`height=

Devlet Tiyatrosu Sanatçısı, Oyuncu, Müzisyen ve Seslendirme Emekçisi Boğaçhan Sözmen ile yaptığımız söyleşiye devam ediyoruz;

AY: Sergilediğiniz Müzikli Türkiye Takvimi`nde ne mesajlar veriyorsunuz? 

https://www.youtube.com/watch?v=qnrKbFsi8ww

SÖZMEN: Osmanlı`nın son günlerinden günümüze kadar Türkiye`nin yaşadıklarını müzikteki dönüşüme koşut olarak anlattığım, öyküler, anılar ve şarkılarla bezeli bir müzikli sahne gösterisi MTT. Biraz anımsıyoruz, biraz özlem gideriyoruz, biraz özeleştiri yapıyoruz. Çokça gülüyoruz, hep bir ağızdan şarkılar söylüyoruz, bazen gözlerimiz biraz doluyor. Hep birlikte biz olduğumuzu anımsıyoruz aslında. Birimiz yoksak çok eksiğiz. Ayrıntıları https://www.bogachansozmen.com/projeler/muzikli-turkiye-takvimi/ adresinde bulabilirsiniz.

AY: 'Güzel konuşma, Türkçeyi koruma, diksiyon' sadece bir programcı, sunucu, konuşmacı vb. için mi geçerli?

SÖZMEN: Elbette herkes için geçerli. Konuşmayı eğitimlerde şöyle tanımlıyorum: 'Biz insan topluluğu tarafından aynı anlamların yüklendiği sesler, heceler ve sözcüklerle kurulan iletişim yöntemi'. Demek bir grup insan bir araya gelecek, birtakım sesler çıkaracak, bu çıkan seslerin de aralarında karar verilmiş ortak anlamları olacak ki iletişebilsinler. O zaman bunun becerisi, nasıl yapılabildiği de birbirini doğru anlamak, kendini doğru anlatmak için yaşamsal. Türkçeyi korumak ise başlı başına bir konu. Dil bir ulusun kişiliğini yansıtan hatta oluşturan temel unsurlardan biri. Dilinizi ne kadar korur, geliştirir ve doğru kullanırsanız, yabancı dillerin baskı ve etkisinden yalıtırsanız toplumsal kişiliğinizi o kadar yansıtır ve geliştirirsiniz. Dağlarca boşuna dememiş, 'Türkçem, benim dil bayrağım.'

`height=

AY: Kızınız, çok istediği  Bilkent Ü niversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi nin yetenek sınavını başarıyla geçmiş ve önemli de bir burs oranıyla öğrenciliğe hak kazanmış. Sevindiniz mi?

SÖZMEN: Elbette çok mutlu oldum. Ü lkemiz gibi tesadüfen işletmeci, bir soru farkıyla avukat, beklenmedik bir sıralama hatasıyla ziraatçi vb dolu bir yerde, seçtiği ve istediği alanda yeteneğini kanıtlayarak sevdiği işe yönelmiş olması bence çok önemli. Her ne olursa olsun, seçimini yaşayacak ve yeteri kadar çalışır, kendini alanında geliştirirse işiyle mutlu olma şansını elinde tutacak. O konuda asıl sorun bir özel üniversitenin benim gibi devlet kurumda güvenceli çalışan bir kişi için bile epeyce zorlayıcı fiyatlara gelmiş olması. Umarım mahcup olmadan onun eğitim sürecini tamamlatabilirim.

AY: Geniş bir arşiviniz var '40 yıl önce yazdığım notalar kitaplığımda duruyor. Daktilo edilmiş metinler de. Müzedeki Sumer tabletleri binlerce yıllık. Yarın google, facebook, bulut depolar fişi çekse çoğumuzun büyük dedemin duvardaki silik fotoğrafı kadar izi kalmayacak. Kasıtlı silinmeleri de bırakın, elimizdeki medyayı, 3.5 disk örneği gibi, okuyacak aygıt kalmayınca bitiyoruz.' diyorsunuz; Ne yapılması gerek?

SÖZMEN: Zor soru. Teknoloji karşı konulmaz bir biçimde yaşamlarımızın orta yerinde. Kaçınmak olanaksız gibi. Öte yandan bu 'sanallık' çok ürkütücü. Bir yerlerde basılı, yazılı belgelerin olduğu kütüphaneler tutmak sanırım çok yararlı olur. Elektrik kesildiğinde Orhun Yazıtları kadar hükmümüz kalmıyor.

AY: Bir meslek grubuna üye misiniz? Hangisi? Sizin ve müzisyenlerin haklarını koruyor mu?

SÖZMEN: Evet, MSG üyesiyim. Ü lke koşullarında ellerinden geleni yapıyorlar. Ama onun bile başkanının aslen bir tıp doktoru olduğunu düşünürsek bence almamız gereken çok yol var.

