“Derviş Hüneri” kuşanmış Anadolu insanı, iki yüzyıla yakın bir zamandan beri, Avrupa'dan gelen yabancılaşma rüzgârlarının etkisindedir. Türklerin Avrupa coğrafyasında Asya coğrafyasına çekilmelerinde, hem içeriden, hem de dışarıdan estirilen yabancılaşma rüzgârlarının çok büyük etkisi olmuştur. Cumhuriyet'in kuruluş yılları boyunca, Anadolu'yu aydınlatacak güneşin Asya'dan değil, Avrupa'dan doğacağı vurgulanmıştır. Hiçbir ülkenin, Batı medeniyetinin dışında kalamayacağı söylenmiştir.
Bütünüyle olmasa da, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin kaynağının, büyük ölçüde Batı olduğu doğrudur. Her ülkenin, ekonomik yeniliklere kucak açması gerekir. İster Doğu'da, isterse Batı'da olsun, hiçbir ülke, ekonomideki gelişmelere sırtını dönemez. Ancak insanın ruhunu aydınlatan ışık Batı'dan değil, Doğu'dan gelir. Doğu kutsal, Batı seküler kültürün anavatanıdır. Dünyada Kudüs Kutsal, Atina da seküler kültürün başşehiridir.
“İnsan ya Tanrı''dan yanadır, ya da Tanrı'ya karşıdır” diyen Nuri Pakdil, Anadolu insanını, tarihine, kültürüne ve edebiyatına yabancılaştıran Batılılaşma rüzgârına karşı, bütün ömrü boyunca Kudüs'ün yanında yer almıştır. Kutsal kültürün başkenti Kudüs'ten bütün ülkelerin başkentlerine, büyük ve uzun yürüyüşler düzenleyen Pakdil'in arayışı, insanlığı “Umut” arayışıdır.
Eylemsiz geçen günü, gün saymayan ve okumayı en büyük eylem bilen, Pakdil'in edebiyat dünyası, “Umut”suzluk dünyası değildir. Onun bulunduğu her yerde, duvarları kitaplardan bir “Kalem Kalesi” oluşur. Sözkonusu görkemli kale, statik değil, dinamiktir,her gün yıkılır,her gün yeniden yapılır.
Edebiyat Dergisi, öncüleri Büyük Doğu, Diriliş, izleyicileri Mavera, Yedi İklim dergileri gibi, Anadolu'yu Sol'dan ve Sağ'dan gelen yabancılaşma akımlarına karşı koruyan bir “Medeniyet Kalesi'' olmuştur. Osman Sarı'nın dizeleriyle söylenirse, bu kalede: “Sanki bir sonsuzluk bestesi / Sözleri Nuri Pakdil'in” ve “Yankılanır kulaklarda / Bu çağda her kelimesi” O herkesi başkent Kudüs'e ve Kudüs'te gemileri yakmaya çağırır.
Kudüs'te kutsal kültür ve tarih, insanı adım adım izleyen, “ak saçlı bir bilge''dir. Orada insan, sürekli izlendiğini ve sürekli gözlendiğini bilir. Kudüs'ün kutlu toprağında, en küçük iyilik gibi, en küçük kötülük de karşılıksız kalmaz. Aslında yalnızca Kudüs'te değil, bütün dünyada, Pakdil'in vurguladığı gibi: “Sürekli olarak bir gözcünün, bir deneticinin bakışları” insanın üzerindedir. Kimsenin meleklerin kapsama alanının dışına çıkması mümkün değildir.
Neruda'nın “Dünyanın burnu geleceği kokusunu alır” sözüne benzetilerek, “Kudüs''ün burnu barışın kokusunu alır” denilmelidir.
İstanbul hem Mekke, hem Medine, hem Kudüs toprağıdır.Filistin Anadolu'dan korunur. Anadolu'da barış olursa, Kudüs'te savaş olmaz.
Eli kanlı Amerika'ya ve terör devleti İsrail'e karşı, Gazze'yi, Kudüs'ü savunmak, bütün insanlığı savunmaktır.