Restorasyon uzmanı yüksek mimar Sevilay Uludağ ile gerçekleştirdiğimiz Kariye Restorasyonu mülakatımızın üçüncü bölümünde tarihi eserin vakıf medeniyeti bağlamında restorasyon süreçlerini ele alıyoruz. Bu çerçevede muhatabımız Sevilay Uludağ tarihi İstanbul depreminin bölgedeki etkilerinden ecdadımızın vakıf tesis etme şuuruna kadar pek çok sorumuzu büyük bir yetkinlikle cevapladı.
Sevilay Hanım, Kariye`nin dünden bugüne restorasyon süreçlerine değinir misiniz?
Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, Bizans`ın geçdöneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenip bezenerek bugünkü şeklini almıştır.
14.yüzyıldan günümüze ulaştığı düşünülen Kariye Müzesi`nin mozaikleri ve freskleri 'Başkent Ü slubu' dediğimiz Bizans Rönesansı`nın en muhteşem eserleridir.
Bizans döneminin bu önemli manastır kilisesi İstanbul`un 1453 yılında fetih edilmesi ile bir süre boş kaldıktan sonra II. Beyazıd döneminde 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Türk devrinde, kilise dışındaki manastır yapıları zamanla yıkılarak kaybolmuştur.
Anıt eser, Dünya Kültür Mirası Listesi`ne girdiği 1985 tarihinde ne durumdaydı?
Kariye Müzesi`yle ilgili iki rapor hazırlanmıştı. 1981 Mora raporunda Kariye Camii`nin çatı örtüsündeki kurşun levhaların ve su borularının kötü durumda olduğundan, dış cephelerde derz boşluklarının yakın dönemde doldurulmuş olduğundan, tuğla kırıklı çimento bağlayıcılı harçlı sıvaların kullanıldığından ve yüzey çatlaklarına dolan yağmur sularının buharlaşamamasından söz edilmekteydi. Ayrıca boyalı yüzeylerde tuzlanma sorununun mevcudiyetine temas edilmişti.
Bir de 1983 Massari raporu söz konusu... Raporda son yıllarda restorasyonla yapının büyük ölçüde koruma altına alındığı fakat yıllar içerisinde oluşmuş tahribatın etkilerinin de görüldüğü belirtiliyor. Ayrıca raporda yapıdaki nemin ölçülerek yapının eğimli yoldan ve çatıdan gelen yağmur sularına maruz kaldığına vurgulanmıştır.
Massari raporunda kubbe ve kemer içlerindeki mozaik ve duvar resimlerine ilişkin kayıplarının çatıdan gelen sudan kaynaklı olduğu belirtilerek genel olarak sıva kayıplarına yol açan nedenlerden birinin de nem çekici tuzlanmanın varlığı olarak adreslenmişti.
Raporun sonunda genel olarak nem, tuzlanma, yoğunlaşma nedeni ile nemlilik ve lokal olarak çatıdan sızan sulardan bahsedilmekteydi.
Her iki raporda Kariye Camii`nin ve Müzesi`nin 1985 yılındaki mevcut durumu belirtilmiştir.
Kariye`de tarih boyunca gerçekleştirilen restorasyonlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya`dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı geçmişte İstanbul`un altıncı tepesinde Haliç`in güneyinde inşa edilen Khora Manastırı`nın İsa`ya ithaf edilmiş ana kilisesiydi.
Çok katmanlı yapı;
Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, evvelce büyük bir kompleksin merkezini teşkil ediyordu.
11. Yüzyılda İmparator I.Aleksios Komneos`un kayınvalidesi Maria Dukaina zamanında harap olan kilise yeniden ihya edilmiş olup bu inşa döneminden sonra tekrar harap olan yapı bir süre sonra İmparator Aleksios`un küçük oğlu İsaakios tarafından 12. yüzyılda tekrar ihya edilir.
O dönemden günümüze tarihi mabedin hangi yapı birimleri ulaşmıştır?
Bu dönemden günümüze sadece ana mekan (naos) kalmıştır. Fakat yapılan son araştırmalarda içnarteksin de bu dönemden kalmış olabileceği ön görülmektedir.