AY: 1982 YÖK Yasası ile Konservatuvarların üniversitelere bağlanması ve herkesin yabancı dil ve unvan peşinde koşması ile, her alandaki sanatçılığın/üretimin ikinci hatta üçüncü plana atıldığına dair eleştiriler var. Siz ne düşünüyorsunuz?

SÖZMEN: YÖK yasasının ülkedeki yüksek öğretime verdiği zararların en ağırlarından birini sanat eğitimi yaşadı. Bugün 40 yılın sonunda artık yıkıcı sonuçlarını çok net görüyoruz. Konservatuvarlar, güzel sanatlar akademileri Kültür Bakanlığı`na bağlı eğitim kurumları iken alanında deneyimli ve üst düzey sanatçılar buralarda gelecekteki meslektaşlarını yetiştiriyordu. Ü niversite sisteminin kuralları içine girince devlet sanat kurumları ile okulların organik bağı koptu. Kadro politikaları, akademik unvan gereklilik ve kuralları ya aktif sanatçıların buralarda çalışmasını engelledi ya da akademik alanda istihdam edilenlerin sahneyle bağını koparttı. Sahneye neredeyse hiççıkmamış, bir oyunu baştan sona oynamamış, 40-50 temsil tekrarlamamış arkadaşlar bunu yapmak üzere öğrenci yetiştiriyor. Bu hiçaraba sürmemiş birinin direksiyon dersi vermesine benziyor ve meslek açısından aynı orandan ölümcül bence. Bu arada akademik unvan zorunlulukları konservatuvarlara tıp doktorlarının müdür olduğu, zamanında Cüneyt Gökçer`lerin, Lemi Bilgin`lerin oturduğu idari koltuklara Tiyatro ile hiçilgisi olmayan ya da azıcık zorlamayla yan dallarından gelmiş diyebileceğimiz dr, doç, prof`ların oturduğu günleri getirdi. Olanağım olsa, sanat okullarını üniversitelerden bağımsızlığını sağlamak isterdim.

AY: Sizin de 'hayatımda aldığım en güzel eleştirilerden biridir' dediğiniz paylaşım da 'Sevdiğimiz Türküler' derken, türküleri neye/kime göre seçiyorsunuz?

SÖZMEN: 'Sevdiğimiz Türküler' benim bir projemin adı. Eski dostlarım olan meslektaşlarımla sevdiğimiz halk türkülerini, kendi bildiğimiz yöntemlerle düzenlediğimiz, çalıp söylediğimiz bir proje. Dolayısıyla, 'Kedimize göre' seçiyoruz Sevdiğimiz Türküler`i. Ben sanatın ayağını kendi toprağına basması, sonra çağdaş yöntemlerle dünyaya yönelmesi gerektiğine inanıyorum. Bu alıntı yaptığınız eleştiriyi şöyle anlıyorum halk müziğini çok sevmeyen, büyük olasılıkla batı müziği yeğleyen bir dinleyici, batı müziği yöntemleriyle harmanlanmış halk türkülerinden zevk beklemediği şekilde zevk almış. Bu çok mutlu edici.

https://www.bogachansozmen.com/projeler/sevdigimiz-turkuler/ 

AY: Belediyelerin ve MEB Halk Eğitim Merkezleri`nin açtığı tiyatro kurslarına tepkiler var; Hem ücretsiz olması hem kalitesiz kişilerin ders vermesi gibi; Ne dersiniz?

SÖZMEN: Okulların halinden söz ettik. Oralar bu haldeyken, kurslara güvenmek iyiden iyiye zor. Elbette genellenemez. Ama bu durumda da şansa bağlı bir hale geliyor doğru bir eğitimle karşılaşma olasılığı. Vazgeçilmemeli bu destek ve çabalardan ama, keşke bir ölçütü olsa. Tıpkı sokaktan geçen herhangi birinin oyuncu ya da müzisyen olarak anılmasının bir ölçütü olmaması gibi bir sorun bu.

AY: Kültür ve Turizm Bakanlığı`nın sanatçılara desteğinin (ek gösterge, emeklilik, özlük hakları v.b.) yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

SÖZMEN: Elbette iyileştirmeler, daha iyi koşullar istiyor gönül. Sanatçının, gündelik yaşamını sürdürebilmek ve ailesine, çocuklarına nitelikli bir yaşam, eğitim, sağlık vb sağlamanın yanı sıra, alanında daha iyiyi yapabilmesi, kendini geliştirebilmesi için de olanaklara gereksinimi var. Örneğin yeni alanlarda eğitimler almak, dünyada yapılan işleri izleyebilmek, başka kaygılar olmadan, salt üretmek üzere düşünüp çalışabilmek ciddi maliyeti olan konular. Şimdiki olanaklarımız bu açıdan bizi tam karşılamaya yeterli mi? Sanırım çok meslektaşım buna evet yanıtı vermeyecektir. 

AY: Çok teşekkür ederiz; ..

SÖZMEN: Ben teşekkür ederim.