Vuslatlarının 37`inci sene-i devriyesinde Muzaffer Ozak rahmetullahi aleyh hazretlerini yâd etmeye devam ediyoruz. Yazı dizimizin üçüncü bölümünün öznesinde Cerrâhi  sitânesi`nin 19`uncu postnişini Es-Seyyid Eş-Şeyh Muzafferüddî n Aşkiyyü l-Cerrâhiyyü l-Halvetî Hazretleri`nin ahvâlini ve dahi üstün ahlâk ve faziletlerini, ses sanatçısı, mû sikî üstadı Cumhur Enes Ergür`ün gönül dilinden nakletmeye devam ediyoruz. 

`height=

Cumhur Enes Ergür: Muzaffer Efendi`nin çok güzel rüyaları var.

'Efendim, Muzaffer Efendi Hazretleri bir gece bir rüya görüyor. &ndash Muzaffer Efendi`nin çok güzel rüyaları var.- Hepsini de biliyoruz elhamdülillah, en azından çoğunu biliyoruz.'

Muzaffer Efendi şöyle bir rüya görüyor, Sarayburnu`nda (Muzaffer Efendi) denizin ortasında deniz patlıyor. Kendileri direği kırık, yelkenleri yırtık bir gemide (bulunuyor.) Ü zerinde bir mintan, altında bir şalvar, bir zat var. O zât (eline) bir kâğıt uzatıyor: 'Al bunu oku, kurtulacaksın bu çalkantıdan, felaha kavuşacaksın.' Hayırdır, inşallah, uyanıyor! Dükkânına gidiyor. (Bir de bakıyor ki) rüyasında gördüğü zat (Sahaflar Çarşısı`nın içinden) dükkânının önünden geçiyor. Şöyle bakmış Muzaffer Efendi`ye, sonra geçip gitmiş. 'Bu işte bir 'iş' var' diyor ve 'ekliyor) Muzaffer Efendi: 'Ama bir şey varsa o gelsin! Ben müracaat etmeyeceğim.' Sonra, ertesi gece bir rüya daha (görüyor). Bu defa o gördüğü zatın elinde bastonu var. Ortada da tramvay yolu var. Muzaffer Efendi yolun bir tarafında, o zat da diğer tarafta. Muzaffer Efendi`ye (böyle) işaret ediyor: 'Geç, benim tarafa gel!' Ertesi gün Hazret yine Çarşı`da. Yine böyle bakıyor. 'Bir şey varsa o bana müracaat etsin!' Ü çüncü gece bu Hazret yine rüyada. 

