TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Isaac Newton’ın yerçekimi kanununu buluşunun nasıl anlatıldığını biliyoruz. Ne var ki bu buluşu anlatanlar Newton’ın gizli ilimlerle uğraştığını, bakırdan altın elde etme ilmi olan simya üzerine üç bin sayfa not yazdığını, kehanet ilmi üzerine yüzlerce sayfalık kitaplar kaleme aldığını, hatta Hıristiyanlığın dünyaya ne zaman hâkim olacağı ile hesaplamalarla dolu bir kitap kaleme aldığını asla yazmaz. Gerçekten de Newton matematiksel hesaplarla Hıristiyanlığın dünyaya ne zaman egemen olacağı hakkında araştırma yapmış ve bunu bir kitap haline getirmiştir. (Şunu da söyleyeyim ki, bu ilginç hususa benden başka bir tek merhum Aytunç Altındal (1945-2013) değinmiştir Türkiye’de.)

Gelgelelim şu an bize Isaac Newton denilince zihnimizde Hıristiyanlık veya gizli ilimlerle ilgili en ufak bir çağrışım dahi oluşmaz. Neden? Halbuki kendisi bir piskopos kadar donanımlı bir ilahiyatçı olan Newton aynı zamanda Trinity, yani Teslis Koleji’nde hocalık yapmıştı. İşte derdi, kendi dininin dünyaya hâkim olması olan, ayrıca Mason olan, astroloji ve simya ile ilgilenen, hatta simya ilmi üzerine vefatından 200 yıl sonra ortaya çıkan 3,000 sayfalık yazıları bulunan Newton’ı bilmiyor, onu yalnız “bilim adamı” kimliğiyle tanıyoruz. Oysa kehanetlerle, astrolojiyle ve simya ilmiyle uğraşan, batıl inançlara ve hurafelere açık yönü bizlere hiç anlatılmıyor. Buna mukabil bizim tarihimizde ufacık bir hatası veya yanlış görüşü olan bir âlimin izi bulunsa yalnız bu yönü vurgulanıp tekrar tekrar yüzümüze çarpılırdı.

Batılıların kocaman kusurlarını görmemeye, bizim değerlerimizin minnacık kusurlarını gözümüze sokmaya yeminli bu sakat anlayışın millî olduğunu söylesek kargalar bile gülerdi herhalde.

Şurası bir gerçek ki, insanî ilişkiler sahasında düşündüğümüzde her insan bir tanışma ortamında öncelikle kendisinin iyi hasletlerinden, başarı ve üstünlüklerinden bahsedip ayıp ve kusurlarını gözlerden gizlemeye çalışır. Bu insanlar için böyle olduğu gibi milletler için de böyledir. Dünyada milletler kötü taraflarını, kusurlarını, ayıplarını, mağlubiyetlerini, başarısızlıklarını vs. uluorta dillendirmez; bunun yerine zaferlerini, rekorlarını, ilklerini, yetiştirdiği başarılı ilim adamları ve kahramanlarını tanıtmaya çalışır. Lakin nasıl oluyorsa bizde ders kitaplarını yazanlar 17. asırdan itibaren Avrupa’nın üstün olduğu tarafları anlatıyor, öte yandan kendi tarihimizde ufacık bir hata bulsa onu gözümüze sokmaya, hafızamıza nakşetmeye, okuyan öğrenciyi kendi ecdadından soğutmaya çalışıyor. Bu ne sakat ve zehirleyici bir mantıktır, tasavvur edin.

Peki bu ders kitaplarını kim yazdı? Bu sakat mantığa sahip kitapları bir Türk yazabilir miydi? Bir Müslümanın böylesine aşağılık kompleksiyle dolu kitaplar kaleme alması mümkün müdür? En azından körpe zihinleri kirletmemek yahut morallerini bozmamak adına bunu yapmazsın değil mi? Kişisel gelişimcilerin pozitif (olumlu) düşünmeyi teşvik etmeleri boşuna değil. Bu olumsuz yargıların çocukların zihninde, ruhunda açacağı rahneleri dert etmeyecekse neyi dert edecektir acaba sevgili pedagoglarımız?

Normal şartlarda kendinin başarılı taraflarını, hasmının açıklarını anlatmak suretiyle moral avantajı yakalamaya uğraşırken özgüveni yüksek fertler yetiştirmek için olumlu bir tarih bilinci aşılamaya çalışırsın çocuklara. Normal olanı da budur zaten ama bizim normalimiz bu değildir maalesef. Her nasılsa bizim ders kitaplarımızda Avrupa/Batı dünyası kusursuzmuş gibi sunulurken bizim mazimizdeki en ufak hatalar yerden yere vurulmaktadır. Zaten adam olsalardı koskoca imparatorluk batmazdı, fikri zehirli bir hançer gibi zihinlere kazınmaktadır.

Lakin böyle gelmiş ama böyle gitmez dostlar. Kitaplarımız yeniden bizim gözümüzle yazılana kadar mücadeleye devam edeceğiz vesselam. Bu böyle biline.

Avrupa’nın barbarlığından söz etmişken kısaca Dr. Richard Sugg’dan da bahsedelim. O Avrupa saraylarında 18. yüzyıla kadar –ki Aydınlanmanın hemen öncesine tekabül eden bu tarih Osmanlı için sözde ‘gerileme’ dönemine denk geliyordu; fakat “duraklama, gerileme vs.” şeklindeki bu tasniften daha manasız bir şema olmadığını belirtmek gerek. Hem bir toplumun duraklaması, onu istese dahi mümkün müdür? Dr. Sugg Avrupa sokaklarında değil, bizzat o zengin manzaralı sarayların içerisinde yaşanan medeniyetsizlikleri, daha net ifadeyle barbarlıkları ortaya koyduğu ve bu sahada kallavî bir kitap kaleme aldığı içindir ki görevli bulunduğu üniversiteden atıldı, yeni kitapları içinse neredeyse yayınevi bulamaz oldu.

Richard Sugg’un Mummies, Vampires and Cannibals (Mumyalar, Vampirler ve Yamyamlar) adlı kitabının muhtevasına gelecek yazımızda göz atalım.