Son Pısa (2018) sınavlarında 72 ülke arasında matematikte 42. sırada yer aldık. Matematik alanında ortalama puan 459, 37 OECD ülkesinin ortalama puanı 489 iken ülkemizin matematik puanı 454 olarak gerçekleşti. Bizim durumumuz böyle iken matematikte 591 puanla Çin birinci oldu. Onu sırasıyla Singapur, Hong Kong ve Estonya izledi. Son üçyılda matematik alanında 6 sıra yükselerek 48. sıradan 42.sıraya yükselmişiz.
PISA neyi ölçer?
PISA da zorunlu eğitimin sonunda örgün eğitime devam eden 15 yaş grubundaki öğrencilerin Matematik okuryazarlığı, Fen Bilimleri okuryazarlığı ve Okuma Becerilerini ölçer.
Ölçülen alanlar en temel alanlardır. Yıllardır okullarımızda bu alanlarda çok ciddi saatlerde öğretim yapılmaktadır. Hatta okullarımızla ilgili eğitimin ikinci plana itildiği ve sadece öğretime ağırlık verildiği, okulların sadece okuma, anlama, matematik, fen bilimleri gibi akademik derslere ilgi gösterildiği şeklindeki eleştirilere bile maruz kaldığını biliyoruz.
Ü lkemizin çocuklarının zihinsel açıdan diğer başarılı ülkelerin çocuklarından daha gerilerde olduğuna dair elde hiçbir somut araştırma yok. Yani bizim çocuklarımız da en az onlar kadar zihinsel potansiyele sahipler. Eğitim imkânları, öğretmen nitelikleri, okulların fiziksel şartları açısından kıyaslandığı zaman da ülkemizin imkânlarının çok da kötü olmadığını biliyoruz. Hatta fiziki alt yapı açısından ülkemizden daha alt sıralarda olduğu halde başarısı bizden yüksek olan ülkeler var.
Matematik öğretiminde başarılı olamadığımız bir gerçek. Yapılan uluslararası sınavlarda ve ulusal sınavlarda sonuçlarımız pek de içaçıcı değil. İşin kolayına kaçıp sistemi, öğretmenleri, öğrencileri, müfredatı suçlamak da çözüm getirmiyor. Matematik öğretimi meselesi bilimsel yöntemlerle ele alınıp, başarısızlık sebepleri üzerine çok yönlü araştırmalar yapılmalıdır. Ü lkemizin bütün okul türleri ve okullarımızdaki her yaştan öğrenci seviyesi ile anketler, görüşmeler yapılmalı, öğretmenlerin, ebeveynlerin görüşleri alınmalıdır. Bu alanda başarılı olmuş ulusal ve uluslararası çaptaki bilim insanlarıyla konu enine boyuna tartışılmalı, çözüm yolları aranmalıdır. Matematik alanında başarılı olmuş ülkeler özellikle Çin, Singapur, Hong Kong, Estonya ve Finlandiya gibi ülkeler yakından incelenmeli, onların sistemleri, uygulamaları yerinde görülmelidir. Gerekirse ulusal anlamda matematik kongreleri düzenlenmelidir. Bütün bu çalışmaların sonunda bir yol haritası belirlenmeli ve adım adım uygulanmalıdır.
Matematik zor bir ders değildir aslında. Zor olduğu bir algı meselesidir. İlkokullarda en çok sevilen derslerin başında matematik gelir. Benim de şahsen gözlemlerim bu yöndedir. Öğrencilerin heyecanla beklediği, keyifle katıldığı bir derstir matematik dersi. Öğrenciler sayıları, ritmik saymaları, dört işlemi, temel geometri kavramlarını, grafikleri, ölçüleri, çarpım tablosunu, kesirleri çok severler. Bakınız aynı zamanda matematik öğretmeni olan Sibel Çağlar da bu konuda şu tespitlerde bulunuyor:
Her insanın doğuştan gelen bir sayma, sıralama, şekilleri tanıma yönünde sezgisel bir algısı vardır. Zaman algısı, çokluk azlık algısı gibi;
Ancak eğitim sürecinin başlaması ile beraber bu algı doğal sürecine pek de uygun olmayan bir biçimde önceden belirlenmiş, kişisel farklılıklara odaklanmayan bir müfredat kapsamında işlenmeye başlayınca, yaptıkları birkaçbaşarısız denemeden sonra birçok öğrenci tarafından bu yetenek unutulmuştur.
Oysa tarih boyunca insan dünyanın temel işleyişini anlamaya uğraştı. Sürekli olarak içinde bastıramadığı merak duygusu ile çevresindeki nesnelerin özelliklerini belirleyen kuralları ve modelleri bizimle ve birbirleriyle olan ilişkilerini keşfetmek istedi.
İşte keşfetmeye çalıştığı bu düzen aslında matematikti.
