İnsanlar paranın geçerli olmadığı hayatın, alanını ne kadar genişletirlerse, paranın geçerli olduğu hayatı, o kadar dizginleme gücü kazanırlar.

Dünyada yaşayanların önemli bir kesimi, isteklerini bir kenara bırakarak, ihtiyaçlarından daha fazlasını tüketmeden yaşıyorlar. Dünyada pek çok insan, hayatını hiç para görmeden, ürettiklerini tüketerek, tükettiklerini üreterek devam ettiriyor. Onlar ellerinin emeğinden, alınlarının terinden daha fazlasına göz dikmiyorlar.

Görünen ekonomilerde paranın yüklendiği işlevi, görünmeyen ekonomilerde üretilen ürünler, verilen hizmetler, yararlı bilgiler yükleniyor. Geçmiş yüzyıllardan bakıldığında, paranın geçerli olduğu alana açılan bir kapı varsa, geçerli olmadığı alana açılan bin kapı olduğu görülür. Yeni kare dünya, bütün kapıları sonuna kadar açıyor.

Paralı alanda her şeyin bir fiyatı vardır, üretilen ve tüketilen her şeyden bir karşılık beklenirken, parasız alanda her şeyin bir işlevi vardır, alınan ve verilen her şeyin işlevini yerine getirmesi beklenir. Birinde parasal kazanımlara, birinde parasal olmayan kazanımlara önem verilir. Birincide ekonomik, ikincide kültürel değere bakılır.

Alvin Toffler kitaplarında, ufuk ötesini bakar, görülmeyeni görür. O “Zenginlik Devrimi” kitabında, bilinmeyen, ölçülmeyen, hesaba katılmayan ekonomiyi, hem üretici, hem tüketici “ürettiğini tüketen, tükettiğini üreten” insanların ekonomisi olarak tanımlar. Söz konusu bakış Anadolu’da,  elbirliğine dayanan, “imece” ekonomisinde karşılığını bulur.

Yetişkinleriyle, çocuklarıyla büyük küçük bütün aileleri, ayakta tutan imece ekonomisi, bir boyutuyla “Yunus”, bir boyutuyla “Sinan” ekonomisinin özelliklerini taşır. Ülkeleri ayakta tutan, paraya dayanmayan ekonomi, ne kadar güçlü olursa, “Sinan” ekonomisi o kadar büyük olur. Ülkelerin üretim güçleri, görünmeyen üretimlerinin büyüklüğünden kaynaklanır.

Kare dünyada ailelerin, öğrenen öğretmenlerin, öğreten öğrencilerin birbirlerine yaptıkları, ölçülmeyen katkıları yanında, ölçülenler çok küçük kalır.