`height=

Muzaffer Efendi Hazretleri`ni şöyle bir sarıyor, kemiklerini birbirine geçirecek kadar (da) sıkıyor. Ve (Muzaffer Efendi`nin) başına bir Halvetî tâcı koyuyor. (Muzaffer Efendi kendi kendine 'bu zat benimle niye bu kadar uğraşıyor acaba? Hayırdır inşallah' diyor. Aaa, ertesi gün Hazret yine orada (dükkânın önünde). (Muzaffer Efendi`ye doğru) bakıyor, bakıyor, bakıyor yürüyor. Efendi Hazretleri dükkânında oturduğu yerden çarşının kapısına kadar böyle penceresinden görünürmüş. Hazret gidiyor, gidiyor, Çarşı`nın kapısına varınca, duruyor ve geri dönüyor. Geliyor (Muzaffer Efendi`nin dükkânının kapısının) eşiğine bastonunu dayıyor 'hâlâ inanmayacak mısın?' diye Efendi`ye soruyor. 'Hâlâ inanmayacak mısın?' 'Şimdi inandım efendim' diyor (Muzaffer Efendi). Hemen buyur ediyor içeriye, elini öpüyor. Bu zat, Ahmed Tâhir`ül-Mar`âşi (ks). Â miş Efendi`nin (ks) dervişi olan zat. Şu anda kabr- şerifi şeyhinin yanında, Hazreti Fatih`in kurbunda. Â miş Efendi de malumunuz Hz. Fatih`in türbedarı. 'Soyadı ne(dir?) biliyor musunuz?' Memiş. Şeyhi`nin adı Â miş ya, şeyhinden dolayı o da Memiş soyadını almış: Ahmed Tâhir Memiş. (Muzaffer Efendi) bu zâta intisab ediyor böylelikle. Ve Şâbânî oluyor, Halvetî Şâbânî ; Ahmed Tâhir Efendi ile 13 sene birlikteliği var Muzaffer Efendi`nin. Ahmed Tâhir Efendi Hazretleri her gün Muzaffer Efendi Hazretleri`ni dükkânında ziyaret ediyor. Ve enteresan bir terbiye metodu var. &ndash Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.- Bazen sohbetle bazen de susarak (sükû t ile) irşad edermiş. (Bazen hiçkonuşmazmış, ama verirmiş &ndash nasıl bir şey ise o-. Verir, karşı taraf da alacak. Muzaffer Efendi, 'Bazen sohbetiyle bazen de sükû tuyla beni irşad ederdi' buyuruyor. Bilâkaydışart her gün dükkânda. 'Ahmed Tâhir Efendi) yine bir gün geldiğinde kızmış 'Nedir, burası meczup dolu, böyle ticarethane mi olur?' demiş. Meczuplar çok geliyorlar Muzaffer Efendi`ye. Sahaflar Şeyhi de kendisine dedi ya 'kimseye bir şey deme!' (Muzaffer Efendi) ses çıkartmıyor onlara. (Ü stadı) demiş ki 'ne bu ya hu içerisi meczup dolu!' (Muzaffer Efendi 'aman efendim bu sizin yed-i kudretinizdedir, siz lütfederseniz olur' demiş. Bunun üzerine Tâhir Efendi`nin tasarrufuyla (meczuplar yine) gelmişler ama oturmamışlar, selâm verip kaçmışlar ama yine dükkânı boş bırakmamışlar, gelmeye devam etmişler. Muzaffer Efendi`nin meczuplarla böyle enteresan meseleleri var. 

`height=

Ahmed Tâhir Efendi: Yıkmaya çalışıyorlardı, en sonunda muvaffak oldular.

Sonra 1954 yılında Ahmed Tâhir Efendi (Muzaffer Efendi`nin) dükkânından çıkmış bir müddet yürüdükten sonra düşmüş kalça kemiğini kırmış, kalmış (orada). Hemen Muzaffer Efendi yanına koşmuş yerden kaldırmak için (bu esnada Ahmed Tâhir Efendi) 'yıkmaya çalışıyorlardı, en sonunda muvaffak oldular' demiş. &ndash Niye böyle buyurmuş?' Biz orasını bilemeyiz.- Ahmed Tâhir Efendi üçay kadar bu şekilde kaldıktan sonra âlem-i Cemâl`e hicret buyurmuşlar. 

Ahmed Tahir Efendi vefatından önce Muzaffer Efendi`ye bazı özel ve bazı genel vasiyetlerde bulunmuş. Özel olanlardan haberimiz yok ama genel vasiyetlerden haberdarız. Biliyorsunuz o yol, Kuşadavî Hazretleri`nden geliyor. Kuşadavî Hazretleri`nin tacı ve bazı emanetleri de Ahmed Tâhir Efendi`de. Ahmed Tâhir Efendi 'bana bir emr-i Hak vaki olursa bunları Mustafa muhafaza etsin' buyuruyor. Mustafa da Mustafa Özeren Efendi. Ve nitekim söz tahakkuk edip Hazret âlem-i Cemâl`e göçünce Mustafa Efendi, Muzaffer Efendi`ye 'tâcı ne yapacağız?' diye sorunca 'Efendim siz orada yoktunuz, ben hastaneye ziyarete gittiğimde bana vasiyette bulunarak buyurdular ki 'bana bir şey olursa tâcı Mustafa muhafaza etsin.' Dolayısıyla bu emanet sizdedir, bu hak sizindir. Bakınız burada vârislik meselesi de var. Ve emanet Mustafa Efendi`ye devrediliyor. Sonra Muzaffer Efendi Hazretleri istihare ediyor, ne yapması gerektiği yönünde. Burada da bazı rüyalar var, bize lazım olan ve lazım olmayan! Bir türlü işaret çıkmıyor. -Bu arada Muzaffer Efendi Hazretleri çok enteresan bir şekilde.  Bize enteresan, sır diye bir şey yoktur ya; İlkokul 1 talebesi sadece çizgi çiziyor, yazı yazmak ona sır. İkinci sınıfa gelince sır falan kalmıyor, yazıyor işte! Dolayısıyla bizim mektebimiz hangisi bilmiyoruz, dolayısıyla bize sır bunlar. 

