Sözlü Tarih çalışmamızın sekizinci bölümünde portalımızın ve gazetemizin satır aralıklarında gazeteci, yazar, Adana ve bahusus Türkiye siyasetinin duayenlerinden, Millî Görüş Hareketi'nin müessislerinden, Millî Gazete'nin kurucusu ve başyazarı, TBMM I. (XII), II. (XIII) ve V. (XVI) Dönem Adana IV. (Adalet Partisi) (XV) Dönem İstanbul Milletvekili (Milli Selamet Partisi) ve 39. Hükûmetin Devlet Bakanı (I. Milliyetçi Cephe Hükûmeti) Hasan Aksay’ı misafir ediyoruz.

Bu bölümde Hasan Aksay’ın üniversite ve öğretmenlik yıllarını, Adalet Partisi Adana Milletvekilliğini ve dahi Erbakan Hoca ile hukukunu değerli okuyucularımızın irfanına arz ediyoruz. 

İbrahim Ethem Gören: Ankara Üniversitesi’ndeki ilahiyat tahsilinizi de konuşalım…

Hasan Aksay: O dönemde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde sadece iki sınıf vardı. Ben üçüncü dönem talebesi olduğum halde daha önce fakültenin açıldığını duymamış Ankara’ya Tıp Fakültesine kaydolmak için gelmiştim. İlahiyatın açıldığını öğrenince oraya kaydoldum.

Hasan Aksay Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı Iken Cemiyet Odasında 1955.

Çok partili hayata geçerken ilk İlahiyat Fakültesi ve ilk İmam Hatip Okulunun farklı bir gerekçeyle açıldığını görüyoruz. Nitekim CHP’li Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu yüce Meclise hitaben, “Arkadaşlar bu fakülteyi de ilk fakülte gibi felsefe okulu haline getireceksek hiç açmayalım. İlk ilahiyat Fakültesi öğrenci bulamadığı için kapanmadı, bir felsefe fakültesi halinde açıldı. İlahiyat okumak isteyenler buraya geldikleri zaman buranın bir ilahiyat değil felsefe fakültesi olduğunu gördüler ve gittiler. Felsefe okumak isteyenler de buranın bir felsefe fakültesi olduğunu bilemedikleri için gelmediler” dedi. Elbette Halk Partisinde de Banguoğlu gibi çok değerli kimseler eksik değildi.

Benzer bir durum, çok partili hayata geçerken CHP tarafından açılan İmam Hatip Okulunun başına da geldi. İlk imam Hatip Okulunun açılışında da farklı görünen aynı usul tatbik edildi. 1948’de ağabeyim Ali Haydar Aksay Hukuk Fakültesi talebesiydi. Beraber Ankara’da okuyorduk. Mehmet Akif Ersoy’un Saman Pazarı’nda bulunan evinde İmam Hatip Okulu açıldı. Bu İmam Hatip okuluna kaydolmak için lise mezunu olmak şart koşuldu. Lise mezunu bulmak imkânı yoktu. Çünkü üniversiteler açılalı çok olmuş herkes kayıtlarını yaptırmıştı.  Çeşitli fakültelerde okumakta olan öğrencilerden, imam hatip okulunun açık kalması için gereken on sekiz kişiyi tamamlamak için büyük gayret oldu ve ağabeyim Ali Haydar Aksay da dahil olmak üzere bu on sekiz kişi tamamlandı. İmam hatip okulunda devam mecburi kılındı. Hukuk Fakültesinde olduğu gibi bazı fakültelerde bir kısım hocalar öğrenci yoklaması yaptılar. Böylece imam hatip okuluna kaydolan on sekiz öğrenciden bir kısmı imam hatip okuluna devamını aksattı ve okul kapatıldı.

Bir şey daha… Halk arasında İlahiyat mezunlarına yönelik şöyle bir algı, kanaat vardı. Bir misalle izah etmek isterim.

