Siyasetçiler konusunda belki de en renkli ülkelerden biridir güzel yurdumuz. Özellikle de seçime katılım oranıyla kıyasladığımızda kesinlikle dünya çapında özgünlüğünü yitirmeden bugünlere gelebilmiş ender ülkelerdendir. Son seçim sürecimiz başladığı günden bu yana belki de yüz yıllık cumhuriyet tarihinde yaşanmayan ne varsa hepsine şahit oldu aziz milletimiz.
1977 Güneş Motel olayından başlayarak 2008’de İYİ Parti’ye ödünçolarak verilen milletvekillerine kadar geçen aralıkta yaşanan siyaset üstü olaylar seçmenlerin aklıyla dalga geçerken özellikle son bir haftada yaşananlar artık hiçbir şeyin bizi şaşırtmayacağına delalet ediyor.
Bir süre önce kaybettiğimiz bir milletvekilimiz vardı, adı Kubilay Uygun. İsmini duyunca onu bilenlerin suratında hafif bir tebessüm oluşturan ve çok kısa bir sürede 5 siyasi parti birden değiştiren renkli simalarımızdandı rahmetli. O dönem hepimiz ani bir şokla farklı tepkiler veriyorduk ama her nedense Aziz Nesin’in Zübük eseri aklımıza gelince de asıl tepkinin Kubilay Uygun’a değil de bu kadar parti değiştiren mebusa bir sandalye uğruna rozet takan liderlere verilmesi gerektiğini anlamış olduk. Kubilay Uygun belki de bu anlamda bir simge, bir ekoldü. Sülün Osman gibi, Selçuk Parsadan gibi, Kenan Şeranoğlu ya da Tosuncuk gibi birilerinin canını yakmamıştı belki ama siyaset etiği açısından da çiğnenmesi gereken tüm kuralları çiğnemişti. Bugünkü tabirle dillendirdiğimizde tüm tuşlara basarak gemisini yürütmüştü.
Son bir haftadır Türk siyasetinin yaşadığı olaylar resmen rahmetliye bir daha rahmet okuttu. Meğer Uygun’dan daha uygunu varmış bu işler için. Siyasette aslolanın güven, istikrar ve tutarlılık olması gerekirken klavyedeki tüm tuşlara basıp üzerine de çekiçle vurulmadığı kaldı bir tek. 2009 yılından bu yana girdiği 11 seçimi kaybettiği halde 21 yıldır büyük üstünlükle seçim kazanan mevcut cumhurbaşkanını diktatörlükle suçlayan ana muhalefetin genel başkanı tekrardan aday olabiliyor, genel başkanlığı asla bırakmıyor ve kitlesine bunu seve seve ya da seve seve kabul ettirebiliyorken bunun adı asla diktatörlük olarak adlandırılamıyor. Aynı masada buluşmadığı ne bir siyaset cenahı ne de fraksiyon kalan bu zat, demokrasi adına birleşe birleşe kazanabileceklerine seçmenini inandırarak terör örgütleriyle iltisaklı olan gizli ya da açık ortaklarıyla bu milletin gözünün içine baka baka ortaklık yapıyor. Yeni nesli değişim iddialarıyla kandırıp 20 sene öncesinde neler olduğunu bilmeyenlere fantastik bir Türkiye sunuyor.
Deprem bölgelerinde mevcut iktidara bu denli bir oy oranının sandıktan çıkmasını hazmedemeyip afetzede vatandaşlarımıza en ağır hakaretleri ederek vermiş oldukları göstermelik yardımları da kesince asıl gerçekler ayan beyan gün yüzüne çıkmış oldu. İşte böylesine saldırgan, işine gelene dost görünüp işine gelmeyeni bir kaşık suda boğmaya kalkan, en ağır şekilde mahalle baskısına maruz bırakan malum kitle, göğsünde Atatürk rozeti taşıyıp İzmir Marşı eşliğinde bölücü terör örgütünün söz verdiği oylarla ülke yönetimini ele geçirmesine ve işgal planına bilmeden ortak oluyor.
Koyun diyerek aşağıladıkları kitleye tepeden bakıp tuvalet terliğine bile oy verebileceklerini unutmuş olan bu muhteşem ötesi kitle kendi cumhurbaşkanı adaylarının rahmetli Kubilay Uygun’u bile sollayarak mutabakat metni imzalamadığı sağdan-soldan, yukarıdan-aşağıdan kimse kalmamasına bile takılmadan seçimlerde ilk turu geçememiş olan bir cumhurbaşkanına hala diktatör yakıştırması yapabiliyor.
Rahmetli Kubilay Uygun yaşasaydı da bugün yaşananları görseydi kendisine zamanında çok fazla yüklendiğimizi söylerdi herhalde. Öyle ya, mevcudu görmeden adamcağızın üzerine çok fazla gitmişiz. O bile bu kadarını yapamazdı ya da yapmazdı. Kasetle genel başkanlığa gelen zattan önce Türkiye’de böylesine bir siyasi kutuplaşma olmamıştı hiç. Siyasi liderler birbirlerinin yüzüne bakabiliyorlardı eskiden. Şimdi tokalaşmıyorlar bile.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılının ilk 29 Ekim’ine gelmeden önce umarız siyasetteki bu çapaklar temizlenir ve sağdan ya da soldan güvenilir, istikrarlı ve tutarlı politikacılar idari koltukları doldururlar. Aksi takdirde ne yaparsak yapalım iki ileri bir geri gitmeye devam ederiz.