Kültürlerin tarihi şehirlerden, şehirlerin tarihi de insanlığın tarihinden ayrı düşünülmez. Dünyada kültürler ve şehirler, insanların birbirleriyle karşılıklı, alışveriş içinde oldukları, ortak hayat alanlarıdır.
Kültürsüz insan, insansız şehir, şehirsiz ekonomi olmaz. Dünyada ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın canlılığı, bir mıknatıs gibi insanları, çevresinde toplayan şehirlerden kaynaklanır.Şehirler kısa zamanda devletlere dönüşürler. Kuruluşlar gibi şehirler de, sürekli hareket halindedirler, dönüşerek gelişirler, gelişerek dönüşürler. Kuruluşlar şehirlerin, şehirler kuruluşların üretim güçlerine, yeni boyutlar kazandırırlar. Zamanla kuruluşlar üretimleriyle, şehirler tüketimleriyle, dönüşme ve gelişme sürecinin ana dinamiklerini oluştururlar.
Dünyada kuruluşlar şehirleri, şehirler çevreyi dönüştürerek, hem fırsatların hem de tehditlerin, en önemli tetikleyicileri olurlar. Tarihin akışı şehirlerde, hız ve canlılık kazanır. Ormanların ağaçlarından belli oldukları gibi, şehirler kuruluşlarından, kuruluşlar ürettikleri ürünlerinden ve hizmetlerinden belli olurlar. Kuruluşların çevresinde üretenleri ve tüketenleri, şehirlerin çevresinde de kıyılarında yer aldıkları nehirleri, gölleri, denizleri, eteklerinde serpilip geliştikleri dağları vardır. Bütün dünyada çevre kuruluşların olduğu kadar, şehirlerin de aynasıdır.
Kuruluşlar gibi, şehirler de çevreleriyle, kişilik kazanırlar, kimliklerini yüzlerinde taşırlar. Şehirlerin kimliklerini coğrafyaları kadar, bağrında taşıdıkları kuruluşları belirlemektedir. Coğrafyaları gibi kuruluşları da, şehirlerin hem yapıcıları hem yıkıcılarıdır. Kuruluşsuz şehirler, şehirsiz kuruluşlar yoksullaşırlar. Kuruluşların atıklarıyla birlikte, şehirlerin artıkları bütün dünyada, çevre sorunlarına yol açarlar. Ancak çevre sorunları, ister atıklardan isterse artıklardan kaynaklansın, temelinde tutkularıyla aklı ve gönlü kirlenen insanlar vardır. Büyük bilge Sadi’nin dediği gibi: “Baştan başa bütün dünya, bir damla kanın yere dökülmesine değmez”. İster farkında olsunlar, isterse olmasınlar dünyada, bir insanın kanını dökenler, bütün insanların kanlarını dökmüş gibi, hem kültürü, hem ekonomiyi, hem de doğal hayatı kirletirler.
Şehirlerde kültürel kirlenmenin kaynağını kurutmadan, çevresel kirlenmenin önüne geçmek mümkün değildir. Şehirlere dost olanlar, tarih, coğrafya kültüre düşman olmazlar. Dünya tarihinde insanın kirlenmesi, tutkularını dizginlemesini bilmeyen, gözü kardeşi Habil’i öldürecek kadar kararan, Kabil ile başlamıştır, Kıyamete kadar devam edecektir. Kardeşinin kanını döken Kabil, toprakla birlikte kültürü de kirletmiştir. Kültürü kirletenlerin elinde nehirler, göller, denizler de kirlenir. Toprağa dökülen kanlar, kültürel ve çevresel kirlenmenin habercileridir. Şehirlerin yaşanır kılınmasında, ırk kardeşliği değil, şehir kardeşliği önemlidir. İnsanlar gibi şehirler de, dostlarından olduğu kadar, düşmanlarından da belli olurlar.
Şehirler her yaprağı yüzyıllar içinde yazılan, eşsiz bilgi ve bilgelik kitaplarıdır. Şehirleri okumadan, hayatın akışındaki, ana dinamikler kavranılmazlar.