Çocukken babama sorardım:
 “Niye boş tarlayı sürüp duruyorsun? Tohumu atsana, zaman kaybediyorsun!” O, sabanın ucundan toprağa bakar, usulca gülümserdi:

“Tohum yağmuru bekler evlat... Toprak da sabrı.”
Şimdi anlıyorum: O sabır, aslında benim sınıfta öğrencilerime uzattığım sessiz bir elmiş…

Yağmur Bekleyen Tohumlar
Köydeki tarlamız, babamın gözünde kutsal bir kitaptı sanki, her satırı dikkatle okunması gereken bir kitap. Bir bahar, nadas yapmadan buğday ektik. Babam, “Toprak dinlenmeden ürün vermez,” diye uyarmıştı ama dinlememiştim.
Sonuç: Cılız başaklar, kırık umutlar…

 Babam çömeldi. Avucuna aldığı toprağı kokladı.
 “Bak oğul,” dedi, “bu toprak suya hasret kalmış. Buğdayı değil, sabrı ekmeliydik önce.”
Yıllar sonra Ahmet adında bir öğrencim vardı. Bir gün defterini öfkeyle karalarken yakaladım.
 “Ben anlamıyorum öğretmenim, boşuna uğraşmayın!”
 Sanki kurak bir tarla gibi konuşuyordu.
Yaklaştım:
 “Anlamak için önce dinlemek gerekir. Hadi anlat, nerede takıldın?”
 Gözlerini kaçırdı. Sonra usulca itiraf etti:
 “Geçen sene öğretmenim, ‘Bu kafayla asla anlamazsın’ dedi. O gün bugündür denemiyorum.”
Babamın nadasa bıraktığı tarlayı hatırladım. Ahmet’in zihni de susuzdu. Önce içindeki  “asla”ları temizlemek gerekiyordu.

Sınıfta Yağmur Yağdırmak
Ahmet’le her pazartesi, ders başlamadan önce çay eşliğinde sohbet etmeye başladık.
 Sınav korkularını, ailesinin yüksek beklentilerini, “yapamıyorum” çığlıklarını dinledim.
Bir gün, dersi açarken şöyle dedim:
 “Bugün formülleri değil, senin futboldaki gol hesaplarını konuşalım!”
Gözlerini şaşkınlıkla açtı:
 “Penaltı açısıyla matematiğin ne alakası var?”
Gülümsedim:
 “İşte tam da bu: Matematik, o ‘alakayı’ fark etmektir.”
Zihni yavaş yavaş yumuşadı… Tıpkı yağmurdan sonra canlanan toprak gibi.

Öğretmenin Sabanı
Eğitimde en çok unuttuğumuz şey belki de şu: Dinlemek.
Müfredatlar, sınavlar, projeler derken, çocukların zihnindeki “taşları” görmeden tohum saçıyoruz.
Oysa bazen bir öğrenciye yalnızca “seni duyuyorum” demek, tüm formüllerden daha kıymetli olabilir.
Babam köy kahvesinde hep anlatırdı:
“Bir çiftçi, tarlasının sesini dinlemezse aç kalır.”
Ben de ekliyorum:
“Bir öğretmen, öğrencisinin sessizliğini duymazsa… okutur ama öğretemez.”

Belki de Tohum Sensin
Bu hafta bir şey deneyin:
Çocuğunuzla konuşurken telefonu bir kenara bırakın.
Öğrencinizi dinlerken hemen “aferin” demeyin; önce “seni anlıyorum” deyin.
Ya da bir bahçeye gidin, toprağı elinize alın, onu hissedin, koklayın…
Belki fark edersiniz:
Sabır, yağmurdan önce gelir.
Tohum, toprağa değil… insana düşen bir mucizedir.
Babamdan bana, benden size kalan bir miras:
“Söz tohuma benzer; yüreğe düşerse filiz verir.”

Not:  Bu yazı dizisi devam edecek:
Ders 1: Tarladan Sınıfa, Sabrın Rü
yası