Ali Küçükaydın ile yirmi yıla yaklaşan güzel dostluğumuz sevgili Recep İncecik’in sahibi, benim de yazı işlerinde bulunduğum Ekonomi-Politika dergimizin 15 Ocak 2005 tarihli ilk sayısına hazırladığım “Kamu Reformu Nihayet” başlıklı özel dosya ile başladı. Yirmi beş yıl ülkemizin birçok yerinde kaymakamlık ve vali yardımcılığı yaptığı için onun da görüşlerini almıştım. O zaman milletvekili idi. 22. 23 ve 24. dönemlerde 12 yıl Adana Milletvekili olarak TBMM’nde görev yaptı.
Tanıştığımız zamandan sonra Ankara ve İstanbul’da birçok defa bir araya geldik. Adana’ya ve ilçeleri Kozan, Karaisalı ve Pozantı’ya seyahatlerimiz oldu.
Onunla yolculuk ve sohbet başka güzel.
Nazik, nezih, saygılı, seviyeli ve milletvekili olarak tevazu sahibi ve güven veren bir insan. Ekseri siyasetçilerin aksine dikkatli bir dinleyici. Alt perdeden ve ikna edici ses tonuyla konuştuğu meselelere hâkim olduğu anlaşılıyor. Anlatım tekniği çok iyi ve akıcı.
Ali Küçükaydın, Adana’nın Saimbeyli ilçesi Beypınarı Köyü’nde doğdu. Ailenin kökeni Aydın ilinin yörüklerindendir. Ali Bey’e göre; “Yörük, Yürüyen Türktür”.
İlk, orta ve liseden sonra Osmaniye Düziçi İlk Öğretmen Okulunu bitirdi. 1968 yılında Hatay, Kırıkhan Muratpaşa Köyü’ne öğretmen olarak atandı.1977 yılına kadar çeşitli yerlerde öğretmenlik yaptı.
1977 yılında İçişleri Bakanlığı’nın açtığı Maiyet Memurluğu sınavını kazandı ve kaymakam adayı olarak Adana il emrine atandı. İl stajını müteakip Osmaniye Kaymakam refikliği, Sarıoğlan Kaymakam vekilliği yaptı.
Kangal Kaymakamı iken 12 Eylül Darbesi’nin haksızlığına uğrayıp 1981’de Gümüşhane İl Hukuk İşleri Müdürlüğü’ne gönderildi.
Tekrar kaymakamlığa dönüp sırasıyla; Çamardı, Aybastı, Orhaneli, Erdemli Kaymakamlığı ve Diyarbakır Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Sinop Gerze Kaymakamlığı’na atandıysa da isteği üzerine gitmedi. Daha sonra Orhangazi Kaymakamlığı, Manisa ve Gaziantep Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
Ali Küçükaydın aynı zamanda şiir ve edebiyat ile de ilgileniyor.
Devlet işleri bu konudaki çabalarını aksatmış olsa da yine bırakmamış.
İkisi şiir olmak üzere şimdilik yayınlanan beş kitabı var:
-Göç Yolu Konakları (Şiir)- 2013
-Son Yörükten Yolda Kalan İzler- 2015
-Ulla: Yörük Obasında Bir Alman Kızı- 2021
-İzler Kaldı (Şiir)-2023
-Deli Habip: Vur Emri-2023
“Yörük Obasında Bir Alman Kızı, Ulla” da bizi uzun bir yolculuğa çıkarıyor; uzun ve meşakkatli bir göç eşliğinde görkemli bir kültürel yolculuğa... Bu yolculukta, bin yıllarca önce Orta Asya’da başlamış olan Türk göçünün geçtiğimiz yüzyıl içinde Anadolu’daki son halkasının seyrini ve yolcuların başından geçenler bir çocuğun gözüyle kaleme alınmıştır ve bu yönüyle dağların kanatlı olduğu çağlardan sesler, renkler ve çiçekler getirmektedir.
“Yörük Obasında Bir Alman Kızı, Ulla” için; Ulla Johansen tarafından yazılmış “50 Yıl Önce Türkiye’de Yörüklerin Yayla Hayatı” isimli değerli eseri tamamlayan “Belgesel Bir Roman" diyebiliriz.
“Son Yörükten Yolda Kalan İzler” kitabı sadece Ali Küçükaydın’ın hayatını değil, bir milletin köklü geçmişinden renkli, zengin kesitleri de veriyor.
