Vefâtının 55`inci sene-i devriyesinde hat sanatımızın büyük üstadlarından Hattat Mustafa Halim Özyazıcı`yı hayır ve rahmetle yâd ediyorum. Ruhû şâd, makamı âlî , mekânı Firdevs olsun.
Mustafa Halim Özyazıcı, Osmanlı Cihan Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında hat sanatı alanında köprü vazifesi gören en mühim sanatkâr simalardan biri.
30 Eylül Pazartesi günü Halim Efendi`nin 55`inci vefat yıldönümüydü. Eskiler, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür` demiş. El hak doğrudur. Pek çok şeyi görmezden geldiğimiz gibi Halim Efendi`nin irtihal tarihini de unutuvermişiz. Esnaf Tesanüdü serlevhalı bir grubumuz var. Mezkû r grubun esnafından Erhan Uludağ, İstanbul İl Kültür Müdürlüğü`nün Halim Efendi`nin vefât yıldönümü vesilesiyle göndermiş olduğu davetiye grubun iletişim platformuna göndermesiyle 'kalemi kendine esir eden' hattatı, Hacı Mustafa Halim Efendi`yi hatırlamış olduk. Kabri nur, yazdığı ayet-i celileler ve dahi cümle hurufat âlem-i kabirde yoldaşı olsun.
Hatırlamak da hatırlanmak da şüphesiz çok değerli. Bu bağlamda İstanbul İl Kültür Müdürlüğü`nün 55 yıl önce garik-i rahmet olan bir sanatkârı vefât yıldönümünde gündeme getirmesi, dijital davetiye hazırlaması, kabri başında program düzenlenmesi her türlü takdirin üzerindedir.
Halim Özyazıcı`nın Eski Kozlu Mezarlığı`ndaki kabri başında dün bir araya gelen bir avuçvefâlı sanat dostunun gönül dilinden sâdır olan dualar şüphesiz mehmumun ruhunu şâd etmiştir. Yaptığı hizmeti görev ve dahi uhrevî sorumluluk olarak telakki edip aslında Halim Efendi`nin kendilerine vefası olarak gören İstanbul İl Kültür Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz`ın şu cümleleri hattatımızın yazı misyonunu özetler gibidir: 'Halim Özyazıcı nın hayatı hat tarihi açısından son derece bir birikimi ortaya koyar ve onun eserlerinin çokluğu, hızlı yazması ve hocalığı itibarıyla ülkemizin yetiştirmiş olduğu önemli bir hat üstadıdır. Biz Özyazıcı gibi birçok ismi anarak hem onlara olan vefayı ve hürmeti ortaya koymuş oluyoruz hem de yeni nesillerin örnek isimleri tanımasına gayret ediyoruz.'
Böyle bir girişten sonra Halim Efendi portresine odaklanalım;
Hattat Mustafa Halim Özyazıcı 01.02.1898 tarihinde Asitane`de doğar ve takvimin yaprakları 30.09.1964`ü gösterdiğinde aynı şehirde ukba âlemine bir Şehbal kuşunun kanatlarının üzerinde uçup gider.
İlk ketebesi: Ketebehû Nâlincizâde Mustafa
Bundan tam 55 yıl önce Cevizlibağ`da Mustafa Halim Özyazıcı`ya çarpan araç, dönemin en mahir hattatını fani dünyadan bekâ âlemine yolcu ettiğini haliyle bilmiyordu.
Küçük yaşlardan itibaren hat sanatına ilgi duyan Halim Efendi, ilk yazılarını kundura imalatçısı olan babasının dükkânında bulduğu ayakkabı kalıp kartonlarının üzerine meşk eder. Hattat İsmet Gülnihal`in Güngören`deki arşivinde incelediğim mezkû r kundura kalıplarında Halim Efendi`nin yazdığı ilk hurufat denemelerine 'Nâlincizade Mustafa' ketebesini koyduğunu gördüm.
