Uzun zamandır babamı yazmak istiyorum. Fakat nerden başlayacağımı bir türlü kestiremediğimden sürekli erteleyip duruyorum. Baktım olacak gibi değil. Artık bir yerden başlamalıyım, diye düşünüp ilk adımı attım.
Benim babam Abdullah Keven. Namı diğer Emin Abdullah.
Çok küçük yaşta geçim boynuna binmiş babamın. Yedi yaşında kara sabanla tarla sürdüğünü söylerdi. Dedem erken yaşta rahatsızlandığı için evin bütün  sorumluluğu babamın üzerine binmiş. O yüzden bildiğimden beri çalışır. Hiçbir zaman boş, avare göremezsiniz onu. Sürekli yapacak bir işi vardır. İlerlemiş yaşına (76) rağmen sabah erkenden kalkar, namazını kılar ve bahçelerini dolaşır. Sulanacak bir yer varsa suyunu açar, bakımı yapılacak bir ağaçvarsa bakımını yapar. Hiçbir iş olmasa da bahçeyi gezer, ağaçları dolaşır, onlara bakar. Susamış olan var mı, kuruyan var mı, diye tek tek dolaşır. 
Ceviz, elma, kiraz, şeftali bahçeleri Göğden Yaylasında. Kaysı, Zeytin bahçeleri de Mut ilçe merkezinde ve köydedir. Sürekli Mut (ilçe merkezi), Çatalharman (köy) ve Göğden (yayla) üçgeninde dolaşır durur. Sürekli gidip geldiği bu üçyerleşim yeri birbirine çok yakın da değildir. En az 50 Km arası vardır bu üçbölgenin.
Köyde ilk traktörü babam almıştır. 1974 yılında aldığını söylüyor. O yıllarda günlerce traktörle tarla sürermiş.  Yine köye ilk patozu babam getirmiş ve köyde aylarca harman sürmüş. Bir dönem köyde muhtarlık da yapmış ve muhtarlığı döneminde yaylanın bir çok bölgesine yol açtırmış elektriğini, içme suyunu getirtmiş. Yaşadığı bölgeye çok büyük hizmetleri olmuş babamın. Memleketinin kalkınması için inanılmaz mücadeleler vermiştir.
Yine köyde evine ilk televizyon alanlardan birisidir babam. Henüz daha köyde elektrik bile yoktu eve televizyon aldığında. Traktörün aküsünden enerji alıyordu televizyon. O yüzden sadece akşamları birkaçsaat televizyon izlenirdi bizim evde. Hafta sonları babam bir yerlere gidince üzülürdük. Televizyona bakamayacağız diye.
Kısa bir süreliğine köyde bakkal dükkânı da açtı babam. Hem yaylada hem de köyde birkaçyıl devam ettikten sonra bakkal işini bıraktı. 'Bu iş bize göre değil, bu avare adam işi' deyip sattı, köyden birisine bakkalı.
Ama bakkal işi yaparken de en kaliteli ürünleri getirirdi. Hiçkötü mal satmazdı. Yaptığı işi en iyi yapmaya çalışırdı. Kendi tabiriyle kendisinin 'kel işi' olmazdı. Bizim yaptığımız işleri beğenmezdi kolay kolay. Beğenmediği zaman da 'gavura mı iş yaparsınız, iyi yapın şu işi' diyerek bize çıkışırdı.
Babam bir işi yaparken kendisini o işe öylesine kaptırırdı ki o anda top patlasa duymazdı. Özellikle bahçe ilaçlama işi yaparken, harman sürerken çok gergin olurdu. Genellikle de bu işler esnasında muhakkak bir tartışma yaşanırdı. Ama  iş bittikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi hayat devam ederdi. Asla kin tutmazdı. Çoğu şeye gülüp geçerdi.
Babam çok girişimci bir adamdır.  Ziraat üzerine müthiş kafa yorardı. Bu alanda hep daha iyisi olsun diye mücadele verdi. Bahçelerine  damlama sulama sistemlerini ilk kez o kurdurdu yaşadığı yerde. Sulama havuzları yaptırdı. Çok farklı ağaçtürlerini yetiştirmeyi denedi. Ceviz üzerine çok çalışmalar yapmıştır. En iyi, en verimli cevizi  buluncaya kadar denemeye devam etti. Hala da devam ediyor. 
Makinalara da çok ilgisi vardır. Ceviz soyma makinasını köyde yine ilk olarak o almıştır. Toprağı işlemeyi, ekip biçmeyi, bahçe işlerini, farklı meyve türlerini denemeyi çok sever. 
