Türkler Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun üzerinden yüzyıl geçmeden, Avrupa’nın önde gelen ülkeleri arasına katılırlar.
Mehