Bir önceki yazımızda okulların yavaş yavaş normal eğitim-öğretime geçmesinden hareketle eğitim normalleşiyor demiştik.
İlkokullarda yüz yüze eğitime birkaçhafta önce başlandı. Çocuklar haftanın iki günü de olsa okullarına gidip öğretmenlerinden yüz yüze ders almaya başladılar. İlk günler adaptasyon süreci ve Covid- 19 tedbirlerinin anlatılması ile geçirilmiştir. İkinci hafta itibariyle öğretmenlerin büyük çoğunluğu artık ders yapmaya başlamışlardır diye düşünüyorum. Benim de çevremdeki bazı okul ve öğretmenlerle ilgili yapmış olduğum gözlemler bu şekildedir.
Öğretmenler, yüz yüze eğitimde birkaçders yaptıktan sonra öğrencilerin halini yakından gördüklerinde büyük bir hayal kırıklığına uğramışçasına feryat, figan etmeye başladılar. Çocuklarda oluşan öğrenme boşlukları sanıldığından çok daha büyük, hatta çukur demek hafif kalır, öğrenme kuyuları oluşmuş denilebilir.
Uzaktan eğitim sürecinde eğitimin bütün paydaşları tarafından çok olağanüstü bir gayret gösterildi. Öğretmenler çok büyük fedakârlıklar yaparak öğrencilerine ders vermeye devam ettiler. Ebeveynler bu süreçte birçok zorluğa göğüs gererek sabırla çocuklarının eğitim öğretim almaları için destek verdiler. Öğrencilerin de hakkını teslim etmek gerekir, onlar da büyük bir sabırla günlük 6- 8 saatlik bir canlı derse tahammül gösterdiler ve derslere katılmak için kendilerini zorladılar. Peki, sonuçnasıl? Uzaktan eğitim dönemindeki eğitimin verimliliğini yüz yüze eğitime geçtiğimiz şu günlerde daha iyi ölçebiliyor ve daha iyi değerlendirebiliyoruz.
Uzaktan eğitim sürecinde yapmakta en zorlandığımız konu, ölçme ve değerlendirme konusu idi. Çocukların tam olarak neyi öğrenip neyi öğrenemediklerini, hangi konuyu kavrayıp kavrayamadığını birtakım online araçlarla ölçmeye çalışsak da tam olarak objektif bir veri alınamıyordu. Yapılan online sınavların da güvenirliği ve geçerliliği tam olmadığı için öğrenciler hakkında kesin bir kanaate varılamıyordu. Şimdi ise öğrenci okulda ve öğretmenin önünde. Sınav kâğıdı ya da çalışma kâğıdı ile baş başa. Öğrencinin öğrenme düzeyini, kazanımları kavrayıp kavrayamadığını çok daha iyi ölçebiliyoruz.
İlk ölçme değerlendirmelerde karşımıza çıkan manzara çok ürpertici gözüküyor. Bizler zaten bir gerileme olacağını öngörüyorduk fakat bu çapta olacağını tahmin edemedik. Öğrenciler sekiz ay önce bıraktığımız seviyenin oldukça gerisine düşmüşler. Özellikle okuma yazma, cümle kurma, yazılı ifade, güzel ve okunaklı yazı yazabilme, matematikte dört işlem, temel beceriler, yönergeleri doğru okuma ve gereklerini yerine getirebilme, güzel ve akıcı okuma, defter kullanma becerisi, kalem kullanma becerisi, yazım ve imla kuralları, konuşma becerisi, telaffuz ve daha pek çok konuda gerilemişler.
Her olayda olduğu gibi uzaktan eğitimin de istisnaları olabilir. Çok sistemli ve düzenli ders çalışmaya devam eden, kitap okumayı severek sürdüren çocuklarımızda bırakınız gerilemeyi çok ciddi seviyede gelişmeler de vardır. Ama onların sayısı genel içinde oldukça az olsa gerek.