Sadece ziraatla değil hayvancılıkla da meşgul olmuştur babam. Geçmişte hem küçük hem büyük baş hayvancılık  yapmıştır. Uzun yıllar tüm ev halkı göçebe olarak yaşamıştır. Yazları bir yerde, kışları başka bir yerde sürülerinin başında çadırda da yaşamışlardır. Bütün bu yaşam hikayesinde annemin yeri bambaşkadır. Annemin desteği olmadan bütün bunların olması imkansızdı bence. Annemi de ayrıca yazmalıyım diye düşünüyorum. Şimdilik mevzu babam olduğu için onunla devam edeceğim.
Babam son derece sosyal bir insandır aynı zamanda. Özellikle yönetici, siyasetçi, mühendis, ve kamu yetkilileri ile sıkı diyalog içinde olmuştur her zaman. Misafir ağırlamayı çok sever. Misafirin olmadığı gün çok azdır babamın evinde. Gelene ikram etmeyi, hediyelerle göndermeyi çok sever. Gelenlerle sohbet eder. Konuşur, konuşturur insanları. 'Ben konuşan insanları severim' derdi. 
Babam iyi bir gündem takipçisidir. Kendi tabiri ile 'acansları' dikkatle izler, dinler. Politikayla da ilgilenmişliği vardır. Siyasi konulara her zaman duyarlıdır. Ü lke meselelerini dert edinir. Özellikle ülkenin tarım politikasını yakından takip eder. O alandaki verilen teşvikleri, hibeleri önemser.
Çocuklarından birisinin ziraat mühendisi olmasını istemiştir ama bu isteği gerçekleşmemiştir. Şimdilerde torunlarından bu isteğinin gerçekleşmesini bekliyor.
Babamın lügatinde imkansız diye bir şey yoktur. Gençliğinden bu yana en olmaz denilen, en zor işleri hep başarmıştır. Cesur birisidir. İnanılmaz girişimcidir. Toprağı, toprağı işlemeyi çok sever. Sürekli ağaçdiker. Toprak satılmaz der. En kıraç, en kurak yere bile ağaçdiker, bahçe yapar. 
Babam, çocuklarının haram lokma yemeden büyütülmesine çok önem vermiştir. Komşunun bahçesinden bir elma bile almamızı hoş karşılamazdı. Herkes bizim bahçeden yiyebilir ama biz başkasının bahçesinden yiyemezdik. Yine çocuklarının okuması için, tahsil yapmaları için bütün imkânlarını seferber etmiştir. Kendisi imkansızlıklar yüzünden orta okul birinci sınıfta  okulu bırakmak zorunda kaldığından bizim okumamızı önemserdi. O yüzden sonuna kadar okumamız için maddi ve manevi desteğini esirgemedi. Bizi hiçbir zaman harçlıksız bırakmadı. Bu konuda bir hatıra olarak şu olayı anlatmakta fayda var:
Bu Yıl Meyveler Az Oldu Oğlum
(Çocuk Sahibi Olmak Da Okutmak Da Allah`ın Lütfudur.)
Yıl 1998. Ekim ya da Kasım ayı, tam olarak hatırlamıyorum. Babamla sohbet ediyoruz. Nasıl geçti bu yıl dedim babama? Meyvelerden, sebzelerden iyi para kazanabildin mi? Yok oğlum dedi babam, bu yılki hasılat ancak annenle benim geçimimi sağlar. Bu yıl her şey az oldu dedi. 
Sonra biraz düşündükten sonra asıl vurucu yorumu yaptı. Oğlum dedi, ben seni ve kardeşlerini hep bu bahçelerden elde ettiğim ürünlerle okuttum. Siz okurken Allah öylesine bol meyve, sebze veriyordu ki, kazandığım para hem sizin okul masraflarınızı karşılıyor, hem de bize rahat rahat yetiyordu. Bu yıl en küçük kardeşin Ahmet de üniversiteyi bitirip çalışmaya başladı. Artık benim sorumluluğum bitti. Tam bu yıl rahat bir nefes alacaktık, biraz elimiz bolaracaktı diye düşünürken yüce Rabbim buna izin vermedi. Ancak bana yetecek kadar meyve, sebze verdi. Kaysılara don vurdu, zeytinlere kuraklık vurdu, elma, cevize çiçek döneminde sis vurdu. Sonuçolarak sadece annenle benim ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar meyve oldu. Buna da şükür. Açdeğiliz, açık değiliz dedi. 
Sonra bir bilge adam ya da bir derviş edasıyla 'ben dedi babanız olarak bir vesileyim, asıl gücün sahibi yüce Allah`tır. Allah sizin ihtiyaçlarınızı karşılamak için babanızı aracı kıldı. Ama biz gücü kendimizde gördük. Allah da bizi uyardı' dedi.
Evet, aynen böyle dostlar. Bu anekdotu bazı toplantılarda velilerimize bahsetmiştim. Akıllarında kalmış ki bazen bana hatırlatanlar oluyor. Ben de unutulup gitmesin diye yazmaya karar verdim.
Yüce Allah` şöyle buyuruyor: Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka bir şey değildir. Allah katında büyük ecir vardır. ( Enfâl Suresi  28. Ayet)
Evlatlar, mallar, mülkler hepsi bir imtihandır. Hiçbirisinin sahibi biz değiliz. Biz sadece belirli bir süre bekçisiyiz, çobanıyız, kiracısıyız.
Efendimiz zamanında biri suffa sahabelerinden olan, biri de çalışan iki kardeş varmış. Çalışan kardeş bir süre sonra şikâyet için Peygamberimize geliyor ve evin iaşesini tek başına karşılamaktan yakınıyor. Peygamberimiz ona şöyle bir cevap veriyor: 'Sen, kardeşinin ilim öğrenme şevki ve gayreti vesilesiyle Allah tarafından rızıklandırılıyorsun.'
Çocuklarının eğitimi için, onların geleceği için iyi niyetlerle çaba harcayan bir babaya Yüce Allah, öyle imkânlar, fırsatlar verir ki siz hiçbir şey anlayamazsınız. O yüzden ümitsizliğe, karamsarlığa düşmeye gerek yok.  Allah`ın ipine sımsıkı sarılmak lazım.
Babamın çok yüksek bir özgüveni ve medeni cesareti vardır. Bizim de özgüvenli ve cesur olmamızı isterdi hep. 'Pısırık olmayın' derdi her zaman. Çok küçük yaşta olmamıza rağmen bize sorumluluk verir ve güvenirdi. Bana daha ilkokul 3.sınıfa giderken traktör kullanmayı öğretmiş ve beni tek başıma sağa, sola işe gönderirdi. Hatta bir defasında köyün içinde dar bir yolda kaza yapmıştım. Traktörün direksiyon mili dağılmıştı. Bana hiçbir şey demedi, kızmadı. Sadece nasıl olduğuma baktı. O kazadan sonra bile traktör kullanmaya devam ettirmişti.  Kardeşlerime de çok küçük yaşlarda sorumluluklar yüklenmiştir bizim evde. Herkesin bir sorumluluğu olurdu. Birisi kuzulara bakar, birisi ineklere yem verir, birisi bahçeyi sular, birisi evde yemek yapar, birisi koyun sağmaya gider vb. Şimdi dönüp baktığımda ne kadar da doğru  bir ebeveynlik sergilemişler diye düşünüyorum. Sorumluluk verilerek büyütülen çocuklar hayatta çok daha başarılı oluyorlar.
Ü niversite okurken bile tatillerde hiçdurmazdık biz. Sürekli iş vardı çünkü.  Daha izne gelir gelmez hangi iş olursa yardım ederdik. Harman sürmekten bahçe ilaçlamaya ne iş olursa koştururduk.  'Buraya tatile değil, çalışmaya geliyorsunuz' derdi babam. Çalışmak demişken, yıllar önce babamla ilgili bir şiir yazmıştım. Tam yeri gelmişken onu da paylaşayım:
Babam
hey babam hey;
yumak yumak olur gözlerin, 
boğazına dizilir sözlerin, 
konuşamazsın ;
biliriz ki duygulanmışsın;
biliriz;
acıların vardır çok derinlerde
dile gelmez kolay kolay
hayatı olduğu gibi kabullenmek vardır kaderde.
deşmek zor,
konuşturmak imkansız acıdan yana .
imkansız konuşturmak;
'çalışmak bir ibadet,' derdin.
gece gündüz demeden, 
yatak yorgan görmeden,
bulgur aş yemeden,
delicesine, ölürcesine çalışmak yazardı,
senin kitabında;
çalışmak yazardı, baba;
okurdun ezbere hayatı.
ikmal ve ihmal,
zül mü zül,
senin lügatte.
'olmaz büyüğü, küçüğü işin
verir çalışana Allah'
senin tesbihindi her şafakta.
çekerdin bizim başucumuzda
çekerdin çocuklarına bir bir.
hey babam hey;
yumak yumak olur gözlerin,
boğazına dizilir sözlerin,
konuşamazsın;
biliriz ki duygulanmışsın;
biliriz;
Elbette herkesin babası çok kıymetlidir ve biriciktir. Benim babam da benim için ve kardeşlerim için çok kıymetlidir. O bir can babadır. Allahtan sağlıklı ve hayırlı bir ömür dileriz babamız için. Biz kendisinden razıyız. Umarım o da evlatlarından razıdır.