Kültür Bakanlığı sanatçısı, neyzen, bestekâr, yazar M. Hakan Alvan ile Boğaziçi Yöneticiler Vakfı`nda gerçekleştirdiğimiz Sanat Sohbeti`nin üçünü bölümünün öznesinde Efendimiz (sav) var.

 lemin varlığı onun varlığından dolayıdır.

(Levlâke levlâk lemâ halaktül eflâk/Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım' mealindeki hadis-i kudsî nin mevzu olduğu iddia edilir. Bununla birlikte 'Levlâke levlâk; ' hadisine benzer manaları hâvî pek çok hadis-i şerif Sahih-i Buhari`de, Sahih-i Müslim`de yer almaktadır.  'Vemâ erselnâke illâ rahmeten lil`âlemî n(e-)/(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik' benzer manayı içermektedir.  (Enbiya Suresi 107`inci ayet-i kerime.)

Her insan, Efendimizin (sav) cevherinden bir cevherdir.

Dolayısıyla Efendimizin (sav) âlemin varlığının sebebidir. Bunun önermesini ilmihal kitabı okunarak öğrenilemez. Bunu insanlara kendi cevherleri, iştiyakları öğretir.

Oraya yaklaştıkça, onun adının Muhammed Mustafa (sav) olduğu anlaşılır.

Oraya yaklaştıkça, onun adının Muhammed Mustafa (sav) olduğu anlaşılır. Çünkü her insan, Efendimizin (sav) cevherinden bir cevherdir.

Enfâl Suresi`nin 33`üncü ayet-i celilesinde mealen şöyle buyurulmaktadır: 'Hâlbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildi. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azab edecek değildir.' 

Bu ayet-i celile nâzil olduğunda Ashab-ı Kiram, Efendimize (sav) 'Senden sonra Ü mmetine azap mı gelecek?' şeklinde bur sual tevcih ettiler. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) ashabına 'Beni içinizde yaşattığınız müddetçe Allah size azap etmeyecek.' müjdesini verdiler. 

Efendimiz (sav) yanımızda, gönlümüzdedir. 

Fotoğraf açıklaması yok.`height=

Efendimiz 4 bin km. ileride, Medine-i Münevvere`de değildir! İçimizden gelen bir cevherle söylediğimiz salât-ü selâmla Efendimiz (sav), yanımızdadır, gönlümüzdedir. 

Bir mesele/iş/oluş Efendimize (sav) salât-ü selâm ile başlamıyorsa ondan bir bereket hâsıl olmaz. Camilerimizde müezzinler Ezan-ı Muhammedî okunur okunmaz 'Allahümme salli alâ Muhammed' diyerek cemaatini namaza hazırlar. Bu örnek irfani kültürümüzdendir, Türk medeniyetinin ürettiği bir terkip şuurudur. Çünkü medeniyetimiz Efendimizin (sav) hangi manalara geldiğini anlamıştır. Bu bizim irfani kültürümüzün bir alametidir. Buna 'bidattir' demek bidattir. Yakında 'Camilerde salât-ü selâm okunmasın' çağrılarını da işitmeye başlarsınız! Hacı amcalarımız hamd olsun camilerimizde bu irfani geleneğimizi yaşatmaya devam ediyor.'

Efendimiz (sav) birilerinin dediği gibi haberci değildir. 

Hakan Alvan iki saat sekiz dakika süren sohbetinde Sevgili Peygamberimize (sav) mücerret 'elçi', 'postacı', 'haberci' sıfatlarına hapsetmeye çalışan sözde` din bilginlerinin de kulaklarını çınlattı! 

'Efendimiz birilerinin dediği gibi haberci değildir.  'Le-amrük' ayetinde (Hicr Suresi`nin 72`inci ayeti kerimesi) Hakk Teâlâ Rasulullah için Le-amrüke/senin ömrüne yemin olsun' buyurmaktadır: 'Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.' Hz. Allah burada 'senin 40 yaşına yemin olsun' buyurmuyor, ömürlerine, Â mine Hatun (R. Anha) validemizden dünyayı teşrif ettikleri andan fenâ aleminden bekâ alemine ayrıldıkları zamana kadar, tüm ömrüne yemin ediyor. Efendimize, elçi, haberci, postacı diyenler maalesef bu ayet-i celiyeye muhalefet etmektedirler.

Efendimiz (sav) postacı değildir!