'Ah! Bir gelse de benden sonra yolumu götürse.'

Muzaffer Efendi Hazretleri (döneminde) çok meşhur, bilinen ve herkesin gözünün olduğu bir zat. Herkes şunu istiyor 'ah bir gelse de benden sonra yolumu götürse. Emaneti ona vereyim, alsın, götürsün.' 

Şimdi(ki zamanda) filmlerde çok kullanılır ya, bu kadar isabet eden başka bir şey olmaz herhalde! 'Seçilmiş kişi' yani. Zamanın kutbu. Hükmü hâlâ yürümekte olan bir zat, kılıcı keskin. Malumunuz eyliyâullah hazerâtına hâl-i hayatlarında 'kınındaki kılıç' tabiri kullanılır. Â lem-i Cemâl-i tercih buyurup hicret ettiklerinde 'kılıçkınından çıkar', hangisi daha kesici!? (Dönemin meşâyıhı) istiyorlar ki 'gelsin, illâ bizim yolumuzu yürütsün.' Bunlardan biri de Kâdirî hâne`nin şeyhi Gavsî Efendi Hazretleri. Çok istiyor, Muzaffer Efendi Hazretleri`ne talip. Hatta buyuruyorlar ki 'yâ hu gel, benden sonra yolumu götür, ben sana hilâfet vereyim.' Efendi Hazretleri de şöyle arz ediyorlar. &ndash Bu çok önemli bence, çünkü nezaketi kaybettiğimiz bir dönemde olduğumuz için bunlar çok mühim, bilmemiz lazım. Nezaketi ve tevazuu kaybettiğimiz bir dönemdeyiz maalesef. 

Muzaffer Efendi: Mâlum-u âliniz bendeniz Halvetî `yim.'

(Muzaffer Efendi) diyor ki 'efendim, mâlum-u âliniz bendeniz Halvetî `yim. &ndash Kâdiriyye`ye davet ediyordu Gavsî Efendi- Bu iş emr-i manevî ile olacaktır. Eğer bir işaret olursa, estağfirullah Halife olmak ne demek, dervişiniz olurum, dergâhın helâlarını temizlemeye hazır ve râzıyım. &ndash Tam bir dervişlik teslimiyeti gösteriyor.- 'Emr-i mânevî bekliyorum' diye arz ediyor Gavsî Efendi`ye. (Muzaffer Efendi) o gece bir mânâ görüyor. Rüyasında Fahri Efendi`yi İbrahim Fahreddî n Şevkıyy`ül-Cerrâhî Hazretleri`ni görüyor. Muhammed Nû reddin Cerrâhî Hazretleri`nin 18`inci postnişî ni. Onu görüyor (rüyasında). Allah Allah, hiçhesapta yok. (Muzaffer Efendi), (Fahreddin Efendi`yle) bir defa delikanlılığında görüşmüş. Nasıl görüşmüş? Açıkbaş Mustafa Efendi diye bir zat var. (Kendisi) Ayaklı Kütüphane` olarak biliniyor, Fatih Kütüphanesi`ni üçkez devretmiş! Ve bilgi almak (isteyenleri), öğrenmek isteyenleri de teşvik eden bir zat. Armut piş, ağzıma düş yapmıyor. (Kendisine) 'hocam şu (mesele) nedir?' diye sorulduğunda Fatih Kütüphanesi`nin (falanca kısmının) üçüncü rafının, sağdan beşinci kitabının içinde yazıyor, oradan oku' diyor. Söylemiyor, 'bu senin sorduğun sorunun cevabı şudur' demiyor, 'git, oradan oku (öğren) diyor. Yerine kadar, sayfasına kadar biliyor. Ayaklı Kütüphane diye biliniyor, Gümülcineli Açıkbaş Mustafa Efendi. Muzaffer Efendi, Hazret`e (Açıkbaş Mustafa Efendi`ye) delikanlılığında talebe olmuş Fatih Camii nde. Açıkbaş Mustafa Efendi, Muzaffer Efendi`yi, Fahreddin Efendi`ye ziyarete götürmüş. 'Efendim bu zat, bana molla oldu, benden ders görecek, buna dua buyurmanızı istirham ediyorum.' diyor. (Muzaffer Efendi`nin) Fahreddin Efendi`yle ilk temasları böyle. Onun haricinde (bittabi) meşâyıhın olduğu yerlerde bulunmuş ama münasebetleri yok. Hatta Açıkbaş Mustafa Efendi`ye 'bu çocuk öğrenemez' demişler! Adamın biri böyle demiş. (Bunun üzerine) Mustafa Efendi demiş ki 'ben bu çocuğu okuturum, bu çocuk öğrenir, Fatih (Camii`nin) kürsüsüne çıkar, vaaz eder, sen de, ben de dinleriz.' (Nitekim) dediği gibi de olmuştur. Muzaffer Efendi Fatih (Camii) kürsüsünden vaaz etmiştir ve bu lafı söyleyen adam da oradadır. Dinlemiştir Muzaffer Efendi`yi. 