İlkokul öğretmenleri, çocukları ilk defa matematikle tanıştıran kişilerdir. O yüzden onların tutum ve davranışları son derece önemlidir. Onlar bu durumu bildiklerinden olabildiğince oyunla, somut materyallerle, hikâyelerle, masallarla, görsellerle öğretirler. Tabi ki içlerinde matematiğe karşı önyargısı olanlar da olabilir. Onların öğrencileri için bu iyi bir durum olmaz elbette.
Fakat 'matematik zordur' ve matematiğe karşı 'öğrenilmiş bir çaresizlik 'algısının yerleşmesi daha ileri yaşlarda oluşuyor. Ortaokulla birlikte matematiğe karşı bir önyargı oluşmaya başlar ve devamında bu önyargı korkuya dönüşür. Konular soyutlaştıkça anlamakta, öğrenmekte zorlanır öğrenciler. Soyut konuları kavrama konusunda genel bir problemimiz olduğu kesin. Düşünmeyi sevmiyoruz çünkü. Düşünme alanında özellikle de üst düzey düşünme becerileri konusunda, bilgiyi kullanma, analiz etme, sentez yapma, muhakeme, mantık yürütme, eleştirel düşünme, problem çözme alanlarında çok çok gerilerdeyiz. Bütün bu alanlar soyut düşünebilme becerimizin gelişimiyle ilgilidir.
Matematik öğretimindeki başarısızlığımızın gerisinde daha temel becerilerin yeterince geliştirilememesi yatabilir.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığım üst düzey düşünme becerilerinin ilkokuldan itibaren verilmeye başlanması gerekir ki öğrenciler ortaokulda ve lise döneminde soyut düşünme konusunda ve özellikle de matematik alanında zorluk çekmesinler. Düşünme becerilerinin geliştirilmesi uzun yıllar emek ve çaba ister. Çocuklar için felsefeden tutun da zekâ oyunlarına kadar birçok alanda etkinlikler, çalışmalar yapılmalıdır. Okullarda bu alanlarda çalışmalara pek yer verilmez. Vermek isteyen kimi öğretmenler olabilir, fakat onların da çabası bireysel olmaktan öteye geçemez. Çünkü büyük bir silindir gibi önüne çıkan her şeyi ezip geçen bir sınav sistemi ve onun zorunlu parçası olan testlerle mücadele etmek nerdeyse imkânsızdır.
Dünyada, Yapılandırmacı Eğitim`in öncülerinden Matematikçi Doç. Dr. Zelha TunçPekkan, 'Türkiye`de beyinler en güzel yaşta, test sorularıyla harcanıyor. Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Ailelerin parası, çocukların enerjisi ve zamanı test usulü bu sınavlarda başarılı olma adına boşuna harcanıyor. Okullar, test usulü sınavlarda başarılı olsa bile matematik bilmeyen ve öğrenmek istemeyen çocuklar yetiştiriyor. Test çözme yerine öğrenme odaklı eğitim verilirse, Türklerin çözemeyeceği soru yok'  diyor.
Test yöntemi, asla tam ve kalıcı öğrenmeyi sağlamıyor. Testleri doğru çözen de konuları tam olarak kavramıyor. Test sadece hatırlayabilme yetisini ölçüyor çünkü. Testin olduğu bir yerde sorgulama, akıl yürütme, muhakeme, yeniden tasarlama olmaz. Testin olduğu yerde gerçek anlamda öğrenme olmaz, olamaz. İnsan beyni daha kolay bir yol bulduğunda hemen zor olanı terk eder çünkü.
Peki, ne yapılmalıdır?
Yapılması gereken ilk adım, test tekniğinden uzaklaşmak olmalıdır.
İkinci adım ise matematiği yeniden sevdirmek olmalıdır.
Daha önce matematiğe karşı oluşan olumsuz duyguların, kaygıların ve korkuların iyi bir duygu kontrolü ile ortadan kaldırılması çok önemli bir adımdır.
Araştırmalar, matematik öğretmenlerinin kendilerinin matematik kaygısı taşıdıklarını ve bu kaygıyı bilinçli veya bilinçaltı yollarla öğrencilerine transfer ettiklerini bulmuşlardır. Demek ki, matematik öğretmenleri ilk etapta kendi kaygıları ile başa çıkma yollarını öğrenmelidirler.
Öğretmenler ve öğrenciler matematiğin zor olmadığını, hayatın içinde her an var oluğunu ve çok keyifli bir uğraş olduğunu kabul etmeliler.
Uçak bileti alırken, tatil planlarken, alışveriş yaparken, arabanın deposuna yakıt doldururken, fatura öderken, kredi kartı kullanırken, bankada işlem yaparken, yemek tarifi alırken yaptığımız şeyin aslında matematik olduğunu bilmeliyiz. Günlük hayatın içinde sürekli karşılaştırma, sıralama, miktar, ölçü, faiz gibi çok temel konuları kullandığımızın farkında olmalıyız. Öğrencilerin ilgisini matematiğin günlük hayatla içiçe olduğu konularla çekebiliriz.
Bol bol pratik yaptırmalıyız. Aynen bir spor antrenmanı gibi. Zihnimiz de bol bol pratikle gelişir. Matematiksel kaslarımızın gelişimi pratik yapmamıza bağlıdır.