Efendimiz (sav) postacı değildir. Sevgili Peygamberimizin (sav) Allah`tan sadece haber getirmek gibi bir görevi olsaydı 'Onun hanımları sizin annelerinizdir' buyurulur muydu? (Ahzâb Suresi-6: 'Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O nun hanımları da onların analarıdır.'  Hâşâ, sümme kellâ 'postacı'nın hanımı sizin neden anneniz olsun!'

Peygamberimiz (sav) için 'müminlere kendi nefislerinden önce gelir.' buyuruluyor. Yine hâşâ postacı için canlar neden daha değerli olsun! Birilerinin ısrarla vurgulamakta olduğu 'postacı' rolü kendi kurgusu içinde çelişkiler barındırmaktadır.   

Efendimiz (sav) varlığın cevheridir.

Efendimiz (sav) varlığın cevheridir. İbn-i Arabî , Efendimiz (sav) için 'İnsan, aklı evvel ve Nuru Muhammedî `dir. Nuru Muhammedî tarihin başlangıcıyla Hz. Â dem`den Hz. Muhammed`e kadar var olmuştur.' diyerek insanlık âleminin cevherinin Efendimizin (sav) varlığına dayandığının altını çizmektedir. Benim buna imanım tamdır. Hissettiğim kadarıyla, amelim kadarıyla Efendimiz (sav) Allah`ın habibidir, sevdiğidir, bir tanesidir, efendimiz en büyük insan değildir, bir taneciktir. 'En büyük' insan dediğinizde bir kategoriye sokmuş olursunuz ki ikinci büyük insan gelir ondan sonra. Efendimizin (sav) kategorik olarak ikincisi yoktur. Kategori harici söyleyecek olursak Efendimizden (sav) sonra peygamberlerden Hz. İbrahim vardır, sahabe-i kiramdan Hz. Ebubekir vardır. Efendimiz (sav) bu mukayeseyi kaldırmaz.'

Kemâl-i zâtının na`tı anılmaz yâ Rasû lallah!

C:UsersPCDesktopHakan AlvanMuhammed (sa) Hattat Caner Özek.jpg`height=

Tasavvuf mû sikî sinin kitabını yazan Hakan Alvan Hoca sohbetinde sözü ustalıkla önce Şeyh Gâlib`e, akabinde Arif Nihat Asya`ya, sonrasında da Itrî `ye, tekbire, salavâta getirdi. Allahüekber; Allahümme salli alâ Muhammed;

'Şeyh Gâlib böyle diyor: 'Kemâl-i zâtının na`tı anılmaz yâ Rasû lallah!/Kalır levh ü kalem mislin yazılmaz yâ Rasû lallah!'

Şeyh Galib bilindiği üzere Divan Edebiyatı`nın en mühim simalarından biridir. Mevlevî şeyhidir, Galata Mevlevî hanesi`nin postnişinidir. Nur-i Muhammedî muhabbetiyle gönlü yanmakta olan zat böyle diyor Efendimiz (sav) için. 

'Konsun yine pervazlara/ Güvercinler (Hû hû )lara karışsın/Â minler.../Mübârek akşamdır /Gelin ey Fâtiha lar, Yâsin ler!' diyen Arif Nihat Asya  'Itri, bestelesin Tekbir`ini' 'Na atını  Galip yazsın, Mevlid ini Süleyman lar!' diyor.

Nağmedar - 2 Kasım 2019 / Hanende: Memduh Özyalvaç/... | Facebook`height=

Konuyu Tekbir`e ve Itrî `ye getirelim;  

Dini mû sikî mizin en temel eseri şüphesiz Itrî `nin segâh tekbiridir: Allahü ekber Allahü ekber Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber! Allâhü ekber! Velillâhilhamd.

Itrî tekbiri küçücük bir melodiyle bestelemiştir. Tekbir, Cenab-ı Hakk`ın azametini ifade eden melodidir. Maalesef günümüzde 'Tekbir' getirirken bile bir olamıyoruz. Aslında bellidir melodisi, talim etsek, muhabbet beslesek mutlaka okuruz doğrusunu.

Itrî segâh makamındaki meledoyi 'ekber' derken üçyerde yukarıya kaldırıyor, bir yerde de 'lâ'yı indiriyor; Tekbirin üçyerinde 'ekber' kelimesini yukarı kaldırırken bir yerinde aşağıya indiriyor en sonunda da zirve yapıyor.

