İstanbul yollarının, sokaklarının, caddelerinin sanatsal vakitlerini yaşıyoruz. Mevsimle keder hemhâl olmuşken, yapraklar bir tutam neşeyi fısıldıyor.

İnsan gideceği yere ulaştıktan sonra dönüşte farklı seçenekleri değerlendirmek istiyor. Kısa bir zaman için de olsa yeni keşiflerin içinde buluyor kendini. Malik Aksel, “Onun için köyde yaşayan ile şehirde yaşayanlar arasında farklar vardır. Köyde tabiat bir peyzaj kadar durgundur. Şehirlerde de sanat eserleriyle karşılaşırız” der.

Şehirleri medeni yapan, çehresini değiştiren mimari eserlerdir. Günümüz mimari anlayışına ne kadar uzak olsa da Mimar Sinan en güzel rol modeldir. Sanat şekillerini mimaride buluruz. Dağ, bayır, gül, dere, tepe geometrikleşerek kubbe, merdiven, havuz, kanal, kule şeklini alır.  Bütün bu eserler bir yola açılır, yol kenarlarında sıralanır, yolları çevreler. Bazı yollar vardır su gibi akar, bazı yollar vardır çöl gibi bitmek bilmez.  Öyle yollar da vardır ki ayaklardan önce gözleri yorar.

Medeniyet merkezi kabul edilen büyük şehirlerin caddelerinde göze hitap eden, ruhu okşayan akla gelen her şey vardır. Büyük modern caddelerde reklamlar, propagandalar, vitrinler ile her şey ortaya dökülmüştür. Her şeyin örneğini, iyisini, güzelini, modelini buralarda bulmak mümkündür. Çeşitli sanat eserleri,  ışıkları ile cadde müzedir. Şehir insanı için bu uyarıcı hareketliliğe tepkisiz kalmak mümkün değildir. Caddeler görsel bir akademi olarak işlevini yerine getirir. Genişleyen yollar ile modern şehrin içi dışına geçmiştir.  İnsan emeği görünür hale getirilmiş,  görerek öğrenenler görsel akademinin talebesidir.

 Zamanla yollar yorar, alışık olduğumuz binalar arasında nefes alamaz oluruz. Yanı başımızdaki güzellikleri göremeyiz. Kocaman caddelerden,  işlek yollardan taşıp bilinmez semtlere, sokaklara, çıkmazlara akarız.  Eski İstanbul yapılarını barındıran, geleneksel özelliğini koruyan sokaklara varırken, kaldırımlar ketum, dilsizdirler. Sokağa bakan tarafları kapalı olan eski konakların içi merak uyandırır. Bahçesindeki bir ayva ağacı, kapı kenarındaki saksı çiçek içeride bir yaşam olduğunun belirtisidir. İkindi güneşi yollara vurur, kendi gölgeni takip edersin, yapraklarla oynarsın. Mevsim sonbahar gün çabuk döner. Evinin yolu olmadıkça pek insan kalabalıklarını göremezsin.  Akşamın karanlığı bir sokak lambası ile aydınlanırken, bir ürperti sarar, akşam ezanının sesi ile yerini huzura bırakır. Bir cami bulduysan şehirde asla kaybolmayacağını bilmenin güveni ile avlusundaki bankta nefeslenir, yola devam edersin.

Şehir sokaklarından, caddelerinden seyredilir. Yollar tabiatın her bir parçasını kucaklar, yapı eserleri arasında dolaşır insanı gideceği yere ulaştırır. Yolları aynı süratle aşmak mümkün değildir. Yolun panoraması, kimi zaman yorgunluk hissettirir, kimi zaman ferahlık. Medenî şehirler güzelliğini,  yaşanabilirliğini, toplumsal huzurunu yollarına borçludur.  Dünyanın cazibe merkezi halini almış şehirlerin ziyaret edilme sebeplerinin başında sembol yapıları gelir. Şehre perspektif görüşün belirleyicisi, yapıyı yoldan ayırmak imkânsızdır.