Masmavi bir fon halinde gökyüzü, bulutlar berrak, bembeyaz, umut verircesine sarıyor üzerimi.

Ağaçların her hali muazzam olduğu gibi, hüzün de bir başkalık katmış. Rüzgârın akışına kaptırmış, ağıt yakmakta, sessiz haykırışına ne tepki vereceğimi bilemiyorum. Acısını yüreğimde hissedip, paylaşmak isterken, bir taraftan da utanıyorum her bir ağacın yanından geçerken. Dokunmaya, konuşmaya, sarılmaya cesaretim yok. Oysa ne iyi anlaşırız, ne çok severiz birbirimizi lakin vakit susma vakti. Zamandan başka tedavisi yok acılarımızın. 

Acının çığlığı nasıl tarif edilir? Bir acının çığlığı, kendisini doğuran acının belirtisidir. Peki, acı nasıl ifade edilir? Resmetmek, kelimelere dökmek ne kadar mümkündür? Acım büyük bir suskunluk olarak vücut buluyor bende. Sözcükler, insanların ateşe verdiği tabiat ile birlikte tükenmiş durumda. 2021 yılının Temmuz ayında ormanın yeniden hayat bulacağına inanıyorum zaman alacak olsa da demiştim. Aradan geçen üç yılda ülkemin her tarafından dumanlar yükseliyor. Kötülük kaybedecek ve güneş yine çocukluğumdaki gibi doğacak topraklarımda diye ümit ederken, tarihin tekerrür ettiği günlerden geçiyoruz. 
H U L Y A A A A                                                              

Bir acı, yoksunluk ile sınanmadıkça karşıdakinin yoksunluğunu tam anlamı ile anlamak mümkün değil. İnsanların çığlığını gözyaşlarımla duyuyorum. Tabiata edilen ihanetten ürküyorum. İnsan yaratılış ihtişamına aykırı hareket ediyor, bedeli ağır oluyor. Öfke acının cinnet geçirmiş hali, hem acının kendisi hem de acıdan başka bir şey. Öfke, ateş, ah, kınama yaşattığı duygular gibi taşmakta her mecrada. Her taraf öfkeden kabarmış, bu kadar karanlık bir atmosferin altında ruhlar ezilmişken kime ne faydası var bu öfkenin?  Bir avuç kül altında can çekişen topraklarımızda milyonlarca yeşil açtırmak için ne yapmalıyız, tabiatı korumanın çözüm yolu ne? Tabiatla nasıl barışacağız?

Sorunlarımızın çözümünün başında “saygı” kavramını anlamak geliyor. Saygıyı yaşamak ve yaşatmak zorundayız. Yaratılış ihtişamının idrakinde olan insan kendine saygı duymak ile başlar yolculuğa. Kendine saygı duyan insan, ağaca, kuşa, denize, ormana, kâinatın her zerresine saygı duyar. Yaratılış hakikatini idrak eden insan, yaratılan hiçbir varlığa zarar vermeyi düşünemez Yaratan’dan ötürü. 

Sezai Karakoç’un dediği noktadayız: “Umutsuzluğun şahdamarındayız.” Hiç umudum kalmadı derken insanlar şaşırtsın bizi. Duyarlılık lodosu vursun, saygı kürek, medeniyet kayık olsun.