Zuhuru vardır ki yaratmıştır;

Itrî , Allah`ın büyüklüğünü bir yerde niye melodide aşağıya indiriyor? Malumunuz Allah`ın pek çok güzel ismi olmakla birlikte esmâ-i hüsnâ 99 olarak bilinir. Buhari ve Müslim`de şu hadis-i nebevi yer alır: 'Allah`ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (î man eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer.' Şöyle anlaşılmalıdır: 'Kim, Cenab-ı Hakk`ın 99 ismini ihsâ ederse, anlayıp okur ve mucibince amel ederse cennet ehli olur.' manasına gelir. 'İhsa' bir meseleyi anlamak özümsemek, kavramak demektir, sıradan, ilkokul çocuklarının yaptığı gibi ezberlemek değildir. Önce, esma-i ilahinin zâhirî mânâlarına bakınız, sonra bâtınî mânâlarına; Cenab-ı Hakk, bizim üzerimizde görmek istemediği el-Mudill esmasını yaratmıştır. Zuhuru vardır ki yaratmıştır. Bu esma sahtekârlara, katillere işaret eder. Yine, el-Hafî d esmasını yaratmıştır, el-Hafî d, 'yerin dibine batıran' demektir.  Hz. Allah bir nevi 'düşmanlarımı yerin dibine batırırım' diyor. Esmâ-i Hüsna içerisinde bunlar çok az;

Konuyu Itrî ile, tekbir ile bağlayalım; Itrî , segâh tekbirini bestelerken Esmâ-i Hüsnâ`dan 80 küsur tanesi rahmete, merhamete,  Allah`ın kulunun üzerinde görmek istediği esmalara işaret ederek üçyerde ekberiyette yukarıya çekerken Cenab-ı Hakk`ın Cemâl sıfatına işaret ediyor, bir yerde aşağıya indirirken de Cenab-ı Hakk`ın Celâl isimlerine dikkat çekiyor. 

Salât-ı Ü mmiye kâinatın özetidir;

Salât-ı Ü mmiye de Buhû rî zâde Mustafa Itrî Efendi tarafından, Tekbir`de olduğu gibi yine segâh makamında bestelenmiştir. Salât-ı Ü mmiyye`nin kendi içinde ritmik bir yapısı mevcuttur. Tekbir serbesttir, soyuttur, ritmi, temposu yoktur, salât-ı ümmiye somuttur, ritmi, temposu vardır.

Tekbir, arz ettiğimiz gibi soyuttur, salât-ı ümmiye ise soyutun somuta bürünmüş halidir. Itrî , Tekbiri soyut besteledi, Efendimizin (sav) şânı gündeme gelince ritme bağladı ve böylelikle hayatın ritmi ortaya çıktı. Çünkü Rasulullah (sav) Allah`ın (cc) hakikatinin bize ikramıdır. Sallallahüaleyhi vesellem.   

Bir konferansta Itrî `nin Türk musikisinin en temel eseri olan segâh tekbirinin az önce arz ettiğim hikâyesini anlattım. Dinleyiciler arasında bir sinemacı vardı. 'Ne zamandır Itrî `nin tekbirine kafa yoruyordum. Şimdi anlattıklarınızla hadisenin bütününü görmüş oldum. Bunun filmini yapmalıyım' dedi. Onun sahası, belki kapılar açılır. Hepimiz böylelikle düğünde, sünnette, bayramda söylediğimiz tekbirin ne kadar büyük bir hakikat olduğunu anlamış oluyoruz. Hâsılı Itrî burada kâinatın özetini yapmıştır.' 

Ucup, kibir sahiplerinde olur!

Hakan Alvan, doğruya doğru, eğriye eğri diyen ve dahi gözünü budaktan esirgemeyen bir münevver. Ü stad, hemen herkes gibi 'nevzuhur' ilahiyatçıların 'nutuk'larından muzrapip bir halet-i ruhiye içerisinde şu cümleyi kuruyor: 'İtrî `nin ne faydası var, çalgıcı takımı' diyen bazı ilahiyatçılar var. Fesubhanallah! Ucup, kibir sahiplerinde olur!'

Vardır bizi Beytullah`a;

Hakan Alvan, sohbetinde Hicaz makamındaki 'Vardır bizi Beytullah`a; ' ilahisinin bestesinin arka planına da değindi:

Vardır bizi Beytullah`a

Erdir bizi aşkullaha

'Güftesi Safer Dal Baba Hazretleri`ne (ks) ait olan bu ilahinin bestesi bize nasip oldu. Hikâyesi, daha doğrusu vakıası şöyledir. Safer Baba Hazretleri henüz Hakk`a yürümüşlerdi. Sene-i devriyesi hac mevsimine denk geliyordu. Vefâtının sene-i devriyesinde dergâhta mevlid-i şerif programı tertip edilecekti. Bu vesileyle 'Onun bir ilahisini okuyalım' dedik. Konusu da hac olsun; Ayaküstü melodileri hemen geldi! Oturdum, yazdım biiznillah. Mevlidinde de bu ilahiyi okudum bilütfillah.'