Halim Efendi, Rakım mesleğini, eskilerin, efradını cami a`yarını mani dedikleri bir tarzda Miladi takvimin yaprakları 1916`yı gösterirken Medreset`ül-Hattatin`de öğrenir. Burada rahle şerikleri Hamid ve Süheyl Beylerle birlikte Reisü`l-Hattâtî n Hacı Ahmed Kâmil Akdik`e, Kur`an-ı Kerim hattatı Hasan Rıza Efendi`ye, divani yazı hocası Ferid Bey`e, talik hocası Mehmed Hulû si Efendi`ye, celi sülüs hocası Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer`e, sülüs ve nesih hocası Beşiktaşlı Nuri Efendi`ye, kû fi hocası Emirzâde Kemaleddin Bey`e talebe olur.
Ayrıca mezkû r müessesede ebru gösterip ahar öğreten Necmeddin Efendi`den tefeyyüz eder, arada bir tezhip hocası Bahaeddin Efendi`ye ve minyatür hocası İranlı Tâhirzâde Hüseyin Behzad`a selâm vermeyi ihmal etmez.
Halim Efendi, Hasan Rıza Efendi`den feyz alarak, hat sanatında ustalığını Kur`an-ı Kerim hattatı olarak bilinen Hasan Rıza Efendi`den kesbeder. Böylelikle Medreset`ül-Hattatî n`den hocalarının tamamının imzası bulunan ve 'icazetnamem' dediği vesika ile mezun olur.
Kamış kalemi yendi!
Mustafa Halim Efendi, Necmeddin Efendi`nin tesbitiyle 'kalemi kendine esir etmiş ve yenmiş olan bir hattat' olup, nev`i şahsına münhasır, müstesna bir kabiliyettir. Kamış kaleminden aklâm-ı sittenin her nev`inde, birbirinden âlâ yazılar neşet eden hattatımızın talik yazısının sülüsle, nesih yazısının divani ile müsabaka halinde olduğu vakıa mutabık olan bir hakikattir.
Velû d bir sanatkâr
Halim Efendi velû d bir hattattı, Dr. Coşkun Yılmaz`ın da dünkü merasiminde dile getirdiği gibi çok ve seri yazma kabiliyetini haizdi. 'Çok' derken, irili-ufaklı binlerce, on binlerce yazıdan bahsediyoruz. Halim Efendi, hayata ve hakikate dair hemen her şeyi yazdı. Ayet-i kerimeler, cüzler, hadis-i şerifler, kelam-ı kibarlar, kasideler, şiirler, na`tlar, marşlar, cami yazıları, şehir, belde, apartman isimleri, tuğralar, kartvizitler, fatura defterleri...
Bulduğu hemen her türlü malzemenin üzerine yazdı
Halim Efendi yazı yazmanın, kamış kalemden zikir sesi almanın mümkün olduğu hemen her şeyin üzerine yazdı. Aharlı kâğıt, ebru kâğıdı, kuşe kâğıdı, eskiz kâğıdı, aydınger, kumaş, teneke, cam, tahta, ayakkabı karton, pelür kâğıdı...
'El-Hac Mustafa Halim' eline nasıl bir malzeme geçerse geçsin üzerinde mutlaka en az bir kez meşk etmiş. Hattat Halim Özyazıcı, yazmayı düşündüğü levhaları önce küçük defterlere yazarak, temrinde bulunurdu. Celi yazılarının ufak ebatlarını da yine küçük kâğıtlara yazardı. Bir zaman, içinde onlarca sülüs yazı denemesi olan bir defterini incelemiştim.
Harf devrimi olunca hattat aileleri nasıl geçindi?
Bu ülke nice inkılâplara, darbelere tanıklık etti. Darbelerin tarihini 1960`lardan başlatma gibi bir geleneğimiz var. 1924 yılında medreselerin kapatılması, 1928 yılında harf inkılâbı medeniyete, irfana, ümmete yönelik bir darbe değil midir? Siz, son sorunun cevabını düşünedururken sorularımıza devam edelim.
Harf inkılâbı olduğunda mesleğini hattatlıktan kazanan sanatkârlar ailelerini nasıl geçindirmiştir?
Reisül Hattatin Hacı Kamil Akdik`in gözyaşlarını kim silmiştir?
İstanbul`da Halim Efendi, Hamid Bey, Macid Ayral, Beşiktaşlı Hacı Nuri Korman ve Medreset`ül-Hattatin`in hocaları ile birlikte Bursalı, Edirneli, Kastamonulu, Erzurumlu, Kütahyalı hattatlar hangi sıkıntılara maruz kalmıştır?
