19 Ramazan’a tarihlenen 19 Mart 2025 Çarşamba günü Sırlı Süleyman Efendi’yle birlikte Ümraniye’de Ihlamur Türk Mutfağı’nın hususi iftar programına davetliydik.
Sırlı Süleyman Efendi ve az önce ismini andığım müessesenin patronu Salih Kadıoğlu ile iftar sofrasına oturduktan kısa bir müddet sonra beklediğimiz misafirimiz, İstanbul Barosu avukatlarından Mehmet Süt teşrif etti! -İş bu iftar tarihini İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin hakikatli hocası, mûsiki üstadı Prof. Dr. Mehmet Öncel’in Ihlamurkuyu Merkez Camii’nde çarşamba günleri kıldırmakta olduğu Enderun usulü teravih namazına göre tesbit etmiştik.- İftar akabinde çay faslından sonra Enderun usulüyle kılınacak teravih namazı için vakitlice Ihlamur Kuyu Merkez Camii’nin yolunu tuttuk…
Yazıya böyle bir giriş yaptıktan sonra bir asır öncesine, Osmanlı İstanbul’una giderek ecdadın huzur ve huşû içerisinde eda ettiği teravih namazlarına ve Enderun usulü teravihlere müşfikâne nazar edelim.
Osmanlı Cihan Devleti asırlarında İstanbul’da teravih namazları
Ramazan ayının gelmesini tabir yerindeyse iple çeken İstanbullular oruç ayı boyunca teravih namazlarını ihmâl etmez, cami, mescit, tekke ve konaklarda huzur içerisinde kılardı.
İstanbul halkı camileri lebâleb doldurur, 30 Ramazan gecesinin hemen hepsinde farklı camilerde imam efendilerin arkasında namaza durmayı âdetten öte kutlu bir görev telakkî ederdi. Benzer şekilde mescitlerde, medreselerde, dergâhlarda, konaklarda ve büyük dairelerde teravih namazları cemaat-i kübrâ ile kılınır, namazlardan sonra dualar edilir, ilahiler okunurdu.
Her konak kendi imamını tutar, ayrıca Ramazan ayı boyunca güzel sesli kârîleri ve müezzinleri de istihdam ederdi.
İstanbul konaklarının geniş bahçelerine, sofalarına, dîvânhânelerine halılar, kilimler, postlar ve seccadeler serilir, köşe bucağa şamdanlar konularak güzel buhurlar yakılırdı.
Konaklarda olduğu gibi saray ve şehzade dairelerinde de teravih namazlarında haremlik ve selâmlığa azami ölçüde dikkat edilir, aralara bölmeler, kafesler konulur, namaz sonrasında cemaate Ramazan şerbeti dağıtılırdı.
Enderun usulü teravih namazları
Osmanlı İstanbul’unda saraylarda, saray erkânının cemaati olduğu cami ve mescitlerde, Eyüp Sultan Camii ile Hırka-i Şerif’te ve bazı dergâhlarda teravih namazları “Enderun Usulü” kılınırdı.
Enderun usulü teravih namazı, “adı üzerinde” Enderun’a has bir uygulama olarak başlamıştı. Tarihi süreçte önce mûsiki ile temâyüz etmiş tekkelerde ve daha sonra da selâtin camilerde de teravih namazları Enderun usulü ile kılınmıştır. Bu usulde kılınan teravihlerin amacı namazda huşûu artırmaktır.
Günümüzde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi dâhilinde Türk mûsikisi üstadı Mehmet Kemiksiz’in gayretleri ve yayınlarıyla başlayan Enderun usulü teravih namazları geride kalan on beş yılda nisbeten yaygınlaşmıştır.
Enderun usulü teravihlerde maksat hiç şüphesiz namazı müzikal bir hale getirmek değildir, bilakis amaç cemaatin namazdaki huşûunu artırmak, namazdan alınacak feyzi ziyadeleştirmektir.
Enderun usulü teravihlerde imam efendinin ya da müezzinin aktif olduğu iki uygulama söz konusudur. Buna göre sesi ve makamları ya imam efendi gösterir, müezzinler ona tabi olur, ya da sesi ve makamları müezzinler gösterir, bu durumda imam efendi onlara tabi olur. Okunan ilahiler de Ramazan ayına mahsus ilahilerdir.
Enderun usulü teravihlerde her dört rekâtte kıraatler farklı dini mûsiki makamlarıyla eda edilmekte; rekâtlerin arasında da namazda kıraat olunan makamlarla ilahiler okunmaktadır.