C:UsersPCDesktopHakan AlvanCeli Sülüs Hat Adnan Beyhan.jpg`height=

Aşk hürmetli nesnedir;

'Yıllar önce Yeni Şafak gazetesinde 'Ak olmayınca meşk olmaz' başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Hakan Hoca, sözlerine 'Aşk olmadan meşk olmaz'la devam edince mezkû r yazım hatırıma düştü: 'Aşk olmadan meşk olmaz. Teknik bir meseleye gireyim; Efendimizin (sav) varlık âleminde ne anlama gelmesi gerektiğini konuştuk, bunun sonucu bittabi aşktır. Bizim Yunus` Aşk hürmetli nesnedir.' diyor.  Haliyle aşk olmayınca meşk de olmuyor. 

Aşk mevzuu mû sikî ile anlatılmalı.

Cemiyetimize aşk mevzuu nasıl anlatılmalıdır? Mû sikî ile. Mû siki aşkı, ilahi aşkı tetikleyen en önemli unsurlardan biridir. Diğer taraftan sevgi de; Sevgi, aşktan önce gelen bir kavramdır, aşkı tetikleyen önemli bir unsurdur. Aşktan önce sevgi denen vakıaya işaret eder büyüklerimiz;

İmanın şartları malum; Rasululah Efendimiz (sav) farklı bir izah getiriyor: 'İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.' (M. 194 Müslim, Î mân, 93)

Peygamber sevgisi bizatihi imandandır, imanın özüdür ki Efendimiz (sav) 'Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.' buyurmuştur.   (Buhari, Sahih, İman, 2/8 (I 9)

Şimdi, hepimiz düşünelim bu konuyu. Telefon rehberimizi açalım, orada 500 kişi var, 1000 kişi var. 400`ünü sevmiyoruz. Sonuçne çıkıyor? Sonuçkorkunç! Birbirinizi sevmedikçe kemâl anlamında iman etmiş olmuyoruz, topluma muhabbetsizlik, sevgisizlik hâkim;  

Bugün Cuma namazını bir caminin bahçesinde kıldım, yan tarafta caminin müştemilatı var, camekânlı bir yer, birkaçkişi orada konuşuyor. Hutbe boyunca da konuştular, hutbeyi dinlemediler. Hutbe, namaz kadar önemlidir, hutbe esnasında konuşulmaz. Namaz sonrasında uyarmak, yaptıklarının yanlış olduğunu söylemek istedim.  Namaz bitir bitmez, konuşanlardan biri hızlıca bulunduğu yerden ayrıldı, cami için yardım toplayan biriymiş. İyi ki uyarmamışım. İnsanlar bir yenden hata yapabilir, diğer taraftan öyle bir şey yapar ki hatasını telafi eder. Hadisenin sonunu görmek lazım. Bu davranış biçimini uygulayınca sonucu rahmet, sevgi oluyor. Sevgi kalkanını hep önümüzde tutarsak güzele, estetiğe, zarafete, hoşgörüye daha yatkın bir hale geleceğiz. 

'Hediyeleşin ve birbirinizi sevin.'

'Hediyeleşin ve birbirinizi sevin' buyuruluyor. Bir de selâm verin; İlk tetikleyici güçbunlar. Sanatkârlar duygusal zekâsı baskın olan insanlardır ve hayata olabildiğince bu veçhe ile bakmaya çalışırlar. Böyle bir dünyayı sevdiyseniz bu dünyada müzik yapmak da insanlara güzellikleri mû sikî ile taşıtmak da ayrı bir zevk olur. 30 yıldır böyle bir dünyada yaşadım/yaşıyorum. Mutlu oldum, şükrünü edadan acizim, acizim dini mû sikî yi bu anlamda icra ettim.

İslam medeniyetinde Arabi aylar vardır. Bu hususta Tevbe Suresi`nin 32`inci ayetinde mealen şöyle buyurulur:  'Doğrusu, Allah katında ayların sayısı on iki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır). Bunlardan dördü haram aylardır.'

Yarın: İlahiler bize sorumluluğumuzu hatırlatır.