Eser, Bizans`ın geçdöneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenip bezenerek bugünkü mimari kurgusunu ve şeklini almıştır. Bu inşa döneminde yapıya parekklesion, anneks, pastoforium gibi mimari hacimlerin yanı sıra bir depremde yıkılan ana mekân kubbesinin de bu dönemde tuğla örgülü olarak yeniden ihyâ edildiği bilinmektedir. İçnarteksin ise bazı kaynaklarda 14. yüzyılda inşa edildiği belirtilmiş olsa da 12. yüzyıl inşa dönemine ait olabileceğini ifade eden kaynaklar da mevcuttur.
Yapıda mozaik ve freksler öne çıkıyor;
Kariye, mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto`nun Arena Şapeli`ndeki freskolarıyla kıyaslanır.
Kariye`de Osmanlı döneminde neler yapıldı?
Bilindiği üzere Osmanlı Cihan Devleti İstanbul`u fethettikten sonra şehri maddi ve manevi anlamda ihya ve inşa süreçlerine girmiştir. Dünkü sohbetimizde bahsettiğimiz üzere Cami ve mescitler Osmanlı şehir kurgusunun merkezinde yer almaktadır. Padişah ve valide sultanlar kadar devlet ricali ve varlıklı aileler de Osmanlı İstanbul`una pek çok ibadethane kazandırmıştır.
Osmanlı için bizatihi vakıf medeniyeti` diyebiliriz. Sevilay Hanım bu hususta siz neler söylemek istersiniz?
Güzel bir konuya temas ettiniz. Türk milletinin en çok bilinen özelliklerinden biri de insanların, hatta bütün canlıların faydalanması için yaptıkları fedakârlıklardır. İstanbul, asırlar boyunca binlerce vakıfla, vakıf eserleriyle, hayratla abâd olmuş hayatın hemen her alanında vakfiyeler tesis edilmiştir.
İstanbul da kurulan vakıflar eliyle bir yandan sağlık, yoksullarla dayanışma ve şehirleri imar alanlarında tabir yerindeyse hamle çapında hizmetler görülürken, diğer yandan da göçmen kuşlara sahip çıkılmış, yolda kalanlar doyurulmuş, yetim çocuklar evlendirilmiş, ahalinin su ihtiyacı karşılanmış, talebeler okutulmuş, ilme ve âlime sahip çıkmış böylelikle İstanbul da adalet ve merhamet yüzlerce yıl hüküm sürmüştür.
İstanbullu hayırseverler nice bedesten, çeşme, yol, köprü, kale, mesire yerleri, deniz fenerleri, sebiller, dul ve yetim evleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları kurup vakfetmiş cami ve mescitler başta olmak üzere sivil ve dini mimari vakıf eserleri birbiri ardına sıralanmıştır. Böylelikle eğitimden sağlığa çevreden sosyal hizmetlere kadar pek çok alanda devletin yükünün büyük bölümünü vakıflar, vakıf insanlar üstlenmiştir.
Bahsettiğiniz umdeler ışığında Kariye`de neler yapılmış?
Osmanlı döneminde Kariye büsbütün şenlendirilmiştir. 1511 yılında yapı camiye tevdi edilirken güneybatı köşeye minare ve naosa mermer bir mihrap eklenmiştir. Böylelikle Kariye Camii`nin çevresi medrese, tekke, türbe, çeşme ve imarethane ile tabir caizse âbad olmuştur. Osmanlı insanı tarihi ibadethanenin çevresine yapıyla uyumlu müştemilatlar kazandırırken çevreye ve geçmişe özeni göz ardı etmemiş, manzumenin merkezi olan yapının mimarisini etkileyecek çok fazla bir müdahalede bulunulmamıştır. Ben bu hususu önemsiyorum. Katıldığım program ve seminerlerde de dile getiriyorum.
Bildiğim kadarıyla İstanbul`u tabir yerindeyse yerle bir eden 1766 tarihli büyük depremde Kariye Camii`nin kubbesi de yıkılıyor. Sonrasında nasıl bir yenilenme çalışması yapılmış? Bu konudaki malumatınıza müracaat etmek isteriz?
1766 depremi sonuçları itibarıyla İstanbul`daki sivil ve dini mimari yapılara oldukça büyük hasar veriyor. O dönemde Yedikule ve Edirnekapı İstansul`un önemli nüfus alanları. Mezkû r iki bölgede yapılaşma fazla olduğundan yıkım da fazla oluyor, medreseler, camiler, imarethaneler, hâneler büyük zarar görürken Kariye Camii`nin merkezi kubbesi de çöküyor. Deprem mdödösşld yıkılan merkezi kubbe kısa süre içerisinde mimar İsmail Halife tarafından ahşap bağdadi olarak yenileniyor.
Sultan Abdülaziz Han döneminde 1875-1876 yılında yapının bakım ve onarım çalışmalarına girişiliyor, İstanbullu Mimar Peloppida Kouppas tarafından mozaikler kısmen temizlenip ahşap kepenklerle kapatılıyor. Biz buradan ecdadın tarihi eserleri ele alış tarzına yönelik önemli dersler çıkartıyoruz. Aynı tarihlerde kubbelerin ve üst örtü sisteminin dalgalı hattı doldurularak düz satıhlı olarak düzenleniyor.
II. Abdülhamid Han döneminde 1894 depreminde minarenin petek kısmı çökünce bir süre sonra 1898`de klasik üslupta tamamlanıyor. 1903-1906 yıllarında ise yapı Rus Arkeoloji Enstitüsü tarafından kısmen onarılıyor.
Onarım bâbından Cumhuriyet döneminde neler yapılıyor?
Osmanlı sonrası Cumhuriyet döneminde de onarımların sürdüğünü gözlemliyoruz. Evkâf İdaresi 1929- 1930 yılları arasında kısmî bir onarım gerçekleştiriyor. 1945-1946 yıllarında ise yapı ile ilgili iki onarım keşfi hazırlanıyor. Mimar Cahide Tamer`in yaptığı ilk bilimsel restorasyon çalışmalarında ise yapının özellikle kurşun örtüleri yenilenip rölövesi çıkarılıyor.
1948-1959 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsü (Byzantine Institute of America) ve Dumbarton Oaks Fieldwork Committee işbirliği ile merkezî ibadet alanı (naos) ve giriş hollerindeki (narteks) mozaiklerin ve fresklerin korunmasına yönelik konservasyon ağırlıklı kapsamlı bir restorasyon yapılıyor.
Yapının 2013 yılından bugüne hali hazırda devam eden tarihinin en geniş ve kapsamlı restorasyonu devam etmektedir.
Bu müdahalelerin kararları neye göre verildi?
Bilimsel ve teknik raporlara göre. Birkaçrapor söz konusu. Müsaadelerinizde raporlara tek tek değinmek isterim.
Tabii ki, lütfen buyurunuz;
Yapı ile ilgili olarak Kültür Bakanlığı`nın 27.06.1986 tarih 6377 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor. Kültür Bakanlığı`nın 12.07.1990 tarih 232 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor. Kültür Bakanlığı`nın 26.03.1991 tarih 452 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor. Kültür Bakanlığı`nın 27.11.1998 tarih 559 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor.
Kültür Bakanlığı`nın 20.02.2001 tarih 118 sayılı yazısı gereği hazırlanan tüm teknik raporlarda genel olarak sorunlar ve çözüm önerileri benzer olup nem ve tuzlanma, çatı üst örtüsünde yağmur suyunun kılcal çatlaklardan sızması, zeminden yükselen nem, taş ve tuğla yüzeylerde yapısal bozulmalar, cephelerde çimento bağlayıcılı sıvanın tahribatı, vb. sorunlar tespit edilmiş ve çözüm önerileri sunuldu.
Bu veriler ile beraber Kültür Bakanlığı`nın talimatı doğrultusunda Kariye Müzesi Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon projeleri 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamında hazırlandı. 2009 yılında başlayan proje çalışmaları 2011 yılında Koruma Bölge Kurulunun proje onayı ile tamamlandı. Bu doğrultuda Kültür Bakanlığı oluru ile Kariye Müzesi`nin 2012 yılı onarım ve restorasyon işi geçici yer teslimi 16.01.2013 tarihinde, fiili yer teslimi ise 12.09.2013 tarihinde yapılmış olup Kültür Bakanlığı ve İl Özel İdaresi arasında kurumsal yazışmalar sonucunda müzenin ziyaretçilere kapatılmaması ve restorasyonun etaplar halinde yapılacağı Kültür Bakanlığı tarafından karara bağlandı.
2013 yılından beri devam eden restorasyon çalışmalarını ise Ayasofya Bilim Kurulu, İstanbul Rölöve ve Anıtlar Kurulu Kontrol Heyeti, İstanbul Anıtlar Kurulu kararları doğrultusunda gerçekleştiriyoruz.
YARIN: GÜ NCEL RESTORASYON ÇALIŞMALARI;