Enderun usulü teravihlerde öncelikle müezzinin namaz öncesi getirdiği kâmet ile yatsı namazının kıraatinin hangi makamla okunacağını belirlenir. İmam efendi namazdaki kıraatini Isfahan, Saba, Eviç, Hüseynî, Acemaşiran vb. makamlarla kıldırır, müezzinler de rekât aralarında imamın okuduğu makamlarla ilahiler söyler.
Enderun usulü teravih namazlarını ilk defa, kamuoyunda Itrî ismiyle meşhur olan Buhurîzâde Mustafa Efendi’nin tertip ettiği rivayet edilmektedir.
Son yıllarda İstanbul’da bazı cami ve mevlevîhânelerin semâhânelerinde kılınmaya başlayan Enderun usulü teravih namazları haddizatında Karagümrük’te Cerrâhî dergâhında dünden bugüne; (…) Şeyh İbrahim Fahreddin Efendi, Şeyh Muzaffer Ozak Efendi, Şeyh Safer Efendi, Şeyh Tuğrul Efendi eliyle devam ettirilmektedir.
Günümüzde Enderun usulü teravihlerinde dikkat edilmesi gereken husus, makamların öne çıkartılıp Kur’ân-ı Kerim tilavetinin arka planda tutulmaması; kıraat ve tecvid hatalarına düşülmemesidir.
Ihlamurkuyu’da zamanın durduğu yerde!
Osmanlı İstanbul’undan, teravih namazlarında mahalle aralarındaki camilerin dahi son cemaat yerlerine kadar dolduğu vakitlerden, Hz. Aşkî’nin Cerrâhî Asitânesi’nde gönül lisanıyla kıldırdığı teravih namazlarından Ümraniye’ye, Ihlamurkuyu’da zamanın durduğu yere gelelim…
Prof. Dr. Mehmet Öncel, Ihlamur Kuyu Merkez Camii’ndeki Enderun usulü teravih namazını, caminin minaresinden, Halvetî yolunun zâkirbaşılarından Hatip Zâkiri Hasan Efendi’nin Irak makamında bestelediği temcidiyle ilan etti. Ardından minareler salâlarla şenlendi. Salâ salâ Mehmet Hocaefendi!
“Türk Müzikolojisinin Kurucusu Rauf Yekta Bey serlevhalı üç ciltlik kitabın müellifi, musiki âlimi Mehmet Öncel nezdinde Urfa’da okunan salânın güftesi İstanbul’da okunan salâ güftesinden farklılık arz etmektedir. Prof. Dr. Öncel salâ okumayı henüz çocukluk yıllarında hocası Necati Arslan’dan öğrenmiş. Hafız Necati Arslan için “Vakt-i merhununda Urfa’nın en güzel salâ okuyucusuydu” cümlesini kurmamız vâkıa mutabık olacaktır.
Bilenler bilir! Urfa’da Perşembe geceleri okunan salâların hususi dinleyici kitlesi vardır. Mehmet Öncel’in çocukluğunun Şanlıurfa’sında salâlarıyla meşhur Hafız Halil Kahvecibaşı hocaefendi de vardır. Mehmet Öncel, sırf onu dinlemek için Urfa’nın Sırrın bölgesindeki camiye gider. Perşembe geceleri özellikle cami etrafındaki eşraf, balkonlara veya damlara çıkarak Hafız Halil’i pür dikkat dinlerdi. Salâlardan sonra kasideler de okunurdu. Okunan kasideler daha çok ölüm, kabir, sorgu, münker-nekir, kısacası insanı sesli olarak rabıta-i mevte hazırlardı. Bu da ahalinin dikkatini celbeder ve iç muhasebeye yönelik adımlar atılmasına kapı aralardı.”
Son iki paragrafta Sırlı Süleyman Efendi’nin iç âvazına kulak verdik. Şimdi sıra Hicâz makamında okunmakta olan dış âvâzda!
İstanbullular yatsı namazı ezanıyla birlikte Ihlamurkuyu Merkez Camii’ni doldurmanın gayreti içerisinde bulundu. Başakşehir Merkez Camii’nin Başmüezzini Fatih Toygun hocanın imametinde başlayan yatsı namazının akabinde teravih namazı cumhur usulüyle kılındı.
