Hüsamettin Arslan benim hemşerimdi. İkimiz de Ordulu idik. Kaderimiz de birbirimize benzerdi. 1990 yılında İstanbul Ü niversitesi nde Ü mit Meriçin odasında tanışmıştık. Ü mit Hanımla doktora tezi çalışıyordu. Tez 'Epistemik Cemaat' adıyla kitap olarak yayınlandı. Epistemik Cemaat`e o sıralarda Ü mit Meriçten başka danışmanlık yapacak hiçbir hoca olacağını zannetmiyorum. Böyle bir tezi de o sıralarda hazırlayacak Hüsamettin Arslan dan daha cesaretli başka bir öğrenci olabileceğini de tahmin etmiyorum. 

1990 lı yıllardan sonra bu tezi başına çok işler açtı. Adeta afaroz edildi. Ü çüncü defasında doçentlik sınavını geçti. Bunlardan birisinde de jüri üyelerinden birisi Cemil Meriçe olan ilgisinden dolayı hakkında olumsuz görüş yazmıştı. 

Hüsamettin Arslan benim dostumdu. Sadece benim değil herkesin dostu idi. Fikri meselelerde Don İŞOT olmasına rağmen kişiliği mütevazi idi. Bir lokma bir hırka yaşamayı itiyat edinmişti. Erenler de ve eski İLESAM da bir simit ve bir çay ile bir günü geçirdiğine, doktora tezini bitirdiğine ve lisan sorununu hallettiğine hepimiz şahit olmuştuk. Belki de aramızdan erken yaşta ayrılmasına neden olan illet o günlerden bünyesine tevarüs etmişti. Ü mit Meriçin bizi tanıştırdığı gün Cemil Meriçi anlatıyordu. Cemil Meriçkisvesine bürünerek anlatıyordu adeta. Ondan, uzun paragrafları aynı üslup ve güzellikte naklediyordu. 'Ü mit Hoca ya acaba için yağ mı çekiyor' düşüncemin hala mahcubiyetini hissediyorum. 

Uzun yıllar bir arada bulunduk Hüsamettin hoca ile. Süleymaniye`de, Erenlerde, İLESAM`da, yazarlarda.. Bursa dönüşü devamlı gelirdi. Herkes onu çok sevdi. Herkes onun fikirlerine çok hürmet etti. Rindan toplantılarının pek müsamaha göstermeyen müdavimleri bile en çok onu dikkatli bir biçimde dinliyordu. 

Hüsamettin Arslan konuşmalarında tekrara düşmezdi. Yeni ve farklı şeyler söylerdi. Fikri meseleleri başka perdeden vaaz ederdi. Bir saat kadar müdavimleri ve aralarındaki konuşmaları dikkatle dinlerdi. İzlerdi. Sonra kısık, alt perdeden sesle konuşmaya başlardı. Kısık sesi en etkileyici olarak kullanan tanıdığım nadir insanlardandır. Herkes kısık, vurgulu ve etkileyici olan onun sesine dikkatini çevirirdi. Sonra yavaş yavaş konuşma temposunu yükseltirdi. Sözleri coşkun bir nehir gibi dökülürdü dudaklarından.20-25 dakika kadar Cemil Meriç`in yazdıkları gibi konuştuktan sonra yine sessizliğe ve düşüncelere dalardı. 

'Meçhul Okurla Söyleşiler' kitabındaki ile Yeni Söz gazetesinde yazdığı yazıları aslında bu konuşma ve dinleme eksersizlerinde olgunlaştırıyordu. 

Aramızda bire birçok sohbetlerimiz de oldu. Bunların bir kısmı elbet bende kalacak. 2 Ocak 2018 tarihinde vefat ettiği zaman çok az insanın vefatına onunki kadar üzülmüştük. Ordu dan başlayan, Tunceli ye inen ve Ankara üzerinden İstanbul da karar kılan Hüsamettin Arslan ın bu dünyadaki yolculuğu da 62 yaşında tamamlanmıştı. 

3 Ocak 2018 tarihinde Marmara Ü niversitesi İlahiyat Camiinde son görevimizi yerine getirmek için bütün dostları olarak toplanmıştık. Sonra cenazeyi Karaca Ahmet Mezarlığına götürdük. Orada toprağa verdik. O sırada benim dikkatimi o zamanın Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın çekmişti. 

Neden mi? 

Bir tek kişinin bir cenaze ile ilgilendiğini düşünelim. Kazma kürek vb. hiçbir alette yok. Bu kişi toprağı elleriyle kazıyor, cenazeyi toprağa koyuyor ve üzerine de toprağı elleriyle dolduruyor. İşte o gün Murat Aydın ın bende bıraktığı intiba bu idi. Diğer bir durum ise bir politik kimliğin, entelektüel bir kimliğe olan yakın, yoğun ve hüzünlü ilişkisini cam gibi orada ilk defa müşahede etmiştim. 

Hüsamettin Arslan a ve fikirlerine Zeytinburnu Belediyesi en çok önem veren kurumdu. İyi de ettiler. Önce Murat Aydın, o dönemde ve sonrasında Ömer Arısoy gerçekten de bir aydın olarak ona değer verdiler. Hatta Ömer Arısoy bir yazı da yazdı ve Hüsamettin Aslan ı anlattı.   

Cemil Meriçiçin 'Entelektüel babam' ifadesini kullanırdı. Cemil Meriç`le yapılmış en iyi röportaj ona aittir. Türk Edebiyatı dergisinde yayınlanmıştı. Röportaj sorularını cesaretle hazırlamıştı. 

Hüsamettin Arslan benim hemşerimdi.

Hepimizin dostu idi..

Türkiye`nin aydını idi..

Bazen de nükte yapardı..

Erkan Kutur isimli bir öğrencisinin de belirttiği türden nükte:

'Bir dersimizde arkadaşlar siyasi fikirlerini ifade ederken hocamız şöyle tepki vermişti 'Benim için en güzeli İstanbul da boğaza karşı kahvemi yudumlarken kitap okumaktır. Gerisinden banane...' Bu söze sinirlenen biri 'Hocam işte bu ülke sizin gibiler yüzünden bu hallerde' dedi... O kahkahası hala kulaklarımda. Dostum! Bana takılırsanız senin de benim de istediğimiz ülkede oluruz.'

Mekânı Cennet olsun;