Yüz yüze eğitimle birlikte bir diğer fark ettiğimiz olay da şudur. Uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin ödevlerine, derslerine ebeveynlerin haddinden fazla destek olarak öğrencinin sorumluluklarını da kendi üzerlerine almış olmalarıdır. Uzaktan eğitim döneminde, canlı derslerde öğrencinin yapmış olduğu yazılı çalışmalar, etkinlikler, çalışma kâğıtları, dijital kâğıtlar neredeyse kusursuz gözüküyordu. Aynı öğrencinin yüz yüze eğitimde önüne konulan bir çalışma kâğıdı ise tam bir hayal kırıklığı yaşanmasına sebep olabiliyor.
Öğrenci kendi kendine, kâğıtla baş başa kaldığında evdeki performansını gösteremiyorsa siz ne düşünürsünüz bilemem ama benim aklıma gelen, çocuğun kâğıtlarına ebeveyninin haddinden fazla yardımıdır.
Buradan da şunu anlıyoruz ki öğrenciler kendi sorumluluklarını kendileri yerine getirmek yerine ailelerinden destek almışlar. Belki o anda öğretmenine, sınıfına mahcup olmamak için bunu yapmış olabilirler fakat uzun vadede bunun hiçkimseye bir faydasının olmadığı bilinmelidir.
Öğrenme son derece bireysel ve özel bir olaydır. Nasıl ki çevrenin, doğanın, canlıların kendilerine mahsus bir sistemi, kuralı, doğası var. Çocukların öğrenmelerinin de kendine mahsus bir sistemi, kuralı vardır. Dışarıdan müdahale edildiğinde o sistem bozulur.
'Normal bir zihinsel yaşamın en önemli özelliği amaçlı eylemler ve muhakeme gücüdür. Doğumdan itibaren çocuk çeşitli fiziksel ve zihinsel gelişim aşamalarından geçer'. Nihayetinde ise insan, bütün bu aşamaların sonunda zihinsel ve fiziksel olgunluğa erişir. Bağımsız, güçlü bir birey olması bu süreçlerin nasıl geçirildiği ile doğrudan ilgilidir.
Çocuğun kendi kendine öğrenme yolculuğunu maalesef anne babalar baltalıyor. Çocuğa öğrenmesi için yeterli imkân, zaman tanınmıyor. Belki iyi niyetle ona yardımcı olmak istiyorlar fakat bu yardım o çocuğun öğrenme becerisi kazanmasını engelliyor. Erken yapılan bir yardım faydadan çok zarar veriyor. Tabiri caiz ise kozasından çıkmak üzere olan bir kelebeğe yapılan yardımın o kelebeği yaşatmak yerine ölüme götürmesi gibi.
Bir gün, adam ormanda gezerken bir kelebeğin kozasından çıkmaya çalıştığını gördü. Kozasındaki küçük delikten çıkmaya çabalayan kelebeği saatlerce izledi. Sonra adam, kelebeğin kozadan çıkmak için çabalamaktan vazgeçtiğini, gücünün kalmadığını düşündü. Kelebeğe yardım edeyim de kolayca çıksın diye düşündü ve kozadaki deliği daha rahat çıksın diye büyüttü.
Bu sayede kelebek kozasından kolayca çıkabildi. Fakat çıkmaya daha hazır değildi, bedeni hala kuru ve kanatları buruş buruştu. Adam, kelebeğin gücünü toplayıp, kanatlarını açıp, uçacağını düşünüyordu. Ama Kelebek kozasından zamanından önce çıkmıştı. Ne kadar çabalasa da uçamadı ve buruşmuş kanatlarıyla yerde sürünmeye devam etti.
Adam iyi niyetli bir şekilde kelebeğe yardım etmeyi istemişti ama bilmediği nokta kelebeğin kozadan çıkmak için çabalaması, bedenindeki sıvının kanatlarına gitmesini ve bu sayede doğru zamanda kozasından çıktığında uçabilmesini sağlayacaktı.
Aynen bu koza ve kelebek hikâyesinde olduğu gibi, hayat kendi akışı içinde giderken dışarıdan yapılan iyi niyetli yardımlar çocuklarımızın daha güçlü olması, daha özgüvenli olmasını engelliyor. Onların kollarını kanatlarını kırıp ondan sonra da özgürce uçmalarını bekliyoruz.
Çocukların karşılaştığı o küçük ya da büyük engeller, zorluklar aslında onları hayata hazırlayan, onları güçlendirecek olan fırsatlardır. Çocukların önlerindeki bu fırsatları lütfen almayınız.