Evvelemirde Isfahan makamında salavât-ı şerifle girildi. Ardından imanın selâmının ardından güftesi Bizim Yunus’a, bestesi son dönemin en mühim Mersiyehanlarınlarından Hafız Hüseyin Sebilci Efendi’ye ait Isfahan ilahi okundu:
Hak yarattı âlemi
Aşkına Muhammed'in
Ay ve günü yarattı
Şevkine Muhammed'in
Müezzinânın (Müezzinlerin) saba makamındaki salavât-ı şerîfesiyle birlikte imam tekbir aldı: Allahuekber! Fatih Toygun hoca kıraati saba makamında okudu. Selâmdan sonra, Mehmet Öncel riyasetindeki müezzinân, “gelin ey âşıklar gelin” ilahisini meşk etti:
Gelin ey âşıklar gelin
Bu menzil uzağa benzer
Nazar kıldım şu dünyâya
Kurulmuş tuzağa benzer
Müezzinler salavât-ı şerifeyi Hüseynî makamında okuduktan sonra imam efendi dört rekâtı Hüseynî makamında kıldırdı. Selâm ile birlikte müezzinân bu kez güftesi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’ne, bestesi Cerrahi dervîşânından Kemâni Aslan Hepgür’e ait ilahiyi meşk etti:
Sadr-ı cem'i-l mürselin, sensin yâ Resûlallah
Bedr-i eflâki yakîn, sensin yâ Resûlallah
Nûrun sirâc-ı vehhâc, âlemler sana muhtaç
Sâhib-i tâc-ı mîrâc, sensin yâ Resûlallah
Açan râh-ı Tevhîdi, bulan sırrı tefrîdi
Hüdâyî'nin ümîdi, sensin yâ Resûlallah
Müezzinân bu defa eviç makamında salavât-ı şerîfe okuduktan sonra imam efendi dört rekâtı eviç makamında kıldırdı.
Selâmın ardından müezzinân yine eviç makamında güftesi Yunus Emre’ye, bestesi Sahaflar Şeyhi el-Hâc Muzaffer Ozak Efendi’ye ait ilahiyi meşk etti:
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Mü'min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zev-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
İlahinin akabinde müezzinân Acem-Aşiran makamında salavât-ı şerîfe getirdi. İmam Efendi de teravih namazının son dört rekâtını Acem-Aşiran makamında eda etti. Müezzinân selâmın ardından güftesi Hz. Hüdayi’ye ait ilahiye ses verdi:
Neyleyeyim dünyayı
Bana Allah’ım gerek
Gerekmez mâsivayı
Bana Allah’ım gerek.
Ehli dünya dünyada
Ehli ukba ukbada
Her biri bir sevdada
Bana Allah’ım gerek.
Ardından, Mehmet Öncel hocamız güftesi Yunus Emre’ye ait bir kaside ile cemaati ötelere, ötelerin ötesine taşıdı!
Taştı rahmet deryası
Gark oldu cümle asi,
Dört kitabın manası:
La ilahe illallah.
Budur manasının hası
Siler kalbinden pası
İsm-i a’zam duası
La ilahe illallah.
Bu sürece sâir müizzinân da eşlik etti:
Gönül burcundan doğar,
Âleme rahmet yağar
Hakk’ın birliği öğer
La ilahe illallah.
Kitaplarda yazılıdır,
Gönüllerde gizlidir.
Söylenecek söz budur;
La ilahe illallah.
Cennetten çıktı Âdem,
Dünyaya bastı kadem,
Bunu der idi müdâm:
La ilahe illallah.
Erenlerin burağı,
Yakın eder ırağı,
Arşın kürsün direği
La ilahe illallah.
Gönüllere yol eyler.
Dağı taşı kül eyler,
Sultanları kul eyler,
La ilahe illallah.
Yunus da bunu dedi,
Yanar yürek aşk oldu.
Mevla’nın güzel adı
La ilahe illallah.
O demde Tevhîd-i Yezdân topu, Sırlı Süleyman Efendi’nin letâiflerini harekete geçirdi:
Gönüllere yol eyler.
Dağı taşı kül eyler,
Sultanları kul eyler,
La ilahe illallah.
Derken, Mehmet Öncel hocamız kasidenin sonunu hüzzâm makamına bağlayıp Âl-i İmrân Sûresi’nin “Ey Rabbimiz, indirdiğine inandık ve Peygamber'in ardınca gittik; şimdi bizi o şahitlerle birlikte yaz!” meâlindeki 53’üncü âyet-i celîlesini hüzzâm okudu ve cumhur, segâh hüzzam makamındaki âmin nidâlarıyla duaya durdu.
Hâmiş: Ümraniye Belediye Başkanlığı ile Ümraniye Müftülüğü nezdinde düzenlenen Enderun usulü teravih namazı programının Türkiye genelinde yaygınlaşması temennisiyle…
İbrahim Ethem Gören/20.03.2025 Yazı No: 658