Önce dostluk vardı. Ekmek, tuz hatırı bilen, ağzından bir sözcük çıkmadan evvel şöyle bir durup düşünmeyi tercih eden insanlar vardı.
İnsan kırmak öyle kolay değildi. Vefa, hatır, hoşgörü vardı. “Önce Söz Vardı” laf değil yaşama dair söz söyleme sanatı, muhabbet vardı.
Sevinç, mutluluk, gülmek ne kadar hayata dairse; hüzün, keder, gözyaşı da o ölçüde hayatın içinde bunu idrak eden insanlar vardı. Acı bir kahvenin telvesi gibi kara, zor günleri yaşarken, yanında şerbet tadında hakikatli dostlar olurdu yüreklerdeki hüznü vakum gibi çekip alan. Gözyaşlarını içine akıtanlara ta gözlerinin içi gülene kadar emek vermeyi bilen güneş gibi dostlar dokununca hayatlara gökkuşağının her renginin tadını çıkarmak kalırdı hüzünlü kalplere.
Merhaba, dostluk, aşk denilince ilk akla gelen Fethi Gemuhluoğlu geçti bu dünyadan, ardında dostluk metaforunu bıraktı. Peygamber-i Ekber’in hadis-i şerifleri ile başlardı söze: “Önce selâm, sonra kelâm.” Önce insanları selâmlardı sözlerin en güzeli ile “Önce yolda yoldaş, sonra yol.” Fethi Gemuhluoğlu döneminde, üniversite öğrencisi veya hayata yeni atılmak üzere olan gençlerin hayatta olanları ile bugün tanışma imkânına sahipseniz, “Fethi Ağabey” diye başlayan etkileyici bir öykünün içinde bulursunuz kendinizi. Fethi Gemuhluoğlu tek başına bir kurum gibi döneminin gençlerini kucaklar, her bir bireyin ihtiyacı doğrultusunda hayatlara farklı dokunuşları olur.
Fethi Gemuhluoğlu, “Dostluk üzerine konuşmak gibi, hiç mu’tâdım değil konuşmak.” demektedir, konuşmaktan öte iliklerine kadar dostluğu yaşar, yaşatır. “Kırk senedir söz orucu tutuyorum. En az yirmi senedir, yirmibeş senedir yazı orucu tutuyorum. Ne yazarım, ne çizerim. Zaten okur-yazar takımından da değilim.” derken bizleri “Söz ve yazı orucu tutmak” üzerine düşünmeye sevk eder. Kendi döneminde yaşamadığı, kendisini görmediği ve ardından dizilerce kitap setleri bırakmadığı hâlde, nesillerin gönüllerinde yer almak, Fethi Gemuhluoğlu isminin üzerine dostluk, aşkı nakşeden bir bilge olmanın sırrı, “Her şey gönülde cereyan ediyor.” inancından olsa gerek.
“İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücuduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe, ama entegre, bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmelidir. Ama fikre dost olmak, İslam’da tenkidi münkin kılmıyor. Tenkid İslam’da yok. İslam tenkid üzere değildir, İslam tebliğ üzeredir. Biz şimdiye kadar… Bizim son zamanlarda çektiğimiz, tenkid ile vakit geçirmiş olmamızdandır.” demiş 1975 yılından bugüne tenkidin boyutları değişmiş olsa da tek güçlü gerçek "tenkid" in hâlen vakte hükmediyor olması.
Mehmet Akif İnan, ne güzel ışık tutar Fethi Gemuhluoğlu hakkında:
“Kelamın en zarifini, edebin en kâmilini, siyasetin en ferasetlisini, edebiyatın en muhtısının onun aziz varlığında erimiş bulurduk. O, bir uygarlığın temsilcisi idi.”
Tarih insanın kendisi, insan tarihini kendisi yazıyor. Hayat insana dair, insanla var olmuş, insanla var olacak. Hayatın rengi insan, zengin bir flora misali, bugün yaşıyor, göçüp gittikten sonra ardında düşünceleri, duruşu ile sağlam bir çınar gibi kök salıyor.
Yalnız bir neslin ağabeyi değil nesillerin gönlüne işleyen bir “insan mühendisi” Fethi Gemuhluoğlu’na sonsuz saygı ve rahmetle.