Ü çmukadder sorumuzla ilgili romanı bir yana bırakın, ne hikâye yazılmış, ne de herhangi bir araştırma yapılmıştır.
Halim Efendi İslâm harfleri yasaklanınca hayata küsmüştür. Zahiren böyle olmuştur. Ama hakikatte hiçboş durmamıştır. Halim Efendi o dönemde bir yandan kaleminin kuvvetinin kaybolmaması için çokça meşk ederken, diğer yandan da İstanbul eşrafından hamiyetperver insanların çocuklarına gizli gizli hat dersleri vermiştir. İlim Yayma Cemiyeti`nin kurucularından Hacı Nazif Çelebi Bey`in kerimelerine evlerinde ders vermeye geldiğini hatta, Halim Efendi`nin Nazif Efendi ile birlikte hacca gittiğini, cennetmekân Nazif Bey`in oğlu Vefa Çelebi Bey`den dinlemiştim.
'Ellerimle hem kalem açarım, hem bağ bıçağı kullanırım.'
Halim Efendi bu dönemde insanların arasından, talebelerden, meşk sohbetlerinden uzaklaşarak Zeytinburnu`nda Tepebağı mevkiinde aldığı bağ evine taşınmıştır. Tabii, Halim Efendi`nin gözü zalimin zulmünden, jandarmanın dipçiğinden korkacak değil ya! Nasıl ki o dönemde İslâm uleması talebelerine çiftliklerde Kur`an ilimlerini öğrettiyse, Halim Efendi de Zeytinburnu`ndaki bağ evinde bir yandan bağcılık yapmış, diğer yandan da üzüm yemeğe gelen talebelerine!` hat sanatının inceliklerini öğretmiştir. Halim Efendi o dönemdeki yazılarının altına 'Sâbıkan Hattat Bağbân Halim' imzasını atmıştır. Bu sayfada gördüğünüz, koleksiyoner İrfan Başak`ın koleksiyonundaki tarihi vesika, bağcı Hattat Halim Efendi`nin mücadele azminin hazin bir belgesidir. Bu cümle de Halim Efendi`ye aittir: 'Ben bu ellerimle hem kalem açarım, hem bağ bıçağı kullanırım.'
İbnü`l-Emin`e sadece bir kez üzüm götürmüş!
Nev`i şahsına münhasır bir şahsiyet olan İbnü`l-Emin Mahmut Kemal İnal ile Halim Efendi`nin arasında bir mesele olmalı ki, İbnü`l-Emin, hat sanatının referans kitabı Son Hattatlar`da Halim Efendi`ye bir yandan talebesi seviyesindeki hattatlara ayırdığı yerden daha az bir yer uygun görmüştür! Bu cümle de İbnülemin`in Halim Efendi maddesinden: 'Yetiştirdiği mütenevvi üzümlerden &ndash ilk ve son defa olarak&ndash vaktiyle bana bir sepet getirmişti.'
Halim Efendi, zahiren bağcılıkla uğraştığı yıllarda Şişli, Kadırga Sokullu, Azapkapı Sokullu, ve Ankara Maltepe camilerinin kubbe ve kuşak yazılarını yazmıştır. Yeri gelmişken, Halim Efendi`nin oğlundan dinlediğim bir hatırayı nakletmekte fayda vardır efendim.
'Hay Allah! Eksik yazdık herhalde'
Bir gün, Halim Efendi nin üvey oğlu ile Şişli de buluştuk. Halim Efendi nin mahdumu beyefendi, bir hattata satmak üzere babasına ait birkaçeser getirmişti. Eserlerin arasında bir de fotoğraf vardı: Sünnet fotoğrafı. Mutluluğun, siyah beyaz fotoğraf karelerinde kaldığı bir hüzün fotoğrafıydı bu. Fotoğrafta Halim Efendi, oğlunu sünnet ettirmiş, yakın akrabaları ve sünnet kıyafetleri içerisindeki oğlu ile birlikte fotoğrafçıya samimi bir poz veriyor. İşte 1950 li yılların başında gerçekleşen bu hadisenin kahramanı olan beyefendi, kendi sünnet fotoğrafını satıyordu. Ne hazin bir manzaraydı... 'Bî -baht olanın bağına bir katresi düşmez/Bâran yerine dürr-ü güher yağsa semâdan' demekle iktifa edelim.