Söz sizde…

Fakülteden mezun olduğumda bir gün Cuma namazı çıkışında babamın arkadaşlarından birkaç ihtiyar bana “Müftü oğlu ne oldun şimdi?” sualini tevcih etti. “İmam oldum” cevabını aldıklarında aralarında –biraz da benim de duyabileceğim bir ses tonuyla- “Müftü’nün çocuklarının hepsi okudu, mühendis, avukat oldu. Bu ise imam olmuş, demek ki kafası pek fazla çalışmıyor!” şeklinde konuştular.

Ankara’da nerede kaldınız?

Önce ağabeylerimin yanında kaldım. Sonra Hukuk Yurdu’nda kaldım. Daha sonra da Türkiye’deki bütün üniversitelerden öğrencilerin katılımıyla oluşan devletin tanıdığı resmî Türkiye Talebe Federasyonu nezdinde Ankara’da bir öğrenci yurdu daha açmış olduk. Cebeci’de yurt olmaya münhal iki daireyi alıp birleştirdim. Vakıflar İdaresi de ranzaları yaptırdı.

O dönemde Ankara İlahiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı, Ankara Üniversitesi Talebe Birliği’nin Kültür Kolu Başkanı ve merkezi İstanbul’da bulunan Türkiye Talebe Federasyonu’nda İdare Heyeti Üyesi olarak görev yaptım. 

Mezuniyetten sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’ni kurduk ve başkanı oldum. Bu başkanlık müteakip yıllarda İlahiyat ve Yüksek İslam Enstitüleri mezunlar derneği başkanlığı olarak da devam etti.

Hasan Aksay Üniversite Tahsili Yıllarında Arkadaşlarıyla Birlikte

1950li yılların üniversite talebelerinin gündemlerinde ne/neler vardı?

“İnsan siyasi bir canlıdır” diye tarif edilir. Siyasi bir canlının gündeminde ne varsa, üniversite talebesinin gündeminde de o vardı. Siyasetin hedefi önce insanın insânî yüceliğini korumak, sonra da vatan ve milletin yücelmesine çalışmaktır ve bunlar hiçbir insanın vazgeçemeyeceği ana hedeflerdir.

Nitekim Demokrat Partili yıllarda Anadolu coğrafyasında baraj yapıldı, yollar yapıldı. Yeni fabrikalar açıldı. Maden var, yolu yok. Yollar açılacak ki madenler işletilsin. Madenler vesair üretim tesisleri tam kapasiteyle çalışsın ki gelirler artsın. Hatta Menderes, 1960 yıllarına doğru yaptığı konuşmalarda sık sık “on yıldan beri sıfırın ve birin karesini alarak kalkınmaya çalışıyoruz. İnşallah önümüzdeki seçimden sonra ikinin karesini alarak kalkınacağız” diyordu.

Mezuniyetinizin sonrasında 1955-1961 arasında öğretmenlik ve idarecilik yıllarınıza gidelim…

1955 yılında üniversiteden mezun oldum. O zaman yedek subaylık okulla beraber üç seneydi. Üç sene askerlikten sonra da öğretmenlik ve idarecilik yaptım. Fakülte bitince öğretmenlik kurasında torbadan Kayseri’yi çektim. O yıllarda öğretmenlikte becayiş söz konusuydu. Kurada Adana’yı çeken çiçeği burnunda bir öğretmen “yerlerimizi değiştirelim. Ben Kayseri’ye gideyim, sen de Adana’ya” dedi.  Kabul etmeyerek Kayseri’ye gittim ve orada yedi ay boyunca İmam Hatip Okulunda öğretmenlik yaptım.  

Öğretmenlik yıllarımda memlekette öğretmen açığı vardı. Öğretmenler arzu etmeleri halinde askerliklerini 32 yaşlarına kadar tecil ettirebiliyorlardı. 

Hasan Aksayın Yedeksubay Kimliği. İstanbul 1957

Askerlik yıllarınız?

Askerliği İstanbul Kâğıthane’de İstihkâm Okulu’nda yaptım. Şimdiki zamanda günümüz insanı askerlik hizmetini ya bedelli yapıyor ya da sadece altı ay boyunca Peygamber Ocağı’nda bulunuyor. Ben askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Altı ayı yedek subay okulu üç yıl da kıta hizmeti olmak üzere toplam üç buçuk yıl askerlik yaptım. 