İbrahim Fahreddin Efendi: Evladım biz hürmet budalası değiliz, muhabbet delisiyiz.

Fahreddin Efendi`ye diyor ki ben durumumu arz edeyim, 'şeyhler kerem sahibidir, kapısından reddetmezler', kabul ediyorlar. (Muzaffer) Efendi Hazretleri tiryaki bir zat. Kahve seviyorlar, 'cigara' seviyorlar. Fahreddin Efendi Hazretleri (Muzaffer Efendi`ye) 'evladım biz hürmet budalası değiliz, muhabbet delisiyiz, rahat ol, yak cigaranı, bir de kahve söyleyeyim' buyuruyor. Kahve geliyor, cigara geliyor falan; (Muzaffer) Efendi Hazretleri, (Fahreddin Efendi`ye) durumunu arz ediyor, şeyhinin vefât ettiğini söylüyor. 

Fahreddin Efendi: 'Hanımlar Vaizi'ni kim tanımaz! 

Sonra istihare neticelerini arz ediyor. Akabinde kendisini de takdim edince Fahreddin Efendi 'ooo, 'Hanımlar Vaizi`ni kim tanımaz!' diyor. Muzaffer Efendi için böyle buyuruyor, hanımlara vaaz ediyor çünkü. 

Muzaffer Efendi: Erkek gösterin(iz) onlara da vaaz edeyim!

(Bunun üzerine Muzaffer Efendi) 'erkek gösterin(iz), onlara da vaaz edeyim' diyor. (Muzaffer Efendi`nin) Fahri Efendi ile baba-oğul, enteresan bir ilişkisi var, bizim aklımız, sırrımız ermez! Fahreddin Efendi (bazen Muzaffer Efendi`nin) damarına basarmış, kızdırmak için! Muzaffer Efendi de söylenir, 'kasıtlı yapardı, kasıtlı olarak, beni söylendirmek için yapardı' dermiş. 

Fahreddin Efendi: O, Hazret-i Nû reddî n`in davetlisidir.

Sonra da onun yüceliğini, kadr u kıymetini herkes bilsin diye, bilmeyenler de duysun diye Fahri Efendi buyuruyor ki 'o, Hazret-i Nû reddî n`in davetlisidir. Kimse ona bir şey diyemez! 

Enes Ergür: Derecâtı altta mı ki âlî olsun!

Sağ olsunlar bunları paylaşınca bazı insanlar 'derecâtı âli olsun' demiş. Ben 'edeb yâ hû ' yazmak istemedim, yanlış anlaşılır diye yazmadım. Derecâtı altta mı ki âlî olsun! Bazılarına dua ederken, söz söylerken dikkat etmek lazım! 'Yâ Rabb şeyhimize rahmet eyle!' Allah sana rahmet eylesin! Neyi, nasıl söyleyeceğimizi bilmemiz lazım! 'Büyükler söylüyor!' Söyleyebilir, sen de onun gibi olursan sen de söylersin! Sen söyleyemezsin! Neyse!

