Sosyal medya, nefes alınan sanal bir atmosfer gibi. Her geçen gün yeni bir etkisi ile karşımızda. Türkiye kullanımda ilk sıralarda yer alırken risklere dair çalışmalar oldukça geride.

Meta şirketinin menşei olan ABD’de ise mahkeme yargılamaları dünden bugüne devam ediyor. Birkaç yıl önce şirketin üst düzey yetkilisinin temsil edildiği bir mahkemede, başsavcı grubunun karar özeti şöyle idi: “Instagram gençlere zarar veren on üç yıllık aldatmaca modelinin parçasıdır.”  Bu davada 42 eyaleti temsil eden parti sözcüleri riskleri şöyle ifade ettiler:

Meta şirketi, Instagram kullanıcıların kişisel akışlarında hangi içeriği göreceğini belirleyen algoritmalar üretiyorlar. Bu sayede gençleri platforma bağımlı kılmak için beynin ödül mekanizması sürekli uyaran içerikler seçiliyor. Kullanıcıya sınırsız gönderilen içeriklerin, tıpkı uyuşturucu bağımlılarında olduğu gibi zevk veren dopamin salgılama döngüsü var. Sorumluluk gerektiren hayattan ekrana dönerek haz alma umuduyla sürekli sayfayı kaydırmaya şartlandırılıyorlar.

Davada, Instagram’ın gençlerin kendilerini akranlarıyla karşılaştırmaya teşvik etme şeklinin, siber zorbalıkla sonuçlandığını ve bunun "akıl sağlığına zarar verdiği" iddia edildi. Bu bulgu, 2021 yılında eski Facebook çalışanı Frances Haugen'in binlerce şirket belgesini sızdırması ile kamuoyuna açıklanmıştı. Verilere göre lise öğrencilerinin yaklaşık yüzde 16'sı bir yıl boyunca Instagram aracılığıyla siber zorbalığa maruz kaldı. Genç kızlar arasında on yılın en yüksek üzüntü veya umutsuzluk oranının rapor edildi.

Instagram gönderilerinde görünen beğeni sayısı, insanların kendilerini başkalarıyla kıyaslamasına neden oluyor. Şirket yetkilileri, beğen butonunun olumsuz etkisi konusunda kendi içinde tartışmalar yaptığını ifade ettiler. Dava savunucuları ise buna karşın; çocukları çevrimiçi ortamdan korumak için takipçi olacaklarını ve bu mücadeleden geri adım atmayacaklarını söylediler.

Eyaletler temsilcileri ayrıca, gün boyu kullanıcıların Instagram uygulamalarını kontrol etmeye teşvik eden uyarılar aldıklarını vurguladılar. Bu yöntemle platforma direnen ve duyarlı olan genç kullanıcıları bilerek hedef alındığı iddia edildi. Ayrıca Instagram'ın kullanıcıların bildirimleri kapatmasına imkan tanıyan özellikler eklediğini, ancak seçeneklerin “manipülatif” olarak tasarlandığı söylendi. Davada, Instagram ayarlarında bildirimlerini kapatmaya çalıştıktan sonra bile bildirimleri açık tutmaları yönünde baskı yapmak üzere tasarlandığı dile getirildi.

Bir başka tespit şöyle: Platform ayarlarında kullanıcıların fotoğraflarını süslemek için sanal görüntü filtreleriyle kırışıklıkları düzelten araçları var. Bunun da bedeni abartılı bir şekilde idealize eden bir teşvik olduğu açıktır. Gençler arasında vücut imajı sorunlarına ve yeme bozukluklarına yol açmaktadır. 

Davada çarpıcı bir bulgu da; gençlerin sayfalarını kendilerine özgü düzenlemeye kalkışmaları halinde, şirketin onları bağımlı tutan özelliklerle cesaretlerini kırdığı yönünde. Örneğin, kaybolmadan önce yalnızca 24 saat boyunca görüntülenebilen Stories gibi geçici içerikler, kullanıcılara yeni yüklemeler kaybolmadan önce sürekli olarak izlemeleri gerektiğini hissettiriyor. Eyalet temsilcileri ayrıca, yeni içerik yüklemeye devam eden Instagram akışlarının sonsuz kaydırma sistemini dile getirdiler. Davaya göre, "Yeni bilgilerin görüntülenmesinin doğal bir son noktası olmadığı için" kullanıcılar, yeni içerik aramaya devam etmezlerse bir kez daha bilgileri kaçıracakları korkusuna kapılıyorlar.

Dava başsavcısı Campbell, verdiği demeçte, “şirketin kâr elde etmesinin yanlış olmadığını ancak bunu vicdansız bir şekilde yapmanın yasa dışı olduğunu” vurguladı. Meta’nın tasarım kararları ile gençlerde bağımlılığı önleyebileceğini ancak şirketin buna yanaşmadığını ifade etti. Savcı, şirketin “gençlerimize verilen zararın azaltan alternatifleri kullanmayı” reddettiğini ifade etti.

Instagram gibi hizmetlerin genç kullanıcılara gerçekten zarar verip vermediği tartışmayı sürdürüyor. Davada sosyal medyanın çocukların ruh sağlığına yönelik derin riskine ilişkin "çok sayıda gösterge olduğu" kabul edildi. Sonuçta eyaletler davayı kaybetse bile, ülkeler arasında izlenen yeni yasalarla, sosyal medyanın kısıtlanması gündeme gelebileceği vurgulandı.

Teknolojinin 21. Yüzyılda zaferi gibi algılanan sosyal medya, ruh sağlığına yönelik bir “dijital serpinti” olabilir mi? Özellikle gençlerin daha özgürce dolaştıkları bu atmosferin toksik etkilerini de dikkate almaları gerekir. Aksi halde çevrimdışı sosyalleşmesi beklenen gençlerin, sanal iklimde nefessiz kalmaları hep gündemde olacak.