“Dursun bu hayasızca akın” mottosuyla gündeme gelen büyük aile yürüyüşü, dün Saraçhane meydanında yapıldı. Cinsel yönelim aktivizmine karşı mücadele, toplumun ve ailenin geleceği için oldukça önemli…

Meseleye dair temel soru şu: Cinsel yönelim kimliğine dair özgürlük arayışları neden 1990’larda yükselişe geçti? Daha önce sivil toplum kuruluşu olarak çalışan örgütlü yapılar bu yönde özgürlüğe rağmen neden küresel aktivizme yöneldiler? Bu sorulara cevap bulmak için konuyu biyopsikososyal açıdan ele alacağız. Baktığımızda üç grupta kümelenen bir yapı ile karşılaşıyoruz.

Yönelim mağdurları: Doğuştan gelen cinsiyete yabancılaşma algısı geçmiş çağlardan beri vardır. Bu kişiler bedenleri ile kendilik algıları arasında çatışma yaşarlar.  Genellikle çekingen, sindirilmiş kişilik yapıları gözden kaçmaz. Kimilerinin eğilim nedeni çocukluk veya ergenlikte tacize maruz kalmalarıdır. Erken yaşlarda şiddete uğramış ya da bir dönem travmatik yaşantılar içinde büyümüş olabilirler. Ebeveyn sorunu yaşayanlar vardır. Mesela katı bir anne, ilgisiz bir babanın çocuğu kendisine anne şefkati gösteren bir erkeğe yakınlık duyabilir. İlgi ve sevgi beklentisi istismarla sonuçlanabilir. Kimi zaman IQ’su yüksek bir çocuğun sıradışı ihtiyaçlarına duyarlılık göstermeyen ebeveynler bu tür eğilimlere davetiye çıkarabilirler.  Çocukluk yıllarında oluşan bir kod, genç yaşlardan itibaren aktive olur ve kişi bedenine yabancılaşır. Dürtüsel yönelimlerini açığa vurmak isterler. Davranış ve tutumları çevrenin dikkatini çeker. Bu çatışmayı yönetirken oldukça zorlanırlar. “Yönelimli” kişiler toplumun bu duruma tolerans göstermediğini bildikleri için iletişimden uzak dururlar ve yalnızlaşırlar. Evde kıyafetler giyerek bu eğilimlerini tatmin ederler. Kimileri geceleri ya da sabahın ilk saatlerinde cinsiyet eğilimine göre giyinip dışarı çıkarlar. Değerlere önem verenler ve dindar olanları vardır. Yönelimin ayetle belirtilmiş bir yasak olduğunu bildikleri için tedavi olmak isterler. Ara sıra hatalar yaptıkları halde taşkınlık göstermek yerine dürtü ve duygularını bastırabilirler.

Aktivist yönelimliler: Bu gruplar dürtüsel ya da psikolojik yönelimli kişilerin yer aldığı topluluklardır. Sosyal medyada ve web’te binlerce hesap vardır. Bu mecralarda cinsel yönelimi özendiren kampanyalar yapılır. Yönelim biçimleri taşkın aktivitelere taşınır. Bir kısım benliği bastırılmış bireyler bu platformlar için av durumundadır. Aidiyet ve sahiplenme duygusu ruhsal çatışma yaşayan kişiye iyi gelir. Bununla birlikte eşcinsel bireyin tedavi olma isteğine karşı çıkarlar. Yeni kimliği ile barışması yönünde telkinler yapılır. Derneklere başvuranlara trans süreçlerinde doktor ve ameliyat bilgisi ile destek verilmektedir.

1990’lara kadar özellikle Avrupa’da dernek çapında çalışmalar yapılmaktaydı. Son otuz yılda AB ve BM’nin desteğini alan aktivistler giderek güçlenen bir örgüt haline geldiler. Politik duruşları ile mağdurların psikolojik ihtiyaçlarına yönelik bir çatı olmaktan ziyade toplumda “yönelim”in saygınlığı için çalışılmaktadır. Küresel ideolojik akımın temsilcileri olarak cinsel tercihlerin toplumda yasallaşması için çalışılmaktadır. Özellikle gençlerin cinsel tercihe yönlendirilmeleri için cüretkar çıkışlar yapılmaktadır. Bu oluşumların protest çıkışları, arayış içinde olan lümpen gruplar için cazip görünmektedir.

Sözde yönelimliler: Üçüncü grup, cinsel yönelim dürtüsüne sahip olmadığı halde, psikolojik ihtiyaç sebebiyle tepkiselliği bu yönde geliştiren gruptur. Ebeveyn baskısı, dismorfik takıntı, kendini güzel bulamamak, cinsiyete özgü fizik yapısı gelişmemiş, çevresinde karşı cinsle özdeşleştirilen ve bununla birlikte ailesi ve çevresi tarafından anlaşılamayan gençlerin “sözde cinsel yönelim yaşarlar. Travma veya ebeveyn ilişkileri yaşamış gerçek mağdurlardan farkı içgüdüsel dürtü yaşamamalarıdır. Yaşadıkları iç çatışmaya bir tepki biçimi olarak yönelimi seçerler. Ruhsal travmaları kompanse etmek için tercih edilen, uyuşturucu, alkol kullanmaya benzer bir eğilimdir. Sözde cinsel yönelimde tatmin edici duygu; toplumda ekstrem bir çıkış yaparak dikkat çekmektir. Bir lise öğrencisi “yönelim” iddiasıyla kızlar arasında seçkin bir konumda olduğunu hisseder. Yeni jenerasyonun dopamin bağımlığı “beğeni” üzerinden öne çıkmaktadır. Parmakla gösterilme duygusu ailesinin gözardı ettiği değersizliğe göre yeğlenebilir. Sözde cinsel yönelimi ile duygusal boşluğunu gideren bir beğeni üzerinden denge unsuru olarak görebilmektedir.

Konuya bir sonraki yazıda devam edeceğiz. “Sözde cinsel yönelim”in psikolojik sebepleri ve vaka analizleri üzerinde duracağız.