Daha geçen yıla kadar tarihimizdeki en büyük siyasi yozlaşmaları sayarken “Güneş Motel Olayı” ilk sıraya yazılır ve peşine de sonradan “Kubilay Uygun” eklenirdi. Sağolsun, İyi Parti kuruldu kurulalı bu örnekler bile oldukça masum kaldı.
Son genel seçimlerde ağız dolusu ve kaldırılamayacak kadar ağır sözlerle masayı terk eden İyi Parti’nin Genel Başkanı Meral Akşener, Dede Korkut masallarındaki Tepegöz’ü karşısında görmüş gibi birdenbire kadrolu masasına yusuf yusuf geri döndürüldü. İradesine sahip çıkabilseydi belki de masaldaki Basat gibi bir kahraman olarak tarihe bile geçebilirdi. Ama buna hüküm verebilmek ne onun elinde ne de o partinin herhangi bir üyesinde.

Sanki son genel seçimleri kaybedenlerden biri de kendisi değilmiş gibi birkaç ay sonra gerçekleşecek yerel seçimler için vakit kaybetmeden yine Asena kimliğine bürünüp blöfler, restler ve türlü tavırlarla aynı kumar masasına oturup oturmayacağı konusunda Rus ruleti oynamaya kalkıyor. Masayı ilk terk edişinde büyük ortaklarının taraftarları tarafından milyonlarca hakaret, küfür, iftira ve saldırıya maruz kalanın kim olduğu sorulsa, çoktan unutmuş oldukları konusunda kimsenin kuşkusu kalmadı.
Genel idare kurulunda yerel seçim stratejileri ile ilgili alınacak kararlar doğrultusunda ilerleyeceklerini belirten Meral Hanım’a ve partisine “Son genel seçimlerde GİK tatilde miydi?” diye sormadan edemiyor insan.

Her verdiği toplu fotoğraftan sonra yanındakilerin hiçbirinin partide kalmadığına şahitlik ettiğimiz Meral Hanım’ın, özellikle Ümit Dikbayır konusunu şimdilik dillendirmeyip ötelediğine ve sessiz sedasız çözüm bulacağına dair kanaatler net biçimde oluşuyor.
Genel seçimlerin ardından CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel ile bir araya getirtilen Akşener, hafta başını işaret ederek pazarlık hususunda yön gösterdi. Daha önce İzmir adayını da açıklayarak el yükselten ve geri adım atmayacağına dair salvolarda bulunan İyi Parti Lideri, dik duruş hususundaki kariyerini ve milyonların gözü önündeki metcezirlerini millet olarak yeterince ve defalarca tecrübe etmiştik.

Tüm yaşananlardan sonra insanın aklına tek bir soru geliyor. “İyi de, bu İyi Parti’yi kim yönlendiriyor.” Daha doğrusu, siyasi tarihimizde böylesine esnekliğe, böylesine kıvraklığa ve böylesine U dönüşlerine hemen hemen hiçbir vakada rastlamadık. Bunun altından mutlaka bir çapanoğlu çıkacaktır bir gün elbette. Ama acaba ne uğruna gerektiğinde terör örgütü destekçileriyle bile aynı yönde kadar alınabiliyor? Tek ortak noktaları sadece Erdoğan düşmanlığından daha da öte bir durumu yansıtıyor sanki. Çünkü bu yaptıklarıyla Erdoğan’a zarar vermeyip aslında birbirlerine zarar veriyorlar ama onların seçmenleri üstün zekalı, entelektüel, asil yaradılışlı muhteşem bireyler olduğu için reylerinde eksilme de gerçekleşmiyor. Yani körler sağırlar tam da birbirini ağırlar durumu meydanda.

Türkiye’de iktidar problemi son 20 yıldır hiç olmadı ama bu süre zarfında doğru dürüst bir muhalefete şu 780 bin kilometrekarelik topraklarda rastlanabildiği de pek söylenemez. Hâlâ 90’lardaki vizyonla siyaset yapmaya çalışıp da Z kuşağı denen kitleye ulaşabileceğini sanan malum zihniyet, keşke bir Teknofest etkinliğine katılsa da gerçek Z kuşağının elindeki alkol şişesiyle Galata Kulesi’nin dibinde çöreklenenler değil de aslında dünyaya teknoloji dersi vermeye hazırlanan bambaşka bir kuşak olduğunu görebilseler.

Genel olarak aslında muhalif seçmen de bunların hepsinden bıkmış durumda. CHP yeni bir genel başkanla yeni bir heyecana koşacak diye hayal edenler aslında eskisinin lacivertini karşılarında buldular. Burada aslolan aslında mevcut oyları koruma içgüdüsünden öte bir durum değil. İyi Parti içinse durum daha da vahim. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun Meral Ablası bakalım İBB adaylığı için ne söyleyecek? Ya da daha doğrusu İyi Parti’deki karar alıcı irade -ki bunun kesinlikle GİK olmadığını daha önce defalarca görmüştük.

Bu karar alıcı irade bakalım Ekrem Bey’in CHP Genel Başkanlığı için yeşil ışık yakacak mı?

En kötüsü de Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün kurduğu ve vefatına kadar el bebek gül bebek Türk demokrasinin temellerini attığı bu siyasi parti bir yandan HEDEP ve diğer yandan da İyi Parti’nin restleri ve blöfleriyle el mahkum biçimde gün be gün halkın gözünde daha da farklı bir noktaya sürükleniyor. Rahmetli Gazi Paşa yaşasaydı kim bilir kimleri sopayla kovalardı, hey gidi hey...