Dünyada insanlar olmadan tüketim, tüketim olmadan insanlar olmaz. Tüketimin hayatın karmaşıklaşmasında olduğu kadar, yalınlaştırılmasında da vazgeçilmez bir yeri vardır. Tüketim yüklendiği işlevlerle, bütün alanlarıyla hayatı, hem kolaylaştırır hem zorlaştırır. Her toplumun kendine özgü, bir tüketim ve bir yaşama kültürü vardır. Kutsal kaynaklardan beslenen kültürlerde, insanlar yaşamak için tüketirler. Ölüm sonrasına inanmayan seküler kültürlerde, insanlar tüketmek için yaşarlar.

Kutsal kitaplara öncelik veren toplumlarda, hayatın bütün alanlarında, belirleyici olanlar ekonomik değerler değil, kültürel değerlerdir. Onlar iki dünyayı, birbiriyle bütünleştirerek, birlikte değerlendirmesini bilirler. Yalnızca yaşanan dünyaya, önem veren insanlar için, tüketim en büyük değer ve anlam kaynağıdır. Onların düşünce ve eylem dünyasında, gece gündüz durmadan tüketmek, mutluluğun olduğu kadar, başarılı olmanın da en önemli göstergesidir.

Seküler toplumlar mutluluğu, durmadan artırmaya çalıştıkları tüketimde ararlar. Tüketim yarışı ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın ana dinamiğidir. Tüketimi yıldan yıla artırma yarışı, ekonomik büyümenin sürükleyici gücüdür. Tüketim bağımlısı insanlar, alkol bağımlısı insanlar gibi, durmadan gece gündüz, gerekli gereksiz yeni ya da eski ürünlerden, satın almadan mutlu olamazlar. İnsanları tüketim bağımlısı kılan pazarlama, üretim ve yönetim bilimlerinin temelidir.

Parçalardan bütüne bütünden parçalara, bakmanın çok güçleştiği seküler dünyada, tüketim bağımlılığının yol açtığı sorunlar, hayatın bütün alanlarında katlanarak artmaktadır. En çok tüketenlerden olmak için, her gün tekrarlanan yarışta, seküler insanlar kutsal kültürle bağlarını bütünüyle yitirmişlerdir. Onlar aynı Goethe’nin Faust’u gibi, ölümsüzlüğün peşine düşercesine, sınırsız isteklerinin peşine düşerek, toplumların iç ve dış dünyalarında, onulmaz büyük yaralar açmaktadırlar.

Faust’a özenerek doyma bilmez ve sonu gelmez tüketim tutkusuyla, kıvranan seküler insanlar, bütün dünyayı çoraklaştırmaktadırlar. Kutsal değerleri, hayatın dışına atan yönetimlerin ellerinde, insanların iç dünya zenginlikleri, çorak topraklarda akan nehirler gibi, buharlaşarak yok olup gitmektedir. Gelecek kuşaklar geçmiş kuşakları, toplumların afyonu olan televizyon dizileri izleyen, gösteriş çılgınlığında yarışan, tüketim bağımlıları olarak göreceklerdir. 

Hayatın zenginleşmesine, hiçbir katkısı olmayan tüketim bağımlıları, bütün krizlerin kaynağıdırlar.  Yirmi birinci yüzyılın can alıcı sorunlarının başında, bütün boyutlarıyla hayatı çoraklaştıran, tüketim bağımlılığının üstesinden gelmek olacaktır. Çünkü tüketim bağımlılığının üstesinden gelmeden, yoksulluk ve yolsuzluk sorunlarının üstesinden gelmek mümkün değildir. Bu yüzden her alanı kuşatan, tüketim bağımlılığının yol açtığı sorunları çözmek için, bütün ülkeler işbirliği yapmak zorundadırlar. 

İnsanların harcamaları beslenme, giyinme ve korunma gibi, karşılanması zorunlu ihtiyaçları aşmazsa, bütün ülkelerde tedirginlikten uzak, huzurlu ve barış içinde bir hayatın, kapıları kolaylıkla açılacaktır.

Dünyadaki yoksulluğun kaynağı, tüketmek için yarışanlardır. Dünyada tüketim bağımlılığının kaynakları kurutulursa, gerçek ihtiyaçları karşılamakta, hiçbir ülke güçlük çekmez.

Kaynaklarla birlikte insanlığın ortak hazinesi zaman da, tüketim bağımlılarının elinde heder olmaktan kurtarılmalıdır.