Eğitimde yapılan değişiklikler ve yenilikler, müfredatın içeriği ve uygulama süreçlerini de etkileyecektir. Özellikle ürün atölyeleri ve benzeri çalışmalar, öğrencilerin yazma, konuşma, tasarlama becerilerini geliştirmede önemli bir rol oynayabilir. Ancak, bu güzel girişimlerin yanında, öğretmen açısından iş yoğunluğu ve ekstra performans beklentileri gibi konular da göz ardı edilmemeli. İçerik ve program akışı kitaplarda çok net olmalı. İçeriklere uygun her türlü materyal hazırlanmalı. Öğretmen en azından birkaç örneği somut olarak görmeli. Sonradan derse, sınıfa, öğrenciye uygun farklı materyaller ilave edilebilir.
Eğitimdeki bu değişimlerin başında, öğrencilerin her aşamada takip edilmesi ve değerlendirilmesi geliyor. Bu bağlamda, hazır dosyaların her öğrenci ve konu başlığı için örneklerle zenginleştirilerek sunulması önem arz ediyor.
Bununla birlikte, sınavlar da bu doğrultuda düzenlenmeli ki müfredatın amacı ve içeriği sınavlara yansıyabilsin. Müfredat alt yapısı ve hedeflenen değerler sınavlarla örtüşmeli. İdeal olanla yapılan aynı olmalı. Sınav kaygısı ortadan kaldırılmalı ki ideal olanı rahat öğrensinler. Öbür türlüsü sadece satırlarda kalır, öğrenciler yine etüt, ofis, dershane dershane koşturur.
Müfredatın çok iyi olması da yeterli olmaz. Öncelikle akademik anlamda başarısız olan çocukların ilkokuldan sonra ortaokula, liseye ve üniversiteye yönlendirilmesi hem velilere hem öğretmenlere hem ülke ekonomisine ve ülkenin geleceğine yapılan bir kötülüktür. Dersle hiç alakası olmayan milyonları, sadece okullaşma oranı yüksek olsun diye öylece tutuyoruz.
Bu çocuklar ne akademik anlamda ne de diğer beceriler anlamında hiçbir şey yapamıyorlar. Sınıfta kalma konusu çok net olmalı. Öğretmenin, okulun, idarenin eli kolu bağlanmadan bunlar yapılabilmeli.
Okullarda devamsızlık, not, öğretmene karşı yapılan tutum ve davranışlar …vb. tekrar gözen geçirilmeli. İnanın kırk kişilik bir sınıfta ilkokuldan sonra akademik anlamda ileriye gidecek öğrenci sayısı yüzde yirmi; bilemediniz yüzde otuzu geçmez.
Bu hem çocuğa hem öğretmene işkence değil midir?
Üniversiteleri de milyonlarla doldurduk ancak içi boş. Gençlik sadece zaman geçiriyor. En verimli yılları heba oluyor. (Parayla ve zorla okuyan kesimi kastediyorum.) Köyler boşaldı, tarım yapacak neredeyse hiç genç kalmadı. Bu gençlerin bir kısmı köylerinde tarım yapsa, bir kısmı esnaflık yapsa, bir kısmı sanayide usta olsa daha iyi olmaz mı?
Gençler otuz yaşına geliyor, sonra her biri masa başında iş istiyor, maaş beğenmiyor, iş beğenmiyor, patron beğenmiyor, iş yeri kurallarına uymuyor ve bu olumsuzlukların devamı bitmiyor.
Neden?
Ağaç yaşken eğilmediği için. Zorlanmadığı, cefa çekmediği için. Cefadan, zorluktan kastım sadece maddi konular değil. Hayata dair bir insandan beklenen insanî durumları kastediyorum. Çocuk otuz yaşına kadar kendi başına hiçbir şeyi başaramamış olarak mezun oluyor. Buna mezun olmak denirse tabi!
Yani biz her öğrenciyi okul sıralarında öylece tutmayalım. Onları orada zorla, isteksizce oturtmayalım. Akademik başarı her kişinin kârı olamaz. Tüm hayvanların kavak ağacına çıkmasını beklemek kadar abes bir durum yani.
Sözün özü sadece müfredat değişikliği işe yaramaz. Disiplin kuralları, sağlam yaptırımlar, öğretmenin elinin kuvvetli olması, idarenin ağırlığı olmalı. Her elini kolunu sallayan öğretmene, idareye laf söylememeli. Bu ülkede herkes eğitimi bilir(!) ancak yapılması gerekenleri söyleyince kimse yapmaz.
Banka sırasında, market sırasında, birçok resmi kurumda gıkını çıkarmadan bekler; okula geldiğinde aslan kesilir. Müfredatla bağlantılı olarak yukarıdaki birkaç paragrafta bahsettiğimiz konuların da dikkate alınması gerekiyor.
Müfredatı değerlendirme konusuna devam edelim. Öğretmenlerin kullanacakları yöntem ve tekniklere uygun olarak hazırlanmış en az iki somut dokümanın bulunması da kritik önem taşıyor. Bu dokümanlar, ders örnekleri, kullanılacak yöntemler, araç gereçler ve içerikler gibi unsurları içermeli ve öğretmenlerin kullanımına hazır olmalıdır. Yani biz başlığı yazdık altını öğretmenler doldursun dediğimizde farklı ve düzensiz sonuçlar otaya çıkacaktır.
Öğretmenlerin, öğrencilerin güçlü ve zayıf yönlerini belirleyerek, bu bilgileri öğrencilere ve/veya velilere kanıt temelli geri bildirim olarak sunmaları da oldukça önemlidir. Ancak nitelikli geri bildirim, öğrenciye tam anlamıyla ulaşabilmesi için sürekli bir çaba gerektirir. Yani bu geri bildirim işi ilave zaman, emek ve bütçe ister. Öbür türlüsü etliye sütlüye karışmayan niteliksiz bir geri bildirim olur ki bunu kimse istemez, fayda da sağlamaz.
Özel okullarda ise, "Kademeli Sorumluluk Devri Modeli" ifadesi, etüt, ofis ve iş yükü gibi kavramlarla kendisine yer bulacaktır. Ancak, bu modelin nasıl uygulanacağı, her bir okulun ve öğretmenin kendi dinamikleriyle bağlantılı olarak şekillenecektir.
Sonuç olarak, eğitimdeki bu değişim ve gelişim sürecinde, öğretmenlerin ve öğrencilerin daha fazla ve gereksiz iş yükü altında ezilmemesi için dikkatli adımlar atılmalıdır. Ancak bu süreçte, herkesin sabırlı olması ve birlikte çalışarak çözümler üretmesi gerekmektedir. Unutmayalım ki, bizde her işte olduğu gibi eğitimde de “kervan yolda düzülecektir.”
Keşke böyle olmasa!
Eğitimdeki yeniliklerin yani yeni müfredatın başında gelen “Ürün Atölyesi”, öğrencilerin aktif olarak katılımını sağlayarak öğrenme deneyimlerini zenginleştirecektir. Bu atölyelerde, öğrencilerin kendi projelerini tasarlaması ve hayata geçirmesi için gerekli donanım ve yönlendirmeler sağlanacaktır. Böylelikle, öğrenciler sadece bilgiyi tüketmekle kalmayıp, onu pratiğe dökme fırsatı bulacaklardır.
Ürün Atölyelerinin uygulama aşamaları, öğrencilerin problem çözme becerilerini geliştirmeye odaklanacaktır. İlk aşamada, öğrencilere bir problem veya proje verilecek ve bu sorunu çözmek için farklı fikirler üretmeleri teşvik edilecektir. Ardından, bu fikirlerin prototipleri oluşturulacak ve test edilecek. Bu süreçte, öğrenciler hem takım çalışması hem de liderlik becerileri gelişecektir.
Ürün Atölyeleri, öğrencilerin sadece akademik bilgi değil, aynı zamanda pratik beceriler kazanmasına da olanak tanıyacak. Bu sayede, öğrenciler gerçek dünya problemlerine çözüm üretebilme yetenekleriyle donanmış olacaklar. Bu atölyeler aynı zamanda öğrencilerin yapıp, eser ortaya koyma becerisini teşvik edecek ve onları daha özgüvenli bir şekilde ileriye taşıyacaktır.
Öğretmenler, Ürün Atölyelerinin başarılı bir şekilde yürütülmesi için gerekli materyalleri ve rehberlikleri sağlamakla yükümlüdür. Bu süreçte öğrencilere destek olmak, onların potansiyellerini keşfetmelerine yardımcı olmak önemlidir. Ayrıca, öğrenciler arasında iş birliği ve iletişimi teşvik etmek de öğretmenlerin görevidir.
Sonuç olarak, Ürün Atölyeleri eğitimdeki yenilikçi ve etkili yaklaşımlardan biridir. Bu atölyeler, öğrencilerin aktif katılımını sağlayarak öğrenmeyi daha keyifli hale getirir ve onları gerçek hayata hazırlar. Öğretmenlerin ve okul yönetiminin desteğiyle, Ürün Atölyeleri eğitimdeki dönüşüm sürecine önemli bir katkı sağlayacaktır.
Ancak bütün bunların alt yapısı sağlam olmalıdır. Ürün Atölyesi yazılı kadar, LGS kadar önemli olmalı ve her türlü ayrıntı hesaba katılarak örnekler hazırlanmalı ve öğretmenin kullanımına sunulmalıdır.
Yeni müfredatın uygulama aşamasında karşılaşabilecek potansiyel sıkıntılar ve bunların çözümleri şunlar olabilir:
Öğretmenlere yönelik düzenli eğitim ve rehberlik programları düzenlenirse, ihtiyaç duydukları materyaller ve kaynaklar örnekleriyle sağlanırsa,
Öğretmenler arasında iş birliği ve deneyim paylaşımı teşvik edilirse, mentorluk programları oluşturulursa,
Öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına uygun öğrenme ortamları oluşturulursa, etkileşimli ve katılımcı ders materyalleri kullanılırsa,
Değerlendirme süreçleri önceden net bir şekilde belirlenirse, öğrencilere ve öğretmenlere rehberlik sağlayacak değerlendirme araçları ve örnekleri sunulursa,
Okullara yeterli miktarda ve çeşitlilikte kaynak sağlanırsa, dijital platformlar ve açık kaynaklar kullanılarak erişilebilirlik artırılırsa,
Ailelere yönelik bilgilendirme ve eğitim programları düzenlenirse, onların öğrenme sürecine daha aktif katılımlarını sağlayacak yöntemler geliştirilirse,
Farklılaştırılmış öğretim yöntemleri ve destek programları geliştirilip öğrencilere bireysel öğrenme planları oluşturulursa ve buna göre bir program düzenlenebilirse,
Kuru kuru eleştiri yerine; sağlam ayağı yere basan çözüm örnekleriyle katkı sağlanmaya çalışılırsa,
İlave olarak da şunlar ve fazlası yapılırsa:
Sınıfta kalmak çok net olmalı,
Öğrenci iki dersten ya da bir dersten kaldığı an sınıfta kalmalı,
İlkokuldan sonra zorunlu olmamalı
Okul idaresinin elinde sağlam yetkiler olmalı
Öğretmenin sözü, uygulaması üzerine her önüne gelen konuşmamalı
Öğrenci sorumluluklarını yerine getirmediği takdirde akademik anlamda devamına izin verilmemeli
Düzenli kitap okumalı, sağlam kitap değerlendirmeleri ve kitap ajandaları olmalı,
Okul içinde okul kurallarına uyulmalı, uymayanlar birkaç aşamadan sonra cezalandırılmalı,
….
Daha birçok madde eklenebilir.
Gerçekten de okuyacak çocuklar sıralarda kalmalı. Zamanı ve kendisini öldüren, kimseye faydası olmayan, dersi, ortamı zehirleyen hedefsiz öğrenciler ne öğretmeni ne okulu ne de ailesini perişan etmemeli.
Bu tip öğrenciler yapabilecekleri iş kollarına küçük yaştan yönlendirilmeli ki kendisine ve ülkenin geleceğine yararlı bir birey olabilsin.
Bu sıkıntıların üstesinden gelmek için öğretmenler, okul yönetimi, veliler ve ilgili paydaşlar arasında iş birliği ve sürekli iletişim önemlidir. Ayrıca, esneklik ve adaptasyon yeteneği, yeni müfredatın başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir.
Son olarak da müfredat vesilesiyle her türlü problem müfredata bağlanarak anlatılmamalı. Neredeyse ülkenin tüm sorunlarını yeni müfredata bir şekilde bağlayıp ifade etmek de doğru olmayacaktır.
İyi niyeti, söyleyecek sözü, duvara koyacak tuğlası olan varsa yıkıp dökmeden ekleyebilir. Sadece kuru eleştiri samimiyetten uzak olacaktır.
Müfredatın bazı bölümleri, " böyle olmalı!" dedirtiyor ancak bunun "nasıl olacağı?" zamana, okullara, biz öğretmenlere ve sistemin akışına bağlı olacaktır.
Yeter ki derdimiz üzüm yemek olsun vesselam!