Hasan Aksay Osmaniye Lisesi MüdürüykencalismaAskerlik dönüşü…

Vatanî hizmetimi tamamladıktan sonra memleketim Adana’ya gittim. Adana İmam Hatip Okulu’nda müdür muavini olarak görev yaptım. Din derslerine, Mantık ve Felsefe derslerine girdim. Hangi ders boşsa, o derslere de girdim. Yazı dersine bile girdim. Okul müdürümüz bana Adana Kız Lisesi’nde ve Kız Öğretmen Okulu’nda felsefe dersleri verdirdi. Kız Lisesi’ne ve Kız Öğretmen Okulu’na gidip geldim. Sanat Okuluna da din dersi hocası olarak gidiyordum. 

Adana İmam Hatip Lisesi’nden sonra Özel Osmaniye Lisesi’nde de müdür olarak çalıştım. Osmaniye Öğretmenler Derneği Başkanlığı’na da seçildim. Türk maarif tarihinde ilahiyat mezunu olup da düz lise müdürü olan ilk kişiyim. İlahiyat Fakültesi mezunu olarak ilk milletvekilliği ve sonrasında ilk bakanlık da hamd olsun bana nasip oldu. 

Evliliğiniz?

1958 yılında Hatice Necla hanımla evlendik… Bu evlilikten Mehmet Emin, Elife Ümran, Ayşe Tuba ve Fatma Betül isimli dört çocuğum dünyaya geldi.

Hasan Aksay Eşi Ve Çocuklarıyla Birlikte, 1974

Türk siyasetinde Süleyman Demirel’den de rahmetli Erbakan’dan da eskisiniz… Siyaseti “Hiçbir değeri, çıkar, ırkçılık, gurur, şöhret ve makam sevgisiyle kirletmeden; öfke, kin ve haset gibi kötülüklere bulaştırmadan; insani yüceliğe hizmet yolunda millet ve devlet gücünü iyiliğe yöneltme erdem ve iradesidir” şeklinde tarif ve tavsif ediyorsunuz. Siyasetçinin ümmete, devlete, cemiyete ve fertlere karşı vazifelerini de konuşalım.

Rahmetli babam siyasete çok önem verirdi. Çünkü devletini, milletini çok severdi. Devletin, milletin kalkınması, güç, tâkât sahibi olması ancak siyasetin memleketi imar etmesiyle, yer altı ve yer üstü zenginlikleri, üretim modelleriyle memleketi gelir kaynağı haline getirmesiyle mümkündür. Bu işler laf ile olmaz, icraat ile, hamleler yaparak çalışma ile olur.  

Ortaokul yıllarımda, ağabeyim babamın hastalığı nedeniyle İstanbul’da okulunu yarıda bırakıp döndüğünde kendisine Demokrat Parti’den ilçe başkanlığı teklifi gelmiş ve kendisi babamın rahatsızlığı ve işlere bakması gerekçesiyle reddetmişti. Daha kalabalık bir grup teklifi yinelemek için tekrar geldiğinde, babamın “Bu mazlum millete hizmet etmek, hasta babaya bakmaktan dahi daha evladır” dediğini hiç unutmam. Sonra ağabeyime hitaben “sen ilçe başkanı ol” dedi. Osman ağabeyim Demokrat Parti ilçe başkanı oldu. Altı yıl boyunca Ankara’ya gitti geldi. 

1948-1957 yılları arasında halk arasında Marshall Yardımı olarak bilinen Marshall Planı Avrupa ile birlikte Türkiye’de de uygulandı. 

Hariniyenin Ilk Traktörü 1965

Ağabeyim ilçe başkanı olduğu dönemde Haruniye’ye Marshall Yardım Planı kapsamında Hanomag ve Massey Ferguson traktörlerini getirterek teknik ziraatı başlattı. Böylelikle hektar başına mahsul veriminde gözle görülür bir artış yaşandı. Haruniye’de besicilik de hemşehrilerimizin ana geçim kaynaklarından biriydi. Ağabeyim “besicilik nasıl yapılır?” sualine cevaplar aradı. 

