İstanbul`u okumak gerekir satır satır, sokak sokak, meydan meydan. Bazen sayfalar dolusu bilgi bulursunuz küçük bir sebilde, bazen de zaman yetmez okumaya bir mermer taşını.

İstanbul, tarihsiz, kültürsüz, dilsiz okunmaz, okunamaz. İstanbul`u okuma rehberi tarih, kültür, dil ve dindir. Eğer bu meziyetlere haiz değilseniz, size pek bir değer atfetmez İstanbul. O zaman siz onu bir taş yığını olarak görürsünüz. Okuyamazsınız bir Ü çüncü Ahmet Çeşmesini. Okuyamazsınız Ayasofya`nın kubbesini. Göremezsiniz Ü sküdar`daki dost ışıklarını. Duyamazsınız Mihrabat Korusundaki bülbül sesini. Anlayamazsınız şehri çepeçevre kuşatan peygamberler, sahabeler ve evliyalar ruhunu. Hissedemezsiniz dahili sur ve harici surda yatan evliyaların ruhaniyetini.

Her eser, değerinin bilindiği yerde kıymetlidir. Nasıl ki bir altın, kuyumcu gözünde değerli ise İstanbul da onu hakkıyla tanıyıp anlayanların gözünde kıymetlidir.

Leyla, Mecnun`un gözünde Leyla Şirin de Ferhat`ın yüreğinde Şirin`dir. İstanbul da kara sevdalılarının gönül tahtında Leyla`dır, Şirin`dir.

Bir şehir ki, üzerinde yaşayanları ne kadar kendine bağlar, onları kendine meftun ederse, o zaman geleceğini garanti altına almış, istikbalini emin ellere teslim etmiş olur. Bir şehrin Mecnun`u ne kadar çok ise o şehir, o denli Leyla`dır.

Şayet bir şehrin üzerinde yaşayanlar onu, sadece bir ekmek teknesi olarak görür ve ona o gözle bakar, şehri hendeseden ibaret bir yapı olarak tanımlarsa, şehrin istikbali pek parlak değildir. Çünkü üzerinde yaşayan insanlara bir şeyler veremediği zaman, onları doyuramadığı zaman biter, yapayalnız kalır ve tarih sayfasından kendiliğinden silinir gider. Bugün Bağdat`ın, Şam`ın, Halep`in, Musul`un başına gelenlere biraz da bu gözle bakmak gerekir.

O yüzden İstanbul, İstanbul`a gelen bütün insanları kendi içinde eritmeli, onları İstanbullu yapmalıdır. İstanbul`da yaşayan herkes, bu ruhu taşımalı ve başkasına da bulaştırmalıdır.

***

Ezelden İstanbullu doğan çok azdır fakat İstanbullu çok olmalıdır. Her insan için doğup büyüdüğü şehir elbette önemlidir. Her insan kendi memleketini sever, özler. Fakat bu duygular, özellikle de hemşerilik milliyetçiliği, yaşadığı şehre zarar vermeye başlamış ise o şehir için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.

Bugün İstanbul`da, İstanbulludan çok Sivaslı, Mardinli ya da Rizeli varsa problem yangın haline gelmiştir bence. O yüzden İstanbul, bizim her şeyimiz olmalı. Belki çocukluğumuz olamadı, ama gençliğimiz, geleceğimiz, ideallerimiz, hayallerimiz, ilk aşkımız, ekmeğimiz, havamız, suyumuz, gıdamız, gönlümüz, kültürümüz oldu bu şehir ve sonuna kadar da olmaya devam etmeli.

Şimdi bu şehri nasıl sahipsiz bırakırız? Bunca güzelliği, bunca hatırayı, bunca birikimi bırakıp da nasıl başka şehirli oluruz?

'Dünya tek bir ülke olsaydı payitahtının İstanbul olması lazım gelir' der dünya tarihinde iz bırakmış, 1804 ten 1814 e kadar Fransa İmparatorluğu yapmış Napolyon Bonapart. Bırakınız bizim payitahtımız olmayı, dünyanın gözbebeği olan bir şehirde yaşıyoruz da haberimiz yok bir çoğumuzun.

Aynı anda üçdinin mabedini yan yana bu şehirde görürsünüz. Karmaşa ve kalabalık içindeki müthiş düzeni başka nerede bulabilirsiniz? İki kıtanın kesişmesine ancak İstanbul`da şahit olursunuz. Sokak hayvanlarını insanlarla yan yana ve güven içinde bu şehirde bulabilirsiniz. Hem doğuyu, hem batıyı bütün renkleriyle ve kokusuyla içiçe geçmiş bir şekilde İstanbul`da bulursunuz.

Şehrimizin kıymetini bilip, ona o gözle bakmak lazım. Sıradan bir şehir olmadığının idraki içinde olmalıyız.

Yıllarını İstanbul`da geçirmiş, İstanbul`da okumuş, İstanbul`da adam olmuş, İstanbul`da evlenmiş, İstanbul`da iş ve aş bulmuş, İstanbul`da anne baba olmuş, ama İstanbullu olamamış insanları gördüğüm zaman İstanbul adına çok müteessir oluyor ve kahroluyorum doğrusu.

İstanbul size her şeyini vermiş, hem de sonuna kadar vermiş, kalbine, ruhuna, kemiğine varıncaya dek vermiş ama siz, ona hiçbir şeyinizi vermemişsiniz, hep almış hep tüketmişsiniz.

Olur mu böyle bir vefasızlık, olur mu böyle vicdansızlık?

Bu, şehirli, medeni olmanın, kültürlü olmanın neresine sığar söyleyin bana? Hele hele bir İstanbulluya, bir İstanbul beyefendisi ya da hanımefendisi olan birine hiçmi hiçyakışmaz. Ama ne yazık ki, oluyor işte İstanbul`um oluyor bütün bunlar göz nurum.

Hiçanlayamıyorum, dört beş yıl İstanbul`da kalıp İstanbul`da okuyup da daha sonra sanki hiçİstanbul`u görmemiş, orada bulunmamış bir insan gibi Anadolu`ya bomboş dönenleri.

Yıllar öncesinde bizim memlekette bile, hiçİstanbul ile alakası olmadığı halde birazcık kibar ve güzel konuşanlara 'İstanbullu' derlerdi. Ama şimdi görüldüğü üzere üniversite gibi, insanı hayata hazırlayan önemli bir okulda okuduğu halde dilini, kültürünü, bilincini hiçgeliştirmeden, artırmadan giden binlerce insan var, maalesef bugün. Ve bugünkü sıkıntının temeli de burada gizli bence.

İstanbullu olmak kolay değil elbet. Çaba ister, yürek ister, sevgi ister, zaman ister. En önemlisi de şuur ister.

İsteyen hepsini bulur ama. Yeter ki isteyin, İstanbullu olmayı isteyin. O zaman göreceksiniz, şehir daha bir anlamlı, daha bir güzel, daha bir coşkulu ve daha bir dolu olacaktır.

İstanbullu olmaya başlayın hele bir siz: Sinan`la, Sultan Fatih`le, Sultan Süleyman`la, Abdülhamit`le, Yahya Kemal ile dost olacak, onlarla konuşma şansı yakalayacaksınız.

Evet, hâlâ bekliyor musunuz yerinizde? Bakınız, Koca Mimar sizi bekliyor, sultanlar sizi bekliyor, dünyanın incisi, dünyanın payitahtı sizi bekliyor.

Onlar sizi İstanbul ile dost olmaya bekliyorlar.