(; )

Efendi Hazretleri mânâsını, gördüğü mânâyı (rüyayı) arz edince Fahreddin Efendi 'eyvallah. Biz zaten zâtıâlinizi biliyoruz. Bize biraz müsaade edin' diyor Fahreddin Efendi. 'Pazartesi görüşelim, inşallah biz de bir emr-i mânevî alalım.' 

(Fahreddin Efendi) herkesin peşinden koştuğu zâta (Muzaffer Efendi`ye) 'emr-i mânevî ye bakalım' diyor. Tarikat terbiyesi, usul gereği, usul budur. 

`height=

Pazartesi günü zuhû r etmiyor, amcamdan (Muzaffer Ergür), yine anlatayım. Amcam, Muzaffer Efendi`nin cemaati. Hep beraberler. 'Bensiz' diyor 'bir odaya girdiler, iki kişi, beni almadılar' diyor. Safer Baba ve Kemal Baba. İkisi geliyorlar, Fahri Efendi`nin mektubunu getiriyorlar 'Cuma gel' diye. Ve Cuma günü, şubat ayı, bu da enteresan! Bir şubat günü, şubatın bir günü, 1958 senesinde Hazret-i Pî r Muhammed Nû reddin el-Cerrâhi Kaddesallâhu Sirrahû `l-âlî Efendimizin yoluna dâhil oluyor, Muzaffer Efendi Hazretleri; Bir Cerrâhî şeyhinin torunu olarak. Dedesi Cerrâhî şeyhi. Evi, doğduğu ev,  sitâne`ye bitişik olan bir zât olarak; Nû reddî n  sitânesi`nin yanında evi. Bu işler enteresan durumlar. (Muzaffer Efendi) Fahrî Efendi`ye intisap ediyor. 

`height=

Fahreddin Efendi: Eskiden bu işler kırk yılda olmazdı, şimdi oldu.

Altı ay sonra üst üste gördüğü rüyalar neticesinde hilâfet veriyor Fahri Efendi kendisine. 'Eskiden bu işler kırk yılda olmazdı, şimdi kırk günde oldu' buyuruyor. &ndash Bu da Muzaffer Efendi`nin kadr u kıymetini ifade meyanında söylenmiştir.- Ve neticede Efendi Hazretleri bu yolda devam ediyorlar. Sonra Fahri Efendi Hazretleri âlem-i Cemâl`e göçüyor. 1966 senesinin Kasım ayında. 16 kasımda, 18 kasımda da sırlanmışlar. Fahrî Efendi`nin irtihalinden sonra istihare ediliyor. -Aslında her şey ayân beyan da bazı protokollerin uygulanması anlamında söyleyelim biz bunu.- İstihare ediliyor, namzetlerden biri olan Hüsameddin Efendi &ndash ki Fahri Efendi`nin süt biraderidir ve dergâh-ı Şerif`in meydancı dedesidir- o kendisinin Hazret-i Pî r tarafından imametten çekilip Muzaffer Efendi`nin imamete geçirildiğini görüyor rüyasında. 

`height=

'Muzaffer Efendi dergâhın kapılarını dosta-düşmana açmıştır.

Ve bu rüya neticesinde Efendi Hazretleri posta geçiyor. Yine kendi gördükleri bir rüya neticesinde &ndash kendi ifadesidir- dosta-düşmana dergâhın kapılarını açmıştır. Böyle sıkıntılı dönemler geçti. 

1981 yılında hepinizin bildiği, bugün okuduğumuz bütün ilahilerin neş`et ettiği yer olan (ilahilerin) kısm-ı küllisinin, %90`ının &ndash büyük iddia ile söylüyorum, epeyi bilfiil hizmetim var çünkü, hemen hepsinin düzenlenmesinde, tasnif edilmesinde, yazılmasında elhamdülillah hizmeti olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum- ilahilerin %90`ıdır. Türk Tasavvuf Mû sikî si ve Folklorünü Araştırma Vakfı ve Yaşatma Vakfı`nı kuruyor, 1981 senesinde. Hangi ay dersiniz? 19 Şubat. O da Şubat, enteresan!'

YARIN: 'Muzaffer hacca gel!'