Mezkû r buluşmamızda Halim Efendi nin üvey oğlu anlatmıştı: '10-12 yaşlarındayım. Topkapı daki bağ evimizden babam önde ben arkada yola çıktık. Babam yine onlarca yazı yazmış, taşınması kolay olsun diye bunları rulo haline getirmişti. Taşıyamadıklarını bana verdi. O önde, ben arkada Aksaray a doğru yürüyoruz. Yürüdükçe, yol uzadıkça elimdeki rulolar ağırlaşıyor. Babam, nasılsa arkaya bakmıyor! Yazıları teker teker yol kenarlarına atıp yoluma devam ediyorum. Gideceğimiz yere vardığımızda elimde kalan üçbeş ruloyu babama veriyorum. Babam, kendi elindeki rulolarla birlikte, uzattıklarımı da açıp masanın üzerine seriyor. Kıtalar, levhalar eksik. 'Hay Allah! Eksik yazdık herhalde' diye hayıflanıyor. Sonra eve gidince usanmadan eksik yazıları tamamlıyor.'
Halim Efendi kültür karakışının üzerindeki kara bulutların nisbeten dağılmaya başladığı 1946 yılında Güzel Sanatlar Akademisi`nde hoca olma imkânını elde eder. Lakin Akademi`de en az rağbet hat sanatınadır. İlk başlarda talebe bulmakta epey zorluk çeker. 1963 te ise yaş haddinden emekliye ayrılır. Akademideki hocalığı sırasında yazı sanatına pek rağbet yoktur. Talebeyi tabir yerindeyse mumla arar! Diğer bölüm öğrencilerini yazı çalışmaya davet eder.
Gelin size hat sanatını öğreteyim`
O dönemde Halim Bey`in dışında aktif olarak hat sanatını öğreten yok gibidir. Halim Bey`in öğrencilerinden, günümüz hat sanatının duayeni Hattat Hasan Çelebi, zatıâlilerini bir ziyaretimde Halim Efendi`ye dair şunları aktarmıştı.
'O zamana kadar Hamid AytaçHoca`nın talebesi yoktu, Hamid Hoca talebe ile uğraşmazdı. Halim Bey ise o dönemde talebe yetiştirmek için çok meraklıydı. O yıllarda Halim Hoca, Mimar Sinan Ü niversitesi Güzel Sanatlar Akademisi`nde hat dersleri verirdi. Şimdi anlatacaklarıma dikkat ediniz. Fakültenin mimarlık bölümünde okuyan talebelerden işitmiştim. Halim Hoca teneffüs aralarında mimarlık bölümünde okuyan talebeleri bularak Gelin size hat sanatını öğreteyim` diye onları sıkıştırırmış. Ne azim, ne istek, ne fedakârlık! Hat sanatı işte böylesi çalışmaların neticesinde günümüze kadar gelmiş.'
İlmin zekâtı yüzde yüzdür
Hattat Mustafa Halim Özyazıcı, 'İlmin zekâtı yüzde yüzdür' diyerek talebelerine hat sanatına dair bildiği ne varsa öğretirken, hocalarından tevarüs ettiği usul üzerine talebelerinden ücret almamıştır.
Halim Efendi tertip ve düzen sahibi bir kişiliktir.
Halim Efendi, Akademi`deki talebeleri için hususi bir defter tutmuştur. Ü stadımızın 1948-1952 yılları arasında ders verdiği talebelerinin kaydını tuttuğu defteri elime alarak detaylıca inceleme imkânı buldum. Halim Bey`in, rik`a kalemiyle yazdığı defterde öğrencilerinin künyesi, isimleri, doğum tarihleri, adresleri ve fotoğrafları yer alıyor. İsmet Gülnihal`in atölyesinde incelediğim defterde Süleymaniye Camii müezzinlerinden merhum Saim Özel`in, Kerim Silivrili`nin, oğlu Cemalettin`in, Mustafa Bekir Pekten`in, Prof. Dr. Orhan Okay`ın, Prof. Nejat Diyarbekirli`nin ve Suat Yalaz`ın isimleri ön palana çıkıyordu.
