Her gün beş duyumuzun etrafından geçip gidiyor, kâinatın bereketi. Her sabah kuşların sesi alarm, güneş doğuyor, çiçekler açıyor, tabiat parlıyor, gülümsüyor, neşe veriyor. Seher vakti ile birlikte bazen tesbih tanelerinde çekiyoruz bu bereketi minnetle, bazen içiyoruz kana kana, bazen de bıkıp asabiyete düşüp ne anmak ne de güzellikleri görmek istiyoruz. Tabiatın renk cümbüşü bir anda grinin tonlarına dönüyor, gözlerimize perde iniyor. Oysa çevremizde aldığımız her nefeste bayram neşesi tadında güzellikler var.
Sevinç manevi bir berekettir. Sevincin en güzel tarafı, sürprizlerle çıkıp gelmesi, ücretsiz olması ve Allah’ın armağanı olması, gülibrişim yumuşaklığı, hoşluğu gibi… İstanbul’da yaz aylarında hava sıcaklıklarına insanları yoran nem eşlik eder. Her canlının olaylara tepkisi farklıdır, insanlar şikâyet ederken, genellikle ağaçlar, bitkiler nemi severler. Gülibrişim, Haziran, Temmuz gibi İstanbul’un park, bahçelerini süslemeye başlar.
Vatanı Güney Asya olan gülibrişim, adını 18.yüzyıl ortalarında İstanbul’dan Floransa’ya götüren Del Albizi’den almıştır. İstanbul akasyası, ipek ağacı da denir. Farsça’da gülibrişim, ipek çiçeği anlamına gelir. Dokumacılıkta suni ipek ürünleri kullanılan ağaçtır.
Yaz akşamları tatlı bir esinti çıkınca, vurdumduymaz yürüyüşlerime saadet şemsiyesini açmış, bütün güzel duyguları çiçeklerinde toplamış gülibrişimler salınarak eşlik ederler. Her yeni güne bir eğitim sahası gibi başlarken, insanları, olayları birer eğitmen gibi görerek sınırlarımı bilmenin şükrünü yaşıyorum. Çizdiğim sınırları ihlal eden işgalcilerden kaçıp daralırken, bir gülibrişimi selamlıyor kalbim.
Gülibrişimler mis gibi kokuyor, ipeksi narin çiçekleri ile gözlerimin perdesini aralıyor. Gülibrişim, İlahi yasaya itaat ediyor, ne yapacağını çok iyi biliyor. Güzellik şemsiyesinin altında insanlara ferahlık sunuyor. İnsanlarda ise ne yapacağını bilmeden, tatminsiz, huzursuz bir bekleyiş, bilinmeyenli denklem özlem, çözülmesini beklediği… Neyi özlediğini de bilmeden. Kendisine bahşedilen hayatın şifrelerini çözemeyen insan, karanlık belirsiz yollarda saparken neşe ile salınan gülibrişimle karşılıyor temaşa edip takipte kalıyor, bir ağaçtan öğrenilecek çok bilgelik olduğunu fark ediyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi: “Hülasa hayat dar fakat tabiat geniş ve munisti.”