Mustafa Hoca yıllar önce aldığı bilgisayarı kullanmaya devam eder. Bir bilgisayarı öyle uzun süre kullanmak her babayiğidin işi değil, diyerek keyiflenir bazen. Bir gün yazılı sorusu hazırlarken telaşla boş su bardağını klavye bölümünün üzerine düşürür. İki tane tuş kenarlarından kırılır. Kırık tuşlarla yazı yazmak Mustafa Hoca`nın moralini bozar. Bir an önce tamir edilmesi gerekir. Ertesi gün bilgisayar tamircisine gider ve iki tuşun kırık olduğunu ve tamir edilmesi gerektiğini ifade eder.

Caddelerde bir insan seli akıp gidiyor. Bir sara hastası kaldırımda yere uzanmış yatıyor. Etrafında öyle bir kalabalık var ki şaşarsınız. Herkes seyirci. Bir duyarlı vatandaş 112`yi aradığını söyleyip duruyordu. Birkaçkişi de onu tasdik ediyor. Su verin, yüzünü yıkayın, yan yatırın, kolonyası olan varsa versin; Sesleri havada uçarken Mustafa Hoca da olayın üzerine gelir. Tamir edilen bilgisayarı almak için evden çıkmıştır. Neyse ilgilenen var diyerek oradan ayrılıp bilgisayarını bıraktığı dükkâna yönelir. Bilgisayarını bırakalı üçgün olmuştur.

`height=

'Acaba ne kadar tutmuştur, tamirini iyi yapmış mıdır, bilgisayarı değiştirsem mi acaba?' sorularıyla zihninde bir mücadele yaşanıyordu. Bir taraftan da hayır, hayır bu bilgisayar sağlam, niye yenisini alayım ki diyordu. Aklından, zihninden, hayallerinden bunlar geçerken dükkânın önüne geldiğini fark eder.

-Selam Aleyküm.

-Aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Beraketüh. Hocam, hoş geldiniz, buyurun şöyle oturun, der bilgisayarcı.

Koltuğa oturduktan sonra hâl hatır cümleleri kurulur. Kısacası konuya giriş yapılır. Ardından ana fikre geçen Mustafa Hoca soruyu yapıştırır:

-Borcumuz nedir?

-Hocam, borcunuz çok, hele bir oturun şöyle! Toplam altı tuş kırıkmış, o yüzden borcunuz çok.

Mustafa Hoca, şaşırır.

- Ben iki tuşun kırık olduğunu ve bunların tamir edilmesi gerektiğini söylemiştim. Diğer tuşları siz kırdınız herhalde. Siz telef ettiniz anlaşılan. Ben bunu ödeyemem, der.

- Hocam, kırık tuşların sağında ve solunda bulunan tuşlar da zarar görmüş, alt kısımları kırılmış. Ben de değiştirdim, dese de Mustafa Hoca, ben bunu ödeyemem, der. Bunu telef eden sizsiniz. Tamir ederken kırmadığınızı nerden bileyim?

  -Bilgisayarcı bu duruma iyice kızar.

-Tamam, Hocam, o da bizim sadakamız olsun, der biraz sinirli bir ses tonuyla.

-Mustafa Hoca bu duruma daha çok kızar. Bu malı telef eden sizsiniz, ben verdiğimde iki tuş kırıktı, der.

-Hocam o zaman bunu ispatlamak size düşer. Benim kırıp kırmadığımı nasıl bulacaksınız?

Parçalar hala bende duruyor. Verdiğiniz gibi size tekrar teslim edebilirim. Parçaları atölyeden getirir, Mustafa Hoca`nın önünde takmış olduğu yeni parçaları çıkarır ve eski parçaları yerleştirir.

Mustafa Hoca şaşkındır. Evet, sadece iki parça kırık gözüküyor, ancak tuşların alt kısımları sağ ve sol tuşlar da kırıktır.

-Hocam, bu olaylarla sürekli karşılaşıyoruz. İnsanlar bir parça diye veriyor. Gel gör ki cihazı sökünce durum değişiyor. Alt kısımlarda birçok parça oluyor kırılan, yerinden oynayan; vb.

Sırf onun için bakın duvara ne astım? Bu yazıyı da bir müftüden aldım. İslam hukuku ile ilgili bir kitaptan aldığını söylemişti. Benim de hoşuma gitti, alıp duvara astım.                                          

اَلاَصْلُ بَرَائَةُ الذِّمَّةِ

'Beraatı zimmet asıldır.'

اَلاَصْلُ بَرَائَةُ الذِّمَّةِ

'Beraatı zimmet asıldır.'

Bu tablonun altına da biraz daha açık ve anlaşılır olması için şu aşağıdaki tabloyu astım Açıklama kısmını da kendim araştırdım ve müftüye sorup öyle astım. Buraya gelip giden birçok ilim erbabı da bu durumu onaylamıştır. 

Evet, Mustafa Hocam yine de siz ödeyin derseniz, yapacak bir şey yok. Bizden olsun, sizi mi kırayım şimdi!

Bir kimse başkasının malını telef ettiğinde, bunun miktarı konusunda taraflar ihtilaf etmişlerse, söz telef edene ait olur. Çünkü telef eden, karşı tarafın ileri sürdüğü fazlalığın zimmetindeki varlığını inkâr etmektedir. Beraat‑i zimmet asıl olması hasebiyle, iddia ettiği fazlalığın ispatlanması için mal sahibinden delil getirmesi istenir.

Bir kimse başkasının malını telef ettiğinde, bunun miktarı konusunda taraflar ihtilaf etmişlerse, söz telef edene ait olur. Çünkü telef eden, karşı tarafın ileri sürdüğü fazlalığın zimmetindeki varlığını inkâr etmektedir. Beraat‑i zimmet asıl olması hasebiyle, iddia ettiği fazlalığın ispatlanması için mal sahibinden delil getirmesi istenir.

Mustafa Hoca, bütün bunları ilk defa yaşar. Şaşkınlığı geçtikten sonra,

'Kusura bakma kardeşim! İnsan bilmediğinin cahili derler, benim durum da aynen bu işte. Borcumuz neyse ödeyelim. Benim herhangi bir şeyi ispatlamama gerek kalmadı. Sen zaten her türlü açıklamayı yaptın. Allah senden razı olsun, bizi de aydınlattın.'

'Şu söz de çok hoşuma gitti. Ben de aynısından yaptırmak istiyorum.' der.

Bilgisayar tamircisi de, 

-Hocam hiçsorun değil, ben ayarlarım size.

-Çok güzel olur, nedir onun bedeli, onu da verip öyle çıkayım.

-Hocam ben otuz liraya yaptırmıştım. Herhalde yine aynıdır. Sen otuz lira bırak yeter.

-Hadi kolay gelsin, hayırlı işler diyerek dükkândan ayrılır.

Madde 8:'Beraatı zimmet asıldır.' (Kişinin temiz ve borçsuz olması asıldır.)