Belediye Kanunu ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasından sonra çeşitli tartışma ve polemikler oluştu. Bunların en etkilisi dönemin ünlü doktorlarından Mazhar Osman Bey`in başlattığı tartışmadır. Mazhar Osman Bey yayımladığı Sıhhi Sahifeler mecmuasında yer alan bir makalesinde: 'Kadın infialine zebun, tenasül için yaratılmış pasif bir mahlû ktur!' şeklinde bir iddiada bulundu. Bu makalenin devamında kadını şöyle anlatmaktadır: 'Kadın fikirden ziyade hisle yaşayan bir mahlû ktur. Aşırı istekleri olan coşkularını kontrol edemeyen, iradesi zayıf, zorunlu ve aks evi hareketlere ve teamüllere meyyal, kışrı dimağının muadil hassassı az, hemen fizyolojikman tenasül için yaratılmış, pasif bir mahlû ktur. Kadın tahakküm için, ezmek için yaratılmamıştır. Mahkû miyetten, hidayetten ve esaretten zevk alır. Esaretten kurtulmak için çalışırken diğer bir ağın içine düşer. Her ay yarı hastadır. Bir hafta adet görür. Bu zaman sinirleri bozulur. Bir hafta evvel adet hazırlığı, adetten sonrada birkaçgün yorgunluğu sürer. Kadının tatil günleri ayda ancak bir haftadan ibarettir. Dişinin işi sırf gebelik ve çocuğunu emzirmektir. Eline iğne, iplik, hatta tencere, tava daha yakışır. Kucağına çocuğu yakıştığı kadar'. ( Cumhuriyet, 30 Nisan 1930.)
Gazete Mazhar Osman Bey`in Sıhhi Sahifeler dergisinde yer alan düşüncelerini satırlarında bu şekilde ifade ederken, kadınların cevap hakkı doğuyor, gazeteler bu tartışmalarla yakından ilgileniyorlardı. Cumhuriyet gazetesi tepkileri şu satırlarla ifade ediyordu. 'Kadın Birliği Mazhar Osman Bey`e Teessüf Etti.' Bir hanım, 'Biz zaten o yazının katiyetinden emin değiliz. Kadınların analık hakkı inkâr edilebilir mi?' diyor ve ilave ediyor 'Birlik bu makaleye cevap vermeye lüzum görmedi. Yalnız, biz bu münfail kararların ve pek açık hükümlerin katiyeti fenniyesinden şüphe ediyoruz. Çünkü yürüyen kadınlık ve eserleri meydandadır. Kadınlar deruhte ettikleri işlerde muvaffak mı olmuyorlar. Sonra bütün dünya müdekkik ve mütefenninleri bağırıyor. Bir annenin çocuk doğurup büyütmesi ne demektir. Çocuk ilk ve hakiki terbiyeyi ana kucağından alır demiyorlar mı?'
Azadan ismini saklayan gençbir hanım da şunları söylemiştir
'Bu hırçın makalenin gazetenizde intişar etmeyen kısımlarına cevap vermek isterim. Allah aşkına bakınız beraber okuyalım. Kadınlar erkeklerin işlerine karışsaydılar beşeriyet daha mı düzelecekti? Kadınlara göre elbet düzelecekti. Onlar anadır, sulhperverdir. Kolay muharebe etmezler. Çocuklarını daha iyi talim ve terbiye ederler. Yollar hamamlar temiz olur. Hayır, erkekler öyle demiyor. Hala birçok hükümetler bu hakkı vermiyor. Mussolini bile 'kadınlar hayvanlardır' diyerek kendilerini böyle bir hakka layık görmüyor. Kadınların erkeklerin işine karışmasının fena olduğu nereden sabit olmuştur. Mussolini Karakuşi hükümleri ile tanınmış bir kimsedir. Yalnız mücadeleci ve memleketçe tanınmış bir siyaset adamının her yumurtladığı aynı keramettir diye kabul edilemez ya! Birçok memleketliler bu hakkı vermiyor. Ama Türk kadını Cumhuriyetimiz sayesinde bu hakkını aldı.' Makalenin aşağısını takip edelim. 'Lakin biz verdik. Hem de iyi ettik. Köpek kadar bile kafası büyümemiş ne ahmaklar, beyinleri çorak bir topraktan farksız nice ümmiler erkeğiz diye rey sahibi olurlarsa hanımların vatanın siyasetinde bir aşçı yamağı kadar neden alakası olmasın?' 'Bu ne müstehzi ve mütehakkim hane bir ifadedir.' (Cumhuriyet, 1 Mayıs 1930.)
Aynı konu ile ilgili olarak Nezihe Muhittin Hanım da gazetede yayımlanan röportajda şunları söylemiştir, 'Hiçşüphe yok ki kadın fikrinden ziyade hisleri ile hareket eden bir insandır. Fakat sadece kadın mı böyle yapar? Erkekler de hisleri ile hareket ederler. Yalnız kadınlar bünye itibarı ile daha zayıf bulunması itibarı ile kadında muhakeme biraz noksandır. Fakat dimağının muadil hassası az olması onun yalnız tenasül için yaratılmış olmasına sebep teşkil etmez. Tenasül ihtiyacına gelince, erkek kadından daha az haris değildir. Ve hatta bilakis gözü kapalı, kör ve sağır denecek kadar haristir. Erkeğin yaptığı düşkünlüklere pek az kadın tenezzül eder. Kadının aşkta en evvel aradığı hülya ihtiyacını tatmindir. Hâlbuki erkek ekseriyetle maddidir. Kadın şüphe yok ki her ay yarı hastadır. Fakat aynı zamanda onun acıya, ıstıraba daha mütevekkiline tahammül ettiği ve hele daha sabırlı olduğunu unutmamalıdır. Bu tahammül kabiliyetini onun her şeyden evvel ana oluşunda aramalıdır. Kadın, mahkû miyetten esaretten hoşlanır iddiası yanlıştır. Hoşlanmaz ama zaruri tahammül ediyor. Şunu bilmeli ki erkeğin adali kudret ve kabiliyeti mevcutken kadın daima ezilmeğe mahkû mdur. Ben şimdiden sonra kadın işleri ile meşgul olursam ilk yapacağım iş, kadının adali kuvvetini çoğaltmak olacaktır. Bize pehlivan kadınlar lazım. Medeni terbiye, erkeğin merhamet hislerini hürmete tahlil etmek sureti ile kadını adaleli faikıyetin tesirinden kurtarmaya çalışıyor. Erkeğin adaleli tahakkümüne kadının da şeytani zekâsı karşı koyar. Fakat herhalde kadın, Mazhar Osman Bey`in dediği gibi pasif yalnız tenasül için yaratılmış bir mahlû k değildir'.
(Önümüzdeki hafta devam edeceğiz.)