Asırların ötesinden günümüze süzülerek gelen, belki de son zamanlarını yaşayan Yörük Türkmen kültürünü oluşturan; örf adet, gelenek göreneklerin yazıya dökülmesiyle oluşturulan bu eser, dışardan bir gözlem ürünü değil, o hayatı bizzat yaşayan, hayatın içinden gelen o kültürle yetişmiş olan Ali Küçükaydın tarafından kaleme alınmıştır.
“Deli Habip: Vur Emri” kitabının yazılma hikayesi önsöz kısmında anlatılıyor:
“Kozan Lisesi öğrencisi iken Deli Habip öldürüldüğünde henüz bir yaşında olan oğlu Deli Bayram’ın iki katlı mütevazı evinin üst katında oturuyordum. Bayram, aynı zamanda en büyük teyzemin de eşi olduğu için hısım ve akrabayız.
Bayram, Babasının tüm hayatını ve öldürülmesini öyle bir anlatırdı ki, dinleyenler halden hale düşerdi. Bazen de bu kadar da olmaz der, anlattıklarını abartılı bulur, hatta şüpheye düşerdiniz. Ben baştan sona onu üzmemeye gayret eder, konuşmasını sabırla dinlerdim. “Manas destanı” okur gibi saatlerce anlatır, sonra duygulanır, yanık sesiyle bir ağıt okurdu. Sesi etkiliydi, sahne kapanırken hep ağlardı… Sırayla; sevinç, keder, dayanılmaz bir acı sahnelenen bir film gibiydi.
Yıllar geçti anlattıklarını hiç unutmadım, unutamadım, unutulacak gibi değildi. Şimdilerde iyi de unutmamışım diye nasıl seviniyorum bir bilseniz.
Sonraları başka kişi ve kaynaklardan da Bayram’ın anlatıp durduğunu doğrulayan bilgilere ulaştım. Ulaştığım bilgiler yüreğimi sızlattı. Bu eserin çeşitli yerlerinde bunları sizler de okuyacak, büyük ihtimal aynı duyguları yaşayacaksınız.
Habip'in Üçüncü kuşak torunu Zafer Karabulut ta aynı Bayram dedesi gibi, Deli Habip’i anlatıyor, anlatırken duygulanıyor, çoğu kez onun gibi ağlıyordu. Sözleri etkili, duruşu hüzünlüydü. Anlattıkları Habip'in doğumundan da önceden başlıyor, öldürülmesini, ölümünden sonraki aile dramını da ayrıntılı şekilde anlatıyordu. Keşke her evlat atalarıyla ilgili böylesine bilgi sahibi olabilse.
Zafer beni ne zaman görse "Habip dedemle ilgili kitabı sen yazarsın Ali Abi" diyordu. Onun hem babasının hem de oğlunun adı Habip. Bu ısrarlı arzusu üzerine yazma kararımı öne aldım. Dediğin doğru, bu kitabı yazmak bana düşer, deyip başladım yazmaya.”
Ali Küçükaydın’ın hazır ama henüz yayınlanmayan bir kitabı daha var. “Bir Kaymakamın Serencamı: DÜN”. Bu eseri yayına hazır hale ben getirdim. Ali Küçükaydın’ın Kaymakam Vekilliği, Kaymakamlık ve Vali Yardımcılığı yaptığı çeyrek asırlık dönemi ve bu dönemden onda kalan izleri öğretici, düşündürücü, güldürücü, irdeleyici, hicvedici, ibret verici ve bazen de hüzün verici bir biçimde anlatıyor.
“Bir Kaymakamın Serencamı: DÜN” aynı zamanda Türkiye’nin son elli yılının serencamına da tanıklık etmektedir. Eserde bir kaymakamın mülki idaredeki tecrübelerini okurken, diğer taraftan Türkiye’deki toplumsal, siyasal, ekonomik, çevresel, kültürel vb… değişme ve gelişmeleri de izlemekteyiz.
Yörüğün bir anlamı da “Yürüyen Türk” olduğuna göre Ali Küçükaydın’ın yazarlık yürüyüşünün de devam edeceğini biliyorum. Siyaset yılları, siyaset sonrası yıllar ve daha başka eserlerini yazacağını umuyorum.