tartışmalar henüz başlamıştı ki yeni bir durumla karşılaştık. Ekranlar küçüle küçüle avuç içine düşünce yeni bir çağ başladı. Ortak izlenen ekran keyfi bireysel kullanımda bağımlılığa dönüştü. Şimdilerde çevrim içi olmak oksijen tüpü gibi. Gençler için ekran dışındaki dünya çevrimdışı kesif bir alan. Özellikle yetişkin diyaloğunda e-mail’de yazar gibi mekanikler.

Led ekranın mavi ışığı gecenin gizemini rüyalardan alıkoyan bir set gibi. Öyle ya imaj elinin altındayken kim rüyayı bekler. Geç saatlerde uyku gözleri esir alsa da sabah uyanınca ağlar yanı başınızdadır. 

Sosyal ağlar, bedenlerin soyutlandığı aforizmalar dünyası! Bu platformlarda zeka, göz ve parmakla yaşamak bedenin itibarını çoktan geride bıraktı. 13 yaşında olmak, internette yaşamak için her şeyi bildiğiniz anlamına gelir. İçinde yaşadığınız çevreden takdir almak için onca yükün altına girmenin alemi var mı? Halbuki “like” almak hem kolay hem de haz verici. Paylaşımlar, mutluluğa benzer bir duygu ya da zihinsel haz enstrümanlarıdır. Bazen haz bile denilemeyecek bir hoşnutluk kırıntısı. Hep daha iyi hissedeceğini düşünerek parmağını ekranda gezdirmeler... Keçiboynuzunda saklı bir gram şekeri tatmak için çeneyi yormak gibi.

Sosyal ağlar ve oyunlar benliğin kayıplarını gidermek için öğrenilmiş bir davranış. İnternet alanında “iyi gelmesi için yıllarca kullanılan ilaç” algısı var. İlacın yan etkileri ise hep gündemde. Bu örüntünün başlıca riski bağımlılık ancak geçen hafta mesele bir başka boyutta tartışıldı. 

Meta şirketinin İnstagram’ı Türkiye’de kapatıldı. Zira suçlara yönelik denetimin olmadığı, değerleri itibarsız kılan her paylaşıma izin verilen bu platform Gazze lideri İsmail Heniye’nin taziye mesajlarını sildi ve hesapları askıya aldı. Akla durgunluk veren paylaşım özgürlüğü birden nokta atışı bir yasakla meydan okudu.

Sosyal medyanın bir ideolojisi olduğu daha iyi anlaşıldı. Haz ve eğlence paylaşımında tüm sınırları aşarken, değerlerin varlığını baskılayan bir yapı var. Bu çarpıklığa karşı Batı dünyası da isyanda. Bu yılın başında yeniden TikTok ve Instagram gibi sosyal medya platformları hakkında dava açıldı. Meta'nın yöneticisi Mark Zuckerberg, ABD Senatosu'ndaki hararetli duruşmada yaklaşık dört saat sorgulandı. Çocuklarının sosyal medyadan zarar gördüğünü söyleyen ailelerden özür diledi. Her ne kadar mahkeme danışıklı dövüş gibi gözükse de kamuoyu önünde sosyal medya şirketlerinin yargılanması sosyal ağ faciasına dair önemli bir farkındalık oluşturdu. 

Aynı mahkemede Çin menşeli TikTok’un şirketin Singapurlu CEO'da yargılandı. Bu yönetici; üç çocuk babası olarak, tartışılanların "korkunç ve her ebeveynin kabusu" olduğunu ifade etmesi mahkemeye damgasını vurdu. Dahası kendisi Singapur'dayken 13 yaşın altındakilerin hesap oluşturmasının yasaklanması sebebiyle kendi çocuklarının TikTok'u kullanmadığını itiraf etti. Kongre'de sekizinci kez ifade veren Instagram yönetişi ise en fazla köşeye sıkıştırılan kişi oldu ama sonuçta hız kesmeden aynı zeminde ilerliyor.

Bu çarpık tablonun başlıca nedeni teknolojinin bir avunma aracı olması! Sosyal ağlar hayatın gerçekliğine karşı sorumluluk almadan, bedel ödemeden ve yüzleşmeden bir çıkış yolu icat etmeye devam ettiği sürece tablo değişmeyecek gibi.