Halim Efendi 1963 yılında Akademi`den emekli olduktan sonra bağ evine gelen talebelerine ders vermiştir. Bu dönemde, -daha sonra hat sanatının ilk profesörü olacak olan- Ali Alparslan (merhum) ve -daha sonra edebiyat profesörü olacak olan- Nuri Yüce hat dersleri almak için, -daha sonra hat sanatı bilirkişisi kabul edilecek- Uğur Derman da hasbihal etmek için Mustafa Halim Özyazıcı Ü stad`ı sık sık Zeytinburnu`ndaki bağ evinde ziyaret ederler.
Halim Efendi nin belki en önemli hizmeti, Osmanlı saray hattatlarından, bir Türk yazısı olan divani hattını öğrenerek talebesi Ali Alparslan a öğretmesidir. Saray hattatlarına has olan bu yazı, Halim Efendi-Ali Alparslan silsilesiyle meşk edilerek yeni neslin hat sanatı taliplerine aktarılmış ve böylelikle günümüze ulaşmıştır.
Sanat köprüsü
Osmanlı medeniyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında hat sanatı alanında köprü vazifesi gören Halim Efendi için bir kitap yayınlanmamasına, en azından müzayede kataloglarından özel koleksiyonlara kadar yüzlerce eseri ortadayken, bir albüm oluşturulamamasına üzülüyorum. Ü züldüğüm diğer bir husus da, 99`luk tesbihin ipinin koparak tüm tanelerinin 99 ayrı noktaya saçılması misali Halim Efendi`nin eserlerinin de parçalanıp gitmesidir. Tıpkı Şevket Rado ve Emin Barın koleksiyonları örnekliğinde olduğu gibi bir koleksiyonda toplanma imkânı olmadı bu eserlerin.
Halim Efendi`nin yazıları kıt`a kıt`a, levha levha, satır satır esnaf müzayedelerinin pipo tütünü kokan salonlarına düştü, parça parça satıldı, bir nevi heba olup gitti.
Hat toplayıcıları 2000`li yılların başında birben bire ortalığa saçılan Halim Efendi`nin devasa hat terekesiyle âbâd oldu! Çuval çuval yazıları, hokka ve yazı takımları, enfiye kutuları, tesbihleri, mühürleri, talebe defterleri, neyleri kapanın elinde kaldı! Halâ da Halim Efendi yazılarıyla hat meraklılarını heyecanlandırmaya devam ediyor.
Güçkalmadı başka halta!
Yakın zaman önce Hattat Mehmet Sait Tohumcu, antikacı esnafından temin ettiği sülüs bir meşkin Güçkalmadı başka halta/İşi verdi hüsn-i hatta' ibaresinden de anlaşılacağı üzere Halim Efendi yeri geldiğinde kendisiyle de alay edebilen naif bir kul.
Her şeyin kalitelisini tercih etmiş
Halim Bey`in zati eşyalarını incelediğimde hemen her şeyin kalitelisini kullandığını gördüm. Birbirinden âlâ tesbihleri, ney sazları, yazı takımları, hokkaları Halim Efendi`nin ince sanat zevkine işaret ediyor.
Halim Efendi için yapılacak daha pek çok şey var.
Toplayıcıların, koleksiyonerlerin elinde Hattat Mustafa Halim Özyazıcı Müzesi kurulacak kadar yazı var.
Halim Efendi için yapılacak daha pek çok şey var. İçinde bulunduğumuz öğretim yılının başında tadrisata başlayan ve kuruması planlanan Güzel Sanatlar Liselerine, yeni açılacak Güzel Sanatlar Fakülteleri`nden birine Halim Efendi`nin ismi verilebilir. IRCICA, bundan sonraki hat sanatı yarışmasını Halim Efendi`nin adına tertip edebilir.
Bu vesileyle vefatının 55`inci yılında Halim Efendi`yi hayır ve rahmetle yâd ediyorum. Mekânı cennet olsun. Hakk Teâlâ yazdığı harfler adedince muhatabımıza in`am ve ihsanda bulunsun. Â min.