Bu yazımı Amasra`da maden ocağı faciasında hayatını kaybeden kırk bir kardeşimizin aziz hatıralarına armağan ediyorum. Cümlesinin ervâhına Fatihalar okuyalım.
Gerçeğe hû !
İhlâs ile gelen bu yoldan dönmez,
İkilikten geçip birliğe ermez.
Eri Hak görmeyen Hakk ı hiçgörmez,
Gözü bakar amma körden sayılır.
Böyle diyor Pir Sultan Abdal 'Hû diyelim gerçeklerin demine' başlıklı nefesinde;  
Gerçeğe hû demek, diyebilmek önemli bir erdem olsa gerektir. Ancak nefs-i mutmainne makamına erenler bihakkın 'Gerçeğe hû ' diyerek mâsivâdan geçip mutlak hakikate yönelebilir;
Tüm tarikatlarda olduğu gibi Abdallar Tarikatı`nda zikrin önemli bir yeri vardır; Derviş zikirsiz durmaz, duramaz. Tüm letâifleri mütemadiyen Allah der: Allah! Zikir kimi zaman cehrî , kimi zaman da hafi olur;  
Bundan bir asır öncesinde Şehitlik Dergâhı`nın meydan odasında yatsı namazını kılan Bektâşî dervişleri Kul Himmet`in ruhuna Fatihalar okuyarak zikre duruyorlardı;
(; ) 
Hacı Bektaş Veli ismi dildedir
Muhammed`in hub cemâli güldedir
Fatıma Ana`nın gözü yoldadır
Lâilâheillah yazılı 
(; )
Celî sülüs müsennâ hû-Hattat Caner Özek
Bektâşî geleneğinde tekkede düzeni bozan, zikri gereği gibi yapmayan dervişleri ikaz sadedinden naif bir dille 'hakikate uyan' manasında 'Gerçeğe hû ' denilirdi.
Gerçeğe hû , Bektâşî geleneğinde cem ayini esnasında yahut dergâhta tekke adabına muhalif davranışlar serd eden erenleri ikaz babında geliştirilmiş bir uyarı terkibiydi. Â gâh-ı mütenebbih ol, dikkatli ol, kendine gel, kalbini temizle, niyetini düzelt, edebe, adaba riayet et, dikkat et, sâdık ol, lâyık ol, ayık ol, usulden, yoldan ayrılma gibi manaları içerir 'Gerçeğe hû .' 
Padişahtan köleye, mürşitten müride, hattattan müzehhibe, yazardan çizere, devlet adamından emekli vaize kadar hemen herkes ikaza ikaz şırıngasına muhtaçtır. Bu keyfiyet cemiyette kimi zaman 'Edep ya hû ' ile kimi zaman da 'Gerçeğe hû ' ile dile getirilir ve eklenir: 'Edep hoştur edep hoştur ya ilahi edepsizlik heder eder padişahı.'
Ü stad, talebelerinin manevi terakkî si için çalışıp didinir, sabreder, akl eder, nasihat eder, hatası olanların isimlerinin üzerini bir çırpıda çiziktirmez, talebelerine şefkat nazarıyla muamelede bulunur;  
Bir zaman, evliyaullahın büyüklerinden Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri`ne sual ederler: 'Efendim, ahir zamanda hata edenler, yanlış yollara girenler, ayağı kayanlar, şaşıranlar oluyor. Böylesi kardeşlerimizin durumu nice olur?' Efendi Hazretleri, Settâr olan Allah`ın rahmetinin gadabını geçtiğine işaret ederek soruya yine bir soru cümlesiyle cevap verir: 'Dağda koyunlarını otlatan çoban günün sonunda ağılına dönerken yaramazlık yaparak ayağını kıran kuzuyu kurda kuşa yem olarak mı bırakır, yoksa yarasını sarıp okşayıp kuzuyu kucağına alarak ovaya mı götürür?'
Hatadan dönmek fazilettir;  
Netice itibarıyla hatadan dönmek fazilettir; Diğer bir fazilet de edepsizlikte ısrar etmeyerek nedâmet gözyaşı dökebilmektir. Zira hatada ısrar edilirse edepsizlik padişahı da, âmiri de memuru da heder eder;
Edep mektepte öğrenilmez, aile yuvasında ve bahusus tekkede öğrenilir. Tekkede edebe riayetle birlikte insanlık vasfı, âdâb-ı muâşeret ve nefis tezkiyesinin sırları da aşikâr edilir. 
Tekke ehli, eline, beline, diline hâkim olmayı öğrenir. Orada bazen kâl ile sohbet edilir bazen de hâl ile; Ü stad kimi zaman müridlerinin, sevenlerinin yanında konuşmadan öylece durur. Kalpten kalbe yol vardır. Sükû t kalpten kalbe yol olur, nur olur, akar, akar, akar... Böylelikle mürî dân irade terbiyesinde, nefis tezkiyesinde dirençkazanır, tıpkı Kul Himmet`in dediği gibi;
(; )
Bir talip ki ikrarında durursa,
Çerağ gibi yanıp yağı erirse,
Eksikliğin kendisinde görürse,
O da erdir gerçek erden sayılır.
Hu demenin aslı böyledir böyle
Zahid nedir sözün gel beri söyle
İmanın tazele şehadet eyle
Gel sen de yüzüne boyan hû deyu.
(; )
Yazı No: 434