Matematiksel okuryazarlığımızı geliştirmeliyiz. Çok temel matematiksel kavramların anlamlarını derinlemesine öğretmeliyiz. Kelimelerin gerçek anlamlarını, etimolojik yapılarını öğrendiğimizde konuları çok daha iyi kavrayabiliriz.
Grup çalışması çok etkili bir yöntemdir. Öğrendiklerimizi başka bir arkadaşımıza öğrettiğimiz de çok daha kalıcı öğrenme gerçekleşir. O yüzden bir çalışma arkadaşı edinmek çok iyi bir çözümdür.
Kendi kendine öğrenme, çevirim içi öğrenme imkânları çok gelişmiş durumdadır. İstediğiniz zaman, istediğiniz konuyu istediğiniz yerde öğrenebilirsiniz. Özellikle matematik ile ilgili çok iyi hazırlanmış öğrenme portalları mevcuttur. Youtube, Khan Academy ve daha onlarcası... Kişisel öğrenme hızınıza göre ve hazırbulunuşluluk seviyenize göre kendinize özel bir program hazırlayabilir ve takip edebilirsiniz. Öğrenciler bu konularda teşvik edilebilir.
Anadilimizi öğreniyor gibi, ya da yabancı bir dili öğreniyor gibi matematiği öğrenmeliyiz. Adım adım. Ü zerine inşa ede ede. Ama sürekli kullanarak ve unutmayarak.
Bir soruya birden çok cevap vermeye zorlamalıyız çocukları. Her çocuktan aynı cevabı beklememeliyiz. Yorum yapmalarına, çıkarımda bulunmalarına izin vermeliyiz. Matematikte her zaman kesin ve tek doğrular vardır algısından çıkmalıyız. Matematiğin de sorgulanabileceğini, yenilenebileceğini, değişen şartlara göre farklılık gösterebileceğini öğretmeliyiz. Yanlış da olsa bu konuda fikrinizin olması önemli diyerek çocukları düşünmeye zorlamalıyız. Yanlış yapmaktan korktuğu için birçok öğrenci kalem oynatmıyor. Onları yanlış da olsa bir şeyler denemeye zorlamalıyız. Matematik öğretmenlerinin demokratik ve destekleyici tutum içinde olması da son derece önemlidir.
Problem temelli, işlem temelli, etkinlik temelli kaynakları kullanmalıyız. Kesinlikle test kitaplarından belirli bir yaşa kadar uzak durmalıyız. (en azından 7.sınıfa kadar)
Disiplinler arası ilişkilere yer veren düşünme becerilerine, dikkat ve zekâ geliştirici etkinliklere, zekâ oyunlarına ve bulmacalara yer veren kaynak kitaplar kullanmalıyız.
Soyut düşünmeyi öğreten masal, hikâye, fabl vb. kitaplarını okutmalıyız.
Beden Eğitimi, Müzik, Görsel Sanatlar, Bilişim ve Kodlama, Satrançgibi alanlarla Matematik içiçe işlenebilir. Bütün derslerin kesiştiği o kadar çok ortak nokta var ki, onları bulup onların üzerine gidilebilir.
Matematik bilmenin, öğrenmenin insan hayatına katkısı, ekonomik değeri çocuklara çok iyi örneklerle anlatılmalıdır. Bu konuda çekilmiş etkili videolar, filmler izlettirilebilir.
Çok temel bazı matematiksel teoremlerin (üçgenlerin içaçılarım toplamı 180 derecedir gibi) ispatı yapılarak ilgi çekilebilir.
Oyunlar her öğrencinin dikkatini çeker. Matematik dersi oyunlaştırmaya çok müsait bir derstir. Öğretmenler bu konuda çaba harcayabilir. Oyun ve yarışmalarla dersler daha keyifli ve akılda kalıcı hale getirilebilir.
Daha pek çok öneri sıralayabiliriz. Eminin öğretmenlerin de bu alanda yaptığı pek çok etkinlikler vardır. Bireysel çabaları daha kolektif bir çabaya dönüştürmeliyiz. Bütün ülke olarak matematik meselesine el atmalıyız. Çünkü geleceğimiz bu bilimlere ve düşünme becerilerimize bağlı olacak.
Matematik, hızla gelişmeye devam eden dünyayı anlayabilmek ve onu kendimizle uyumlu hale getirebilmek için öğrenilmesi gereken en güçlü araçlardan birisidir. Yine tüm bunların yanında, hala öğrencilerin, tüm eğitim hayatı boyunca sağlayacakları okul başarısında ve meslek seçimlerinde nasıl bir tercihte bulunacağı gibi oldukça kritik konuların tespitinde, matematik başarı düzeyi çok büyük öneme sahip olmaya devam etmektedir.
Bu sebeple herkesin kaygılarını, korkularını bir kenara bırakıp matematiğe dört elle sarılmaya ihtiyacı var.
Ve unutmayalım en büyük sermaye, en kıymetli meta hala iyi bir fikirdir.