İsrail Filistin’de insanlık tarihinde benzerine rastlanılmayan bir katliam ve soykırım yapıyor.
İsrail Filistin’e saldırmaya başladığında başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Gazze sahiline en donanımlı uçak gemilerini konuşlandırmaları, askerî yığınak yapmaları gösteriyor ki Batı’nın ileri karakolu İsrail bölgede büyük bir savaş hazırlığında. Geçen bir yıl içerisinde bu apaçık görüldü. İsrail Filistin ile yetinmeyecek; Lübnan, Suriye, Mısır ve İran ile sudan bahanelerle karşı karşıya gelmesi, İsrail’in (yani Batı’nın) hedefinin bölgenin yer altı yer üstü zenginliklerine, stratejik yollara, enerji koridorlarına sahip olmak. Batı bu hedefinde İsrail’i “arz-ı mevûd” ile motive etmekte…
Evet, İsrail’in teopolitiği ve jeopolitiği, “Büyük İsrail Paranoyası”dır.
Peki, Siyonizmin hezeyanı olan arz-ı mevûdun Türkiye’deki hududu neresidir. Kısaca “Nil’den Fırat’a kadar” diye işittiğimiz bu hezeyanda “Fırat’a kadar” kısmı nereyi ifade etmektedir? O halde Tevrat’ın konumuzla ilgili kısmına bakalım:
Tekvin 15. Babın 18-21. ayetlerinde:
“O günlerde Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından (Nil) büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı Kenileri ve Kenizzileri ve Refaları Kadmonileri ve Hittileri ve Amorileri ve Kenanlıları Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine verdim.”
Yeşu 1.Bap. 3-4. ayetlerde ise şöyle denir:
“Musa’ya söylediğim gibi ayağınızın tabanının basacağı her yeri size verdim. Sınırınız çölden ve Lübnan’dan büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar. Hittilerin bütün diyarı ve gün batısına doğru büyük denize kadar olacaktır.”
Arap, Türk ve Yahudilere ait tarihi kaynaklar Fırat’ın kaynağının Erzurum olduğunu yazar, Erzurum’da da Dumlubaba yaylasından çıkan buz gibi suyun Fırat’ın doğum yeri olduğuna inanılır. Hatta bölgede yaşayan birbirinden farklı halklar da Dumlubaba suyunun “kutsal su” olduğuna inanmıştır. 18. yüzyılın hemen başında Anadolu’yu gezen ve Erzurum’a gelen bitki bilimci, seyyah Joseph de Tournefort (1656-1708) Dumlubaba suyuyla ilgili şöyle der: “Fırat ve Aras’ın kaynaklarının bulunduğu Erzurum ovasının dünya cennetinde bulunduğu konusunda hiç şüphe yok. Âdem ile Havva’nın burada yaratıldığına inanmaya meyilliyim. Burası kitabı Mukaddes’te Tekvin’de bahsedilen yerdir.”
Dumlubaba suyundan başka kaynaklar da bahseder: Sümercede Buranunu, Asurcada Purattu, Farsçada Frat, Arapçada al-Furat, Batı kaynaklarında Euphrates ve Eufrate, İbranicede Perath olarak geçen Fırat’ın kaynağı olan Dumlubaba suyuna dair Memlûk Tarihçi Makrızi (Ölümü 1442), el-Hitat-ı Makriziyye’de “Fırat’ı melekler yardımıyla Hazret-i Danyal kazıp çıkardı.” der.
9. yüzyılda yaşamış Müslüman tarihçi Hüseyin b. Ali el-Mesudî ise Murûc ez-Zeheb adlı eserinde “Fırat kaynağından bir kere içen üç veya yedi kere içer, büyük bir berekettir. Eğer Irak ve Anadolu halkı Fırat’ın bereketini ve yararlarını bilselerdi Fırat’ın iki tarafına kubbeler ve engel duvarları yaparlardı. Her afet ve hastalığa yakalanan, şifa niyetine bu Fırat’a üç kere girip yıkansa çeşitli hastalıklardan kurtulur.” der. Aynı eserde Hz. Ali’ye atfedilen ‘Ey Kufeliler nehrimiz Fırat’a cennetten iki oluk karışır.” sözü de asırlardır bu topraklarda Dumlubaba suyuna kutsiyet veren halkın inanç kodlarını ortaya koymaktadır.
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde Kuran-ı Kerim’i kaynak ve bütün tefsircileri de şahit göstererek Mürselât süresinin 27. ayetinin bahsettiği suyun bu Erzurum suyu olduğunu iddia etmektedir.
1470’te Ebubekir Tihranî’nin kaleme aldığı ve o vakitler Erzurum’a da hâkim olan Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a ithaf ettiği “Kitab-ı Diyarbekiriyye” adlı eserinde Fırat’ın kaynağı da olan Dumlubaba alemin göbeği (Naf-ı Âlem) olarak anılmaktadır.
Evliya Çelebi de Dumlubaba suyuyla ilgili şöyle der:
“Amma Arz-ı Rum (Erzurum) sahrasında iptidası (çıkış yerinde) gayet lezizdir ki, hakkında Cenâb-ı Bârî Kur'ân-ı Azîm'inde ve Kur'ân-ı Mecîd'inde yâd edilmiştir. Âyet-i Mürselât (da) (ve eskaynâküm mâen furâten) (Mürselât, 77/27) ayetini cemî-î müfessirîn bu Arz-ı Rum suyuyla tefsir etmişlerdir. Ve nehr-i Fırat'tan gayri yetmiş iki adet nehr-i azîm cümle bu Arz-ı Rum (Erzurum) ciballeriden (dağlarından) ve Diyarbekir kûhlarından (tepelerinden) tulû„ edip (doğup), cemî-i Rum'a ve Irak'a ve Acem'e müstevli olur."
Erzurum’da halk geleneğinde “kutsal su, şifalı su, cennetten dökülen su” olarak bilinen Dumlubaba suyuna, 1828’de Erzurum’a gelen Puşkin de değinmiştir. Puşkin şiirinde Erzurum’u “kutsal suyun oluğunda oruç tutan şehir” olarak anlatır:
Bizim dağlık Erzurum öyle değil ama,
Yolları çok Erzurum’umuz bizim,
Uyumuyoruz yüz karası şatafatın içinde biz,
Daldırmıyoruz o ele avuca sığmaz şarap çanağını
Şarabına sefahatin, ateşin, uğultunun.
Oruç tutuyoruz kutsal suyun oluğunda
Gideriyoruz susuzluğumuzu kana kana;
Korkusuz, atak, dalga dalga
Savaşa atılıyor yiğitlerimiz!
Hal böyleyken mitolojik hezeyanlarıyla bölgeyi kana bulamaya çalışan ve Batı’nın emellerine hizmet eden Siyonistler için Fırat’ın kaynağı kutsaldır ve arz-ı mevûdun kuzey hudududur, yani Erzurum’da Mescit dağlarından çıkan Dumlubaba suyudur.