Şöyle kollarınızı iki yana kocaman açıp da "Bugün harika bir gün olacak" dediğinizden beri ne kadar zaman geçti? Daha doğrusu bunu ne zamandır söylemediğinizi bir sormak istedim aslında.
Bir aile yakınının eve misafir geldiği akşam verdiği yüksek miktarda harçlık, çocukken çoğumuzun uykusunu kaçırmıştır. Ertesi günün ne kadar muhteşem bir gün olacağının hayaliyle sabahı zor etmişizdir. Peki gerçekten de mutluluğun kaynağı sadece para mı? Sağlık yoksa para anlamsız diyoruz da para olmadan da çoğunlukla sağlık da elden gidiveriyor. Aslında genellikle ikisi ters orantıda.
Ama ne kadar para? Kimisi ay sonunu getirebildiğine şükrederken kimisi de son model arabasını komşusuyla kıyaslayıp daha da hırslanır. Parayı, serveti çok isteyip de paralı ve servet sahibi kişilerden nefret eden bir toplumuz biz aslında. Bunun türlü psikolojik açıklaması mevcutken en iyi cevabı yine tecrübe sahibi yaşlı büyüklerimizden almamız icab eder. Ama tabi soru sorduğumuz kişinin an itibariyle yaşam koşullarını ve geçtiği yolları da dikkate almakta fayda var.
Önceki çeyrek asra göre para kazanma yöntemlerimiz ve etik anlayışımız oldukça değişti. Kendi içimizde ahilik kuralları da güncellendi. Eskiden ayıp ve yüz kızartıcı sayılan eylemler, bugün sıradanlaşıp da sanki yapmamak ayıpmış gibi bir hale geldi. Bu durum aslında aymazlıkta sınır tanımayanları maddi olarak belirli noktalara taşırken temiz karakterde olanları insan içine çıkamaz duruma da sokabiliyor.
Dilimin altındaki baklaya gelince; aslında verilebilecek yüzlerce örnek varken özeleştiri yapıp medyamızı mercek altına almak istiyorum. Kendisine 150 TL’ye muhabir kartviziti bastırıp dağıtan arkadaşlaradır sözüm. Bırakın haberciler işini yapsın siz de kendi işinize gücünüze bakın kardeşim.
Artık millet de şaşırdı “O mu gazeteci yoksa bu mu?” diye. Bayram ve seçim gazetecilerini saymıyorum bile. Haftalık diyerek yılda 3 defa çıkan, her gittiği görüşmede masaya 6 ay öncesinin gazetesini bırakan arkadaşları zaten Şehir Tiyatrosu'nun kadrosuna almaları gerekir. Bu kadar harika oyunculuk, böylesine rol kesme Yeşilçam emektarlarını bile kıskandırır. Anlamadığım da şudur ki; bunlar hala para kazanabiliyorlar. Hem de ne para...
Uzun lafın kısası; özellikle memleket genelinde onlarca gazeteci dostumuz hak ettiği yerde değilken ve ay sonunu getiremezken bir de bu gazeteci müsveddeleriyle zaman zaman aynı kategoride değerlendirilmekte olmaları kanımıza dokunuyor. Öte yandan medyada haber konusu olan ve çeşitli platformlarda topluluklara önderlik eden liderler, başkanlar ve yöneticilerin de bu noktada bilgilendirilmeleri gerekmektedir.
Medyamız kendi içindeki temizliğini yapıp aforoz mekanizmasını oluşturmadığı takdirde saygınlık oranı ortalamasının bu tip meslek hırsızları yüzünden aşağıya çekilmesine engel olamayacaktır. Bu işin ceremesini de hep yerel basın çekmektedir. Uzun yıllardır sızlanmalarının ve tepkilerinin ana sebeplerinden biri de budur aslında. Bu nedenledir ki günümüzde iletişim fakülteleri ve yüksekokullar yüzlerce mezun verdiği halde bu arkadaşların çoğu ya başka mesleklere yönelmekte ya da uzun süre işsiz kalmaktadırlar.
Tekrar konu bütünlüğümüze dönüp yazıya son verecek olursak; harika bir gün geçirmek, herkes için her gün mümkün. Önemli olan ise çok para kazanmaktan ziyade parayı nasıl kazandığımızdır. Yaşlılığımızda çocuklarımız ve torunlarımızın gözünde nasıl bir imaj sergileyeceğimiz konusu, iş hayatına atılmaya başladığımız günlerde kafamızı kurcalamaya başlamalı ve ona göre bir yol haritası ve hedef belirlenmeli.
Yarın çok daha geç olmadan planlamamızı tamamlayıp kendimizin kim olduğunu bulduğumuzda artık rahatlıkla kartvizitimizi bastırabiliriz. Ama unutmayalım, 10 yıl sonra ne aşamada olacağımızı şansa değil, plana bırakalım. Taşlar yerine oturduğu vakit artık olmuşuz demektir.