Geçen hafta Mehmed Şevket Eygi ağabey, yeni bir yer keşfettiğini söyleyerek, akşam yemeğine davet etti.

Şevket ağabeyin evinden yardımcısının kullandığı arabayla Kumkapı`ya doğru yola çıktık. Dar sokaklarda ilerlerken Kumkapı Ermeni Balıkçıları` adlı kitaptaki Ara Güler`in siyah beyaz fotoğrafları canlandı gözümde. O içburkan, hüzünlendiren siyah beyaz fotoğraflarda: 

'Kumkapı önlerinde balıkçı kayıkları..

Ağ toplayan balıkçılar.

Asılı ağlar arasında kaybolmuş, iki katlı ahşap evler.

Ağları onaran kadınlar.

Balıkçı teknelerinin çevresine toplaşmış sandallar.' 

Fotoğraflar Jamanak Gazetesi`nde altı gün sürmüş olan yazı dizisinde kullanılmış. 1957-60 yılları arasında inşa edilen yol, İstanbul`un Marmara sahil şeridinin çehresini tümüyle değiştirdi. Kumkapı`da artık tarihe karışmış bir yaşantının son günlerine ilişkin görüntüleri geleceğe taşıdığı için de bu fotoğrafları çok değerli buluyorum.

Ara Güler, 1993`te 'İstanbul' dergisindeki yazsında: 'Yıl 1952, Kumkapı hâlâ ufak bir balıkçı köyüdür, İstanbul ise sularla çevrili bir kıyı şehri. Birkaçyıl sonra Sahil Yolu yapılınca bu şirin balıkçı limanı büsbütün başka bir biçim alacak. Ama o zaman bunun böyle olacağını kimse bilmiyor, tahmin edemiyordu ne balıkçılar, ne balıkçı reisleri, ne Kumkapı halkı, ne de ben. İşte bu siyah-beyaz fotoğraflar çoktan yitmiş olan bir dünyanın belki de tek tanıklarıdır.' diyor.

Kumkapılı Ermeni balıkçılarından bahsederken 'Gecenin kör karanlığında denize çıkıp gün ağarırken dönüyor ve avlanan balıkları goygoycularla paylaştıktan sonra kalanları balık haline götürüyorlardı' diyor. 'Goygoycular gecenin içinde ağ çevirerek bağıra çağıra kürek çeker, ağa takılmış balıklar meşalenin titrek ışığında parıldayarak oynaşır ve bütün bunlar günün ilk saatlerinde İstanbul un minareli siluetine doğru ilerlerdi. İşte o güzelim Kumkapı balıkçı köyünden kala kala birkaçsiyah-beyaz fotoğraf ve anılarımdaki o alacakaranlık sabahlar kaldı.'

Artık son bulmuş bir yaşantı Ara Güler`in fotoğraflarında kaldı;

Balıkçılar ve balıkçılığın çevresinde dönen günlük hayat, yerini başka bir hayata bıraktı. Kitabın önsözünü yazan Murat Belge: 'Bu, herhalde, denizle bu kadar haşır neşir olmaktan gelen bir şey, çünkü deniz de tıka basa romansla, mistisizmle dolu. Tehlikesi, fırtınası, bir yandan da güzelliği, çekiciliği. Orada bin bir meşakkat içinde, o balıkları tutmak ve tabii bu sessiz ve pırıltılı yaratıkların şiirselliği. Bunlarla örülü bir hayat normal olarak maddi bakımdan yokluk, yoksunlukla doludur, ama onun kazandırdığı şiirsellik de başka hiçbir yerde bulunmaz. Oturmuş, sessiz sakin balık ağlarında açılmış delikleri örerek onaran kadınların manzarası da ne kadar olağanüstü, ne kadar etkileyicidir.' diyor.

İstanbul un son Ermeni balıkçı reisleri Dacat Reis, Husig Reis, Kevork Reis büyük balık teknelerine yardımcı olan goygoycular ağ onaran merametçi kadınlar Sahil Yolu nun yapılmasıyla ortadan kalkan balıkçı semti Acemdağ, birlikte gidiyorlar buralardan.

Artık gecenin kör karanlığında denize çıkıp gün ağarırken dönen balıkçıları;

Ne de, tutulan balıkları goygoycularla paylaştıktan sonra kalanları balık haline götüren balıkçıları,..

Ne de 'derya kuzusu bunlar' diye bağırarak balıkçı tezgâhlarını görmek mümkün değil.

Şimdilerde Kumkapı, ülkesinden kaçıp gelen, daha iyi bir gelecek için kendine çare arayanlar yabancıların semti olmuş. Daha açıkçası, bir süreliğine burada kaldıktan sonra hayalindeki yerlere gitmek için yol arayanların semti!

Neyse gelelim, Şevket ağabeyin akşam yemeği yiyeceğimiz Ruhengiz hanımın lokantasına;

Akşam trafik sıkışıklığı sebebiyle yavaş yavaş ilerleyerek Nişanca Hemşeri Sokakta bulunan lokantaya geldik.

İçeriye girdiğimizde lokanta boştu. Şevket Ağabey, Ruhengiz hanımı sordu.

'Lokantayı devretti' dedi, lokantanın yeni sahipleri.

Şevket ağabeye 'O zaman başka yere gidelim' dedim.

'Gelmişken burada yiyelim yemeğimizi' dedi.

Anlaşmamız zor da olsa, yemek siparişimizi verebildik. Çünkü lokantanın yeni sahipleri Özbekistanlı idiler ve Tükçe`yi çok iyi bilmiyorlardı.

Anlaşılan bir umutla Türkiye`ye yeni gelmişler, bu lokantayı işletmek üzere devralmışlar.

Sipariş ettiğimiz yemekler geldi.

Özbek pilavı ve çorba yanında yeşil çay ile yemeğimizi yedik.

Yemekler fena değildi ve fiyatları gayet makuldü.

Tabi ki, Şevket ağabeyin çok methettiği Ruhengiz hanımın yemeklerini yeme imkânımız olmadı.

Oysa mantılı çorba, Özbek mantısı, samsa böreği, yemeğin üzerine Ortaasya pastası (Medoviytort) yeme hayaliyle gelmiştim.

Şevket ağabey çok üzüldü Ruhengiz hanımın lokantayı devrettiğine. Çünkü binbir hayalle açtığı lokantasını devretmek zorunda kalmış. Yemekten sonra biraz dolaştık Kumkapı sokaklarında; Yetmiş iki milletten insan var burada. Bir başka dünya burası!

Gezerken bir köşe başında küçük sıvasız bir evi işaret ederek 'Bu ev, İstanbul`un ilk gecekondularından biridir.' dedi. 

Kumkapı semti, her ne kadar Kumkapı Ermeni Balıkçıları` kitabındaki, balıkçı köyü yok olsa, yine de İstanbul`un gezilmesi, görülmesi gereken kozmopolit kimliğini muhafaza ediyor.