Hayatımızı yaşanabilir kılan sanatkârlarımızın, içinden irfan, ustalık, estetik, renk, ahenk, ve başarı geçen portlerini yazmaya devam ediyoruz. 5`inci sanatkâr portremizin öznesinde Ressam İsmet Xbilen var.
Onu, Sultanahmet`te Türk matbuat hayatına eğilip bükülmeden, takla atmadan, irfanın, mânânın ve dahi Hakk`ın ve adaletin yanında yayın hayatını sürdürmekte olan İttifak gazetemizin yazıhanesinin bir köşesinde renklerin içerisinde mücadele ederken, elinde fırçayla Osmanlı ahalisinin efradını çizerken tanıdım. Türk resim sanatında nevişahsına münhasır yere sahip ferd-i vâhid bir sanatkârdan, İsmet Xbilen`den söz ediyorum...
Renklerin diliyle merhaba!
Ressam İsmet Xbilen sanat dünyamızın önemli simalarından biri.  O, 50 yıllık sanat yaşamında hayatımızı artistik yağlı boya eserler  başta olmak üzere akrilik, suluboya ve karışık tekniklerde yapılmış çalışmalarla şenlendiriyor. Ressam İsmet Xbilen 66 yıllık hayatına 70`i aşkın kişisel, 5 kadar da karma sergi sığdırıp sanatseverlere renklerin en içten diliyle 'merhaba' demeyi başarmış usta bir şahsiyet.
Xbilen Usta resim, heykel, seramik ve rölyef alanındaki özgün çalışmalarıyla gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında çeşitli koleksiyonerler tarafından ilgiyle takip edilen duayen bir ressam. Aynı zamanda kürre-i arzın sayılı duvar ressamlarından biri olan İsmet Xbilen özellikle figüratif alanda ürettiği eserlerinde duygu ve düşünce yoğunluğunu hüvesi hüvesine milimi milimine tablolarına aktarıyor.
Muhatabımız İskenderun`da 1955 yılında dünyada dünyaya gelmiş. Mezkû r şehrin verimli topraklarında emekleyip yürümeye başlamış. Ressamın fenâ âlemindeki bekâ yolculuğu ise el`an devam ediyor, bu meyanda zatıalilerine bir sual tevcih edecek olsanız alacağınız cevap bellidir: 'Nerede uyuyacağım belli değil mitilimi kimi zaman renklerin içerisine, kimi zaman da huzurun orta yerinde atıveririm.' 
Xbilen!
Bilen, yaygın bir soyisim. Sanatkâr, buradan hareketle kendini X ile ayırd etmeyi murad etmiş böylelikle soyadı Xbilen olmuş. 
Resim sanatının ona bağlamı var!
Görünen o ki resim sanatına bağlamı yok resim sanatının ona bağlamı var. Tuvallerin içerisine sığdırdığı hikâyeleri Aristo nun kafa karıştıran nedenleri gibi bin yıl anlatsa bitmez. 
'Picasso senin yanında halt etmiş.'
Çizgileri, hayaliyle ve kalemiyle müsabaka halinde olan Bay Xbilen`in içgüzelliğinin (enfüsî âleminin) dış güzelliğine (afâkî âlemine) yansımasını keşfeden Floransalı sanatseverler şu cümleyi kurmaktan imtina etmiyor:  'Picasso senin yanında halt etmiş.'
Bu böyledir;
Bu böyledir... Çırak kalfasını, kalfa ustasını, usta üstadını geçer böylelikle sanatın izzet bayrağı sanatkârın kabiliyet burcuna dikilir. Şayet, Dr. Laurence J. Peter, Ü stad Xbilen`in kadın portrelerini inceleme imkânı bulsaydı muhakkak ki toplumun içdinamiklerine yönelik yeni prensipler ortaya koyardı. 
Ustasız sanatkâr olunmaz.
Malumdur ki ustasız, hüdâyinâbit sanatkâr olunmaz. Estetik sevdalılarına kimi zaman bir rehber, kimi zaman da yol arkadaşı lazım gelir. Yazımızın kahramanı için bir önceki cümleye Şeref Bigalı`nın, Turgut Pura`nın, Cavit Atmaca`nın ve Mehmet Ergüven`in isimleriyle atkı yapalım. Sürekli öğrenen, bakan, gören, yorumlayan, ustadan usul kesbeden Ü stad Xbilen, kendi sanat akademisinde kimi zaman talebe kimi zaman muallim... İsmet Xbilen mücerret sanatın tekâmül merdivenine sırtını dayayıp ayağı yere, daha doğrusu hakikate yaslanmayan kuram, kural ve kavramları Asmalımescit`e hapsederek ışığın, aydınlık yarınların ve dahi pür sanatın pertevine tutunmuş. Bunun içindir ki sanatkâr nezdinde ferah da gam da bir, diline yoldaş ettiği mısra-ı bercestede olduğu gibi: Nâr-ı gâm nû r-u ferah hep bir çerâğın pertevi.
İsmet Xbilen: Bu dünyada her şey boş hocam!
Sözün bu yerinde İsmet Xbilen, bendenize 'her şeyi boş verip Kur`ân-ı Kerî m okuyup ağlamak gerek... Bu dünyada her şey boş hocam sadece düzgünce, doğruca ve kalben hakikat yolunda dökülen gözyaşları hariç...' derken, ünlü ressamın 'paletinde renk sustu, fırçasında şekil!' Akabinde, önceki iki cümleye devam mahiyetinde üçcümle daha kurdu: 'Bu gözyaşlarını da sadece durup dururken ağlayanlar, yüreği yufka gibi incelenler döker Allah`ın adı, peygamber efendimizin (sav) ismi geçince. Neden mi çünkü idrâke ve kemâle ermiş insanlardır gözleri yaşlı olanlar... Allah`a varmada da ince bir sınır vardır, o sınırı aşanlar ya mecnun olur ya deli...' Mecnun olmak da güzel onun için deli olmak da. Hem deli olmadan veli olunabilir mi? 
Ya varsın, ya yoksun!
2021 yılı boyunca Sultan Köşesi`nin duvarlarına mümin ve mütevekkil Osmanlı halkının sû ret tasvirlerini nakşetmekte olan Ressam İsmet Xbilen`e göre gönül mübarektir ve dahi sahibi vardır. Bu cümleden hareketle ressam gönlünü, resim sanatına kaptırmaz, sanat zaten o gönle bahşedilmiştir, bilindiği üzere sonradan muslukçu olunur fakat sonradan sanatkâr olunmaz, ya varsın, ya yoksun...     
Sanatkâr kâşif değil mi?
Kendi tuvallerini oluştururken eli kesildiği zamanlarda kanını israf etmeyip sanatına harçyapan İsmet Usta ağırlıklı olarak artistik yağlı boya, akrilik, sulu boya ve polyester tekniklerini kullanıyor.  Özellikle artistik yağlı boyayı, akriliği ve sulu boyayı sıklıkla tercih eden ressam, tuvalle halleşe halleşe zihnin klasik sanatta yürümesini keşfetmiş. Zaten sanatkâr bir kâşif, sanat da keşif yolculuğu değil mi? 
'Zihin yaratılan büyük bir eserdir.'
'Zihin kudreti hayâl edilemeyecek kadar büyük bir Yaratıcının, düşünen canlı varlıklara verdiği, yaratılan büyük bir eserdir. Zihin ve akıl bir et parçasına ve ruha en saygıdeğer tekâmül seviyesinde verilmiş,  O, Güçtarafından yaratılmış ve dolayısıyla kâinâta bahşedilmiştir. Onun için önce klasik yaratılanla, hilkat ile, bire bir altın oranını yürümek gerekir, sanat adına yürümeyi bilebilmek, Yürüten`e saygı duymak için sanatçı önce klasiği yürümeli ve sonra kendi kafasında oluşturduğu bozuk, absürt, modern sanatı yürümelidir... Klasikte bu saygıyı öğrenemeyen hiçbir sanatçı asla gerçek bir sanatkâr olamaz. 
Değerli yazar! Bugün uyuz bir anne köpek gördüm!
Değerli yazar! Bugün uyuz bir anne köpek gördüm! Sokakta gezinip çevresindeki insanlardan yiyecek bekleyen anne köpeğin memeleri sarkıyordu. Saydım, 10 adet memesi vardı, tam da yavrularının sayısı kadar. Bu köpek o kadar asil bir anneydi ki kimse onun farkında değildi işte gerçek akıl ve zihin burada devreye girip onu görmelidir. 
Hey hat!
Hey hat! Sultanahmet`ten size sesleniyorum. Sizin hikâyenizi anlatıyorum. Hiçbir akıllı zihin onu 9 saat boyunca göremedi, kavrayamadı. Ben onu tam tamına 9 saat gözlemleyip bir annenin ne kadar büyük bir varlık olduğunu tartışmasız gördüm. 
'Zihin görebilmektir.' 
Zihin görebilmektir, üçüncü, hatta bininci gözle görebilmektir; Görmek her şeyi her şeyle muhakeme edip kavrayabilmektir. Bizim düşünemediklerimizin üst düzeyinin üstünde kuantum matematiğinin ve fiziğinin de üst düzey üstünde bir yaşam biçimi vardır hem atomsal, hem de elektro manyetik bağlamda; Onun çevresinde dönen protonsal ve onun da çevresinde dönen daha atom altı parçacıklar vardır, moleküler ve metal düzeyde... İşte asıl konu bu: Bir köpeğin patilerinin ayakkabıdan daha dayanıklı olduğunu görebilmektir asıl mesele ne muazzam bir ayakkabı ki o patiler 15 yıllık ortalama hayat boyunca eskimiyor. Mesele görmek; Görebilmek.'
Güzelgöz çilekeş!
Güzel gören güzel düşünür. Netice itibarıyla güzel, güzel gözle görülür. El-Hakk güzeli mutlak güzeli her göz de göremez. Hâsılı, gören, göz de değil, gönüldür, ruhtur; Mahza et olan göz neyi görecek ki? Hakikati, mutlak hakikati gören kalp gözüdür; Kalp, gönül gözü; Gönül gözü hakikat âleminde sefere çıktığında hayırlar fethedilmeye, şerler defedilmeye başlanır. Gönül gözü görülmezleri gördükçe ol kişinin güzelliklerle irtibatı da sürekli olur. Bu durumdaki sanatkâr güzeli görür, güzeli düşünür, güzeli konuşur, güzeli resmeder... Bir müddet sonra da perdenin arkasındakileri hissetmeye, görmeye başlar ve bu durumdakilerin nazarını ressam İsmet Xbilen fâşeder. Ona göre eşeğin gerçek adı 'güzelgöz çilekeş'tir. Ressam Xbilen nezdinde bir insan eşek sıfatında olsa ermiş bir adam gibi olur: Acı çeker, yük çeker ve mütemadiyen sabreder...
Fırındaki tüm ekmekler ressam oluyor işte!
Hayatı, hakikati, İstanbul`u, Sultanahmet`i, figüratif olan hemen her nesneyi, Amazonları ve dahi hayalindeki kadın formlarını çizmekte olan İsmet Xbilen`e hitaben 'ressam' diyorum itiraz ediyor. Çünkü onun lügatinde ressam diye bir terim yok bu tabir ve tasvifi sadece ekmeği belirtmek için kullanılan bir terim olarak gördükten sonra şu cümleleri kuruyor: 'Buğday vardır, onu da geçelim buğdayın tarifi belirlenip betimlenemez, ilk öncesinin nesnesi ressamdır; Herkese göre fırındaki tüm ekmekler ressam oluyor işte; '
Resimleri kendini inşa ediyor!
Sanatkâr, kendi için hiçbir resim yapmıyor, bilakis resimleri kendini imal ediyor, eserleri bir nevi kendini inşa ediyor. Xbilen`in fırçasının ucunda beliren şahıslar, eşya ve hakikat namelerinin yansımaları tuvali, kâğıdı yahut duvarları süslemek için değil. Peki nedir, yahut ne içindir? Belki bir savaş aracıdır! Çünkü ona göre insan ve canlı yapısında kavga, mücadele ve netice itibarıyla savaşmak vardır. 66 yaşındaki bilge sanatkâr hayat yolculuğunun kıvrım kıvrım izlerini barındırmakta olan avucundan, yanından hiçbir zaman ayırmadığı çantasından ve dahi şapkasının zulasından eksik etmediği barışın ve esenliğin simgesi zeytin dalını tanıştığı herkese 'merhaba' dilerek uzatıyor olsa da, paletindeki renkler barışın ve huzurun hayalini boyasa da resimleri kimi zaman tam aksi cereyan ediyor! O demde laf geçiremediği çizgilerinde bir şey aramıyor, resim ondan bir haber soruyor, İskenderunlu sanatkârın ahvâlinden sual ediyor!   
'Bir saniye hocam!'
Ressam, zihninin sorgu odasında çizgileriyle cenk halindeyken çayından bir yudum daha aldığı esnada Kız kulesi`nin hemen yakınından İnebolulu deniz taciri Mehmet Reis`in mavnası geçerken onlarca asırdır yerli yerinde duran Kız kulesi denizden kopup Xbilen`in tuvalinde beliriyor! O demde çayından birkaçyudum daha çeken renklerin sultanı 'bir saniye hocam' deyip avucunun içindeki zeytin dalını Sultan Köşesi`nin masifle camın uyumunu yansıtmakta olan kompozit masasına koyup gözlerini Kız kulesi`ne, dilini damağına mıhlıyor ve gönlü dil olup konuşmaya başlıyor: 'İbrahim Ethem hocam, Kız kulesi`ni bir partisyonda anlatmak çok yanlış bir şeydir. Birinci partisyon; Ben Kız kulesi`ne bakınca Hz. Meryem`i düşünürüm el değmemiş masum annemizi; Şehir işte böyle masum, el değmemiş olmalı. Kız kulesi`ne yakışan işte budur.  O bâkire, ellenmemiş bir şehrin en müstesna, sisli, buğulu bir simgesi; Ve bu keyfiyet ancak dünya şehirlerinin kraliçesi İstanbul`a yaraşır. 
İstanbul`a yakışan bir başak gibi olmaktır.
İstanbul`a yakışan bir başak gibi olmaktır. Yerden biten, dolu dolu taneleriyle eğilmeyen, dimdik ayakta duran bir başak; İşte Kız kulesi insanı kendine tanıtan nesnel gerçeklik ve bir şehrin noktasal altın oranı;  
'Kız kulesi bir el kitabıdır!'
İkinci partisyon; Ben onu Anadolu`da yaşamış tüm medeniyetlerin irdelenebilir akış felsefesindeki tüm matematiksel, anıtsal logaritma olarak görüyorum; Anadolu`daki tüm medeniyetlerin matematiğinin en son çözülecek, sayısal başvurulacak ve sonuçları kesin çıkacak bir el kitabıdır Kız kulesi. Logaritma el kitabı olmayanların onu anlaması imkânsızdır ve onu görmesi de mümkün değildir...
'Kız kulesi ilhâmını bu topraklardan almıştır!'
Ü çüncü partisyon; Kendi öz tarihinin olmazsa olmaz coğrafyasında İstanbul`un kesilmemiş göbek bağı olarak betimliyorum Kız kulesi`ni. İnanın onun göbek bağını keserseniz belki başka ülkelere yanılarak kaçabilir. Kaçsın, ziyanı yok! Kökü bizdedir ve ilhamını bu topraklardan almıştır. Gitsin, belki dünyanın merkezindeki varlığını özlemiştir. Kız kulesi gidecek ve dünyanın kirine, pasına bulaşmamış bir kız evladı olarak yine ait olduğu yere, İstanbul boğazına gelecektir. 
Dede Efendi`nin nihâvend makamı;
Ü çüncü partisyonla devam edelim; O, Dede Efendi`nin nihâvend makamıdır ve dahi tüm makamlarıdır... Boğazın akış dinamiğine, sularının dalgalarına âşina tatlı uykusundan henüz uyanmamış bir kız çocuğudur o. Resimlerimde çizdiğim kızlar, kadınlar işte budur. İşte tüm bunlar ve paletimden tuvale yansımalar tükenmiş tüm denizlerin, deniz fenerlerinin, mavnacıların, deniz tacirlerinin, martıların, şehirlerin umududur sınır tanımayan, ötelere sevdalı ışığın, gecenin paradoksalında yaşayan melodisidir... 
Paletimden tuvalime, tuvalimden duvarla yansıttığım her bir Kız kulesi silueti hıçkırıkla onun taşlarını döven denizin gözyaşlarıdır, kutlu, efsânevî bir şehrin vazgeçilmez yörüngesidir ve daha ziyade o, sisli bir günde 'is'tir. Akşamın batışında 'tan'dır. Ve dahi hakikati 'bul'maktır.'
İnce bir yaprağın mermerden heykeli yapılmaz.
İsmet Xbilen`e göre sanatın işlevi, kâinattaki bir nesnenin veya her hangii görünen bir şeyin sanatçı eliyle çizildikten sonra beş duyumuza çok güzel gelmesi, izleyenlerini heyecanlandırması ve gözlerimizi fal taşı gibi açmasıdır. Sanatı 'kuantum' olarak tarif eden ressam doğru söylüyor: İnce bir yaprağın mermerden heykeli yapılamaz.                                                           
Eserini hayatı gibi yaşıyor.
O konuşmuyor, tefekkür ediyor. Çiziyor, boyuyor, eserini hayatı gibi yaşıyor. XBilen`in sadece bir eserinin hikâyesiyle büyük bir felsefe kitabı yazılabilir. Ve bu Allah`ı tanıyan bir felsefe olmalıdır. Ressam da Allah`ı tanıyor ve alnını secde mahalline mıhladığında evrendeki yaratılmış tüm renkleri görüyor. Çünkü amacı araf`taki ve bir adım öte kâinât yaratılmadan önceki renkleri ve resimleri bulmak; Elest bezminde tam teslimiyetle 'belâ' dediğini işitmek, resmetmek.
O bir sanatkâr, pazarlamacı değil!
O bir sanatkâr, pazarlamacı değil. Kimseye 'beni takip et' demediği gibi 'eserlerimle ilgilen' de demiyor. Nasibi olan onu buluyor. Sanatkârların onunla ilgili olması da önemli değil, çünkü onlarla bir kontağı yok böyle ilişkilerden hoşlanmıyor. Kafasına göre çalışıyor, kimseye göre değil!
                                   
Resim sadece el değiştirir!
O, şüphesiz iyi bir ressam. Ona göre iyi ressam çizip boyadıklarını meşhur olmak veya satmak için yapmaz. Resim sadece el değiştirir! Ressam bu işten bir ekmek alır zamansa en son el değiştirende kalan resim için zaman o ele bin ekmek verir... Ressam çizip boyadıklarında sanatın gücünü kullanmaz ve onu kendi için sanatta bir yer edinmek için yapmaz, yapması gerektiği için, resmin ve çizginin kara sevdalı âşığı olduğu için yapar.
Taklit edilen sanatçı değerinden bir şey kaybetmez.
İsmet Xbilen`e göre seyirciler kendilerini sanatta Roma nın hâlâ arenasında zannediyorlar ve dahi sergi izleyicilerinden çok azı resimden, sanattan anlıyor. Piyasa maalesef  'Bir film çevir meşhur ol ve sergi aç, resimlerini hemen sat; ' hâlet-i ruhiyesine indirgenmiş.  İskenderunlu Usta`nın taklitçileri çok. Sanatı, eserleri istenildiği kadar taklit edilsin, umurunda değil. Taklitler bir nevi aslını yüceltir. XBilen`e göre sanat da sanatkâr da takip edilmekle eskimez, taklit edilen sanatçının eseri değerinden bir şey kaybetmez.
Aşk; İlginçbir kelime!
Yazımızın öznesindeki zât âşık bir sanatkâr. Sanatına ve dahi biiznillah ürettiği esere âşık, mütemadiyen çizedurduğu kadın figürlerine ise medyun. 
Tekrar ressamımıza kulak verelim: 'Aşk kelimesi ilginçbir kelime. Aşk ulaştırır, olgunlaştırır. Oysa gariptir ki günümüzün insanları birbirlerine âşık olduklarında yolda kalıyorlar. Aşk mücerrettir. Bir ağaca da âşık olabilirsiniz, elinizden çıkan eserdeki bir kıza da; Onu aramaya çıkarsınız ve hiçbir zaman bulamazsınız.' 
Hey hat!
Sanatkârdan ödünçalıp 'hey hat' ile başlayan bir cümle de biz de kuralım. Hey hat! Ressam İsmet hayatı boyunca 40 yıldır Anadolu`da, Ege`de, Akdeniz`de ve İstanbul da, 5 yıldır da Avrupa`da 10 bin metrekarenin üzerinde duvar resimleri çalıştı. Çoķ büyük duvar resimlerinden söz ediyorum. Ü stelik bu uygulamaların hiçbirinde duvarı çizerken büyütme makinası kullanmadı. Çoğunlukla tercih ettiği renkleri sulu akrilik familyasından kullandı. Bazen duvar resimleri yaparken duvarın sahiplerinin kafasındaki düşünceleri çizdi. Bittabi bu zor bir iş olsa gerektir! Adamın ne düşündüğünü bilmeden o düşünceyi okuyabilir misin ki! Onun için son günlerde beyin okuma telepati kitaplarını fırçalarının yanından eksik etmiyor ressamımız.
'İnsan altın oran`da yaratılmıştır!'
İşi, gücü ilhamla... İlham gelmezse resim çizemiyor. Genelde estetik anlamda yüz çizmeyi seviyor, hayalinde gördüğü kızların resimlerini, yüzlerini betimliyor. Çünkü ona göre insan altın oran`da yaratılmıştır. 
Resmi geçim kaynağı olarak görmüyor.
Resim sanatını geçim kaynağı olarak görmüyor. Ona göre resim yapmak bir geçim kaynağı oluyorsa o ressam zarardadır. Ve dahi gerçek eserlerini ve gerçek çizgisini ucuza satan da  ressam değildir. Mantığı şu: Alan alır almayan almaz! Almazsa da almasın; umurunda değil... 
Vakit ilerliyor;
Vakit ilerliyor; Ressam Xbilen`le sanat sohbetimiz devam ederken vakit ilerliyor ve Küçük Ayasofya caddesi gecenin bir vakti bozacının âvâzı ile inlemeye başlıyor; 'Booza, booozacı!' Recep Baba ve Xbilen`le bozalarımızı yudumlarken dinlemeye devam ediyoruz: 'Herkes ressam olmuş? Niye olmuşlar bilmiyorum? Benim gibi haftada üçgün ve tüm haftaların toplamı eden beş yıl dünyanın en büyük terör örgütünden ülkem adına dayak yemişler midir bunlar? Veya ağır cezada yargılanmışlar mıdır? Veya üçdefa harbi ölüp bir hafta sonra dirilmişler midir benim gibi!  Veya Allah`ın kudretinin yansımalarına şahit olmak için ormanda bir yıl boyunca elinde mercekle gezerek yaşamışlar mıdır bu sözüm ona ressamlar? 
Bana Beyaz Saray`ı bağlayın!
Veya gecenin 03 ünde 118 i arayıp 'bana Beyaz Saray`ı bağlayın demişler midir!  Veya gecenin bir yarısında kendini Fatih Sultan Mehmet Han zannedip Topkapı Sarayı`na aliyyül âlâ kerimü`l-Mevlâ vaziyette girmek isterken Mehmetçik`ten dipçik yemişler midir? 
Sanat çile çekerek yapılır!
Sanat çile çekerek yapılır, çizgi, direncini çileli bir ilhamdan alır! Öyle evinde, atölyesinde yan gelip yatmakla çizilen süt kuzusu şeyler nasıl çizgi olabilir! Bu bir kanundur ve dahi içtihadı yoktur!'
Çalışmalarına 'virgül' koyup renklerin içindeki yolculuğunu sürdürüyor.
İsmet Xbilen haklı; İyi ve mükemmel sanat yapmak insan ruhunun bir eseridir ve dahi eser ruhun ustasına göre anlam ve değer kazanır;   Bu yazıya konu olan sanatkârın her bir eserinin kıymet-i harbiyesi her bir partisyonda hücre hücre artarken gözlerimi ne hikmetse duvardaki Kız kulesi resminden alamıyorum! Kız kulesi`ne bakarken az önce oradan geçen mavnanın dalgalarıyla serinlerken nedense hafızama sürrealist resim hareketinin öncü fırçası Joan Miro`nun 'nokta'ları geliyor. Miro, yolun sonunda tuvallerine nokta koymaya başlamıştı. İsmet Xbilen ise 'şimdilik' kaydıyla çalışmalarına 'virgül' koyuyor ve renklerin içindeki yolculuğunu tevekkül içerisinde sürdürüyor.