Ben de bu arada öğretmenlik ve idarecilikle birlikte yayıncılık faaliyetlerimi aksatmadan sürdürdüm. Adana’da öğretmenken Vahdet dergisini çıkardım. Bir de Haruniye’nin Fransız İşgalinden Kurtuluş Yıldönümünde (28 Mart) halka dağıtılmak üzere Hilal  ismiyle bir gazete çıkardım.

Finansmanı nasıl temin ediyordunuz?

Ağabeylerim destekliyordu. 

Az önce siyaseti konuştuk, demokrasi mülâhazalarınız?

Gerçek demokrasinin hayata hâkim kılınması için öncelikle milletleri gizli örgütlerden, kurtarıcılardan ve illüzyonist medya yanıltmalarından kurtaracak bir dikkat ve gayret gerekir. Bu dikkat ve gayret, milletçe ahlâkî temeller üzerinde olur. İyiliği hâkim kılmak ise ancak kötülüğü engellemek, sevgi, af, dayanışma ve fedakârlıklarla mümkündür.
Kitabını da yazdığım "Egemen Halkın Siyasetnamesi" aklı ve ahlâkı öne geçirecek, insanlığa lâyık olduğu yönetimi sağlayacak millet iktidarının yol haritası üzerine bir arayıştır.

Adana Ap Milletvekilleri Ve Senatörleri 1962

Öğretmenlikten siyasete nasıl adım attınız? 

1961 seçimlerinde Adalet Partisi’nden Adana milletvekili oldum. Öncesinde lise müdürüydüm. Demokrat Parti’yi destekleyen, Adana’nın en güçlü gazetelerinden biri olan Vatandaş gazetesinde orta makale yazıyordum. Okulda hem idarecilik yapıyordum, hem de derslere giriyordum. 

Osmaniye Lisesi iki sene muâdelât (denklik) alamamıştı. O sene de alamazsa okuldaki 680 öğrenci hiç okumamış sayılacaktı. Osmaniye’de birçok kişi bir lisemiz olsun diye  para yatırarak okulun derneğine üye olmuş. Belediye Reisi belediye binasını vermiş, Okul derneği gayret etmiş ki milletin çocukları okusun. Lakin muâdelât alınamamış. Dört ayda muâdelât alacak sıkı bir müdür arandı. Gazetelere de ilan vermişler. Müdüre 1.500 lira öğretmenlere 1.000 lira maaş veriyorlar. İlan üzerine 20-30 kişi lise müdürü olmak için müracaat etmiş. Birkaç kişiyi öğretmen olarak aldıktan sonra bana geldiklerinde evvel kelâm babından “müdürü bulduk” dediler. İmam Hatip Lisesindeki öğretmenliğimi daha yüksek bir ücret için bırakmak istemediğim için kabul etmedim. Başkalarıyla da görüşüp, birkaç kez daha bana, her seferinde maaşı biraz daha artırarak geldiler. Bu sefer” hiç olmaz” dedim. İl Milli Eğitim Müdürü bir gün beni çağırıp, “otur oturduğun yerde, ben  imamdan lise müdürü tayin etmem” deyince, o zaman orada karar verip “ben zaten istifamı vermeye gelmiştim” deyip istifa ettim. O zamana kadar hâlâ müdür bulamadıkları için Osmaniye Lisesi’nin teklifini kabul ettim. Osmaniye Lisesi’ne müdür oluşumun hikâyesi, daha doğrusu vakıası böyledir. Az önce de ifade ettiğim üzere İlahiyat mezunlarından ilse müdürü yok o zamana kadar. Milli Eğitim Müdürü -söylediği gibi- müdürlüğümü onaylamadı. Resmî yönden birçok ilave zorluklarla beraber, Osmaniye Lisesi’nde müdür olarak vazifeye başladıktan dört ay içerisinde muâdelâtı aldık hamd olsun.  

Osmaniye’de hizmetlere devam ediyoruz. Osmaniye Postası’nda günlük yazı kaleme almaya başladım. 

Orada da ses getiren yazılar kaleme aldınız mı?

Biiznillah. Meclis’ten bir kanun çıkardılar: Futbolda Bahsi Müşterek Kanunu. Bu kanuna istinaden de Spor Toto’yu icat ettiler! Memleket genelinde Spor Toto ilan edildi. Osmaniye Postası’nda Spor Toto hakkında bir yazı kaleme aldım.

Yazının muhteviyatı?

Mezkûr yazımın muhteviyatı özetle şöyleydi: Spor Toto insanın çalışmadan, alın teri dökmeden, hayal kurduğu dünyada yaşaması demektir. Hâsılı “Spor Toto oynamak esrar çekmekten daha kötüdür” dedim. Çünkü esrar vücudu zehirliyor, vücudu temizlemek daha kolay. Spor Toto ise düşünceyi tahrip ediyor, müptelâları hayal âleminde yaşıyor. 

Tepkiler nasıl oldu?

İstanbul’da Türkiye’ye dağıtılan bir gazete “okul müdürü Spor Toto’nun aleyhinde yazdı” diye bahsetti. Halk Partisi’nin Gençlik Kolu Başkanı Spor Toto’dan başbayilik almış! Ben nereden bileceğim! O güne kadar hiçbir konusu olmamışken ihtilâl olur olmaz, bana müteveccih ortalıkta nutuk çekmeye, hakaret yağdırmaya başladı. “Düşük kuyruk, alçak lise müdürü! Sen git Diyanet’e reis ol da o zaman fetva ver. Bana zarar ettirmek için bu yazıları kaleme alıyorsun!” türünden hakaretler. Demokrat ve Adalet partisi taraftarları da bizim lehimize “yaşa, varol!” diyorlardı.  

1960 İhtilâli’ne dair başka hatıralarınız?

Hatıralar çok. Birinden bahsedeyim. Müdürlüğünü deruhte ettiğim Osmaniye Lisesi’nde kaymakam bey Fransızca derslerimize geliyordu. Çok iyi arkadaştık. Teneffüslerde benim odama geliyordu. “Hasan bey seni rahatsız ediyorum ama sohbetini çok seviyorum” diyordu. Hâsılı kaymakamla yakın arkadaşlığımız vardı.  

İhtilâlle birlikte yeni bir komite ihdas edildi: 27 Mayıs İnkılabını Yayma ve Tanıtma Komitesi. Ankara’dan tüm il ve ilçelere talimatlar gönderildi. Kaymakamlıklar ilçelerdeki kamu görevlilerini ve de özellikle öğretmenleri kendilerine vasıta temin edip propaganda yapmak için köylere gönderiyordu. Bu toplantıların ana gündem maddesi bir şekilde Demokrat Parti aleyhinde konuşmaktı! Araçlar, Devlet dairelerden temin ediliyordu. İlk toplantı yapıldı, arabalar tespit edilince, Kaymakam, Milli Eğitim Müdürüne, “Düşükleri kendi aleyhinde konuşturalım, ilk arabaya Hasan Aksay’ı yaz!” dedi.  Bu Komitenin çalışmalarına katılmadım, hiçbir konuşmaya da gitmedim. Bunun üzerine “düşük kuyruk!” diye saldıranlar şiddetlendi, diğer taraftan beni savunanların sayısı da arttı.

Bu olaylar üzerine, bulunduğum bölgede anlamsız bir tartışmayla milleti ikiye bölmeye vasıta olmak istemedim. Onun için Osmaniye’den ayrılmak için yeni imkânlar aramaya başladım. Bu esnada İstanbul Üniversitesi bir Amerikan Üniversitesi ile anlaşarak, İstanbul’da bir yıllık bir eğitim programını gazetelerde ilan etmişti. Beş şartı vardı, beşi de bana uyuyordu; fakülte mezunu olmak, askerliğini yapmış, iki sene yönetici olarak çalışmış olmak gibi şartlardı. Müracaat ettim. İstanbul’a on beş gün önce giderek hazırlık yapmak istedim. Daha önce talebe cemiyetlerinden tanıdığım profesörlerden bu imtihana girebilmek için kitap tavsiyeleri istedim. Onlar sanki ittifakla “ilahiyatla alakası yok, boşa zaman ve para harcama, git” dediler. Fakat ben gitmedim ve sınava girdim. 265 kişi imtihana girmiştik. Yazılıda çok başarılı bir netice aldım.  Sözlü mülâkâtta jüride Amerika’dan gelenlerle beraber dokuz profesör vardı. Bir profesör “ne alakası var ilahiyatla, bu imtihana giriyorsun? Biz burada herkesin hakkını vermek için kafa çatlatıyoruz. Girmesen biz de beş dakika dinleniriz. (Aldığım maaşı da söyleyerek) bu kadar da maaş alıyormuşsun, daha ne istiyorsun?” dedi.  “Buraya uluslararası bir Enstitüde yeni bir şeyler öğrenirim” diyerek itirazlarımı sıraladıktan sonra uzunca bir görüşmeden sonra ertesi gün sözlü mülâkâtı da  birinci olarak başarıyla geçtiğimi öğrendim. Amerikan MobilOil Şirketi birinciye burs verecekmiş. Bu nedenle imtihan birincisi ile görüşmek istediklerini dekana bildirmişler. Neticede Mobil’e gittik ve anlaştık. Dokuz yüz elli lira aylık burs verecek, aile fertlerimle beraber masraflarımı karşılayarak Amerika’da iki sene çeşitli üniversitelerde eğitim vereceklerdi. Oradaki başarıya göre Türkiye’de altı bin dolar ile başka bir ülkede görev alındığı taktirde maaşı yeniden konuşmak üzere bir anlaşma imzaladık. Fakat başarıyla devam ettiği halde sonra başka bir işle devam edilmemesi için yüksek bir tazminat koydular. Bunun üzerine Osmaniye’ye dönüp istifa ettim. Lise Derneği istifamı kabul etmedi. Israr edince, ertesi gün belediye reisinin de katıldığı ikinci bir toplantı yaptık. O da ısrar etti. Kabul etmeyince bana “seni milletvekili yapalım!” dedi. Yaşımız tutmuyordu. On sene önce Vahdet mecmuasını çıkarmak istediğimde avukat olan ağabeyim yaşımı büyütmüştü. O dönemde, İlahiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı, Ankara Üniversitesi Talebe Birliği Kültür Kolu Başkanı ve İstanbul’daki Talebe Federasyonu İdare Heyeti Üyesi olduğum ve bu görevleri daha öncelikli gördüğüm için Vahdet mecmuasının yayınını ileri bir tarihe bırakarak, yaş büyütmeyle ilgili mahkeme kararını nüfusa geçirmemiştik. Milletvekilliği söz konusu olunca -ki seçimlere çok kısa bir zaman kalmıştı- yaş büyütmeyle ilgili yeni bir başvurunun kararı yetişmezdi; on sene önceki karar tamı tamına uygun oldu ve nüfusa geçirildi.

Hasan Aksay Adama Mv Kartviziti

Fevkalade bir durum.

Diyebileceğimiz diğer bir fevkaladelik de zaten Adalet Partisi kurulur kurulmaz, Adana’da hazırlanan il teşkilatından daha sonra 1961’de Adana’dan senatör olan Sakıp Önal Osmaniye’ye gelerek, “eğer başyazıları sen yazacak olursan Adalet adında bir dergi çıkararak, Adalet partisini milletin tanımasına hizmet edeceğiz” dedi. Benim de partiyle bir alakam olmamasına rağmen, bir hizmettir diye kabul ederek, her ay hemşerilerimle en güzel bir vasıtayla görüşüp buluşmak imkânı bulmuştum. Seçimlere iki ay kala adaylığa başvurdum ve 1961’de Adalet Partisi’nden milletvekili seçildim. Milletvekili olarak Ankara’ya gittiğimde,  Adalet Partisi’nin Necati Bey caddesindeki Genel İdare Merkezi Binası muhalefette kalan parti tarafından tamamen tahrip edildi. Genel Merkez Kızılay’a taşındı. Parti kurucularından bir kişi istifa etti. İstifa eden kurucu genel idare kurulu âzâsı yerine ben seçildim. Gerek parti binalarına, gerekse Adalet Partili gazetelere karşı, muhalefetin baskısı şiddetini artırarak devam etti. Bu dönemde birçok milletvekili partilerinden istifa ederek Halk Partisi’ne geçmek veya bağımsız kalmak zorunda kaldılar. Yüz kişiden fazla milletvekili ve senatör partilerini değiştirdi. Bunlardan önemli bir kısmı Halk Partisi’ne geçtiler.

Erbakan Hoca ile hukukunuz?

Necmettin Erbakan’la 1960 yılının başlarında Gümüş Motor teşebbüsünün ortaklarından biri ve yöneticisiyken tanışmıştık. Bu dostluğumuz ömür boyu kesintisiz devam etti. Siyasi hayatımızda beraber görünsek de görünmesek de hep beraber hareket ettik. Zaten insânî yüceliğin değerlerine dayalı, yani iman ve ahlâka dayalı dostlukların bu dünyada bittiğini düşünmek yanlış olur. Çünkü bu dünya bütün mahlûkattan üstün olan insanın sadece imtihanı için mümkün olan geçici bir imtihan salonundan ibarettir.  Oysa gerek fıtrat değerleriyle, gerek bu dünya yolculuğunda kazandığı yine ölümsüz değerlerle insan çok önemli hizmetlere hazırlanmış üstün bir varlıktır. Müminler arasında istenmese de zaman zaman ihtilaflar olabilir. Mümin meselesini Allah ve Resulüne götürmekle neticelendirir ve üç günden fazla kırgınlık olmamalıdır. Allah’a şükür hiçbir müminle arama, dünya meselelerinde farklı düşündüğüm için bir mesafe koymadım. Ömrüm boyunca da bu duygunun insanı ne kadar büyük bir bahtiyarlığa sahip kıldığını hissettim.

Hasan Aksay Ve Necmettin Erbakan Milletin Kürsüsünde

Erbakan Hocamızla tanıştığımız yıllarda, Ankara’da pek çok kez görüştük. Cuma namazlarını Erbakan Hoca’yla birlikte kılıyorduk. O dönemde Ankara’da, Bakanlıklarda Cuma namazı kılan üst düzey yöneticilerin sayısı parmakla tespit edilebilecek kadardı. Tanıdığım kadarıyla Ankara’da sadece birkaç genel müdür Cuma namazlarına gidiyordu. 

Hasan Aksay Ve Necmettin Erbakan Tbmmde

Kimlerden söz ediyorsunuz?

Sanayi Bakanlığı Müşaviri, Azot Sanayii A.Ş. Genel Müdürü Abdülkerim Doğru, Hazine Genel Müdürü Hurşit Kemal Cantürk ve EİEİ (Elektrik İdaresi Etüt İşleri) Genel Müdür Yardımcısı Turgut Özal bunların arasındaydı. Demirel iktidara gelince EİEİ’ye yeni bir genel müdür tayin etti. Vekil olarak genel müdürlük görevini de yapan Turgut Özal o sırada Dünya Bankası’ndan yüksek bir maaşla teklif aldı. Üç milletvekili olarak, Arif Hikmet Güner, Cemal Külahlı ve benim bulunduğumuz bir toplantıda “Ben ülkemin verdiği maaşla ülkemde hizmet etmek istiyorum. Yüksek maaş peşinde değilim” dedi ve neticede Demirel, Turgut Özal’ı Planlama Müsteşarlığı’nın Başkanlığına tayin etti ve mesele halloldu.

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU

YARIN: HASAN AKSAY’IN MİLLETVEKİLLİKLERİ, MİLLÎ NİZÂM’IN MİLLÎ GÖRÜŞE DÖNÜŞME SÜRECİ VE DEVLET BAKANLIĞI

İbrahim Ethem Gören/11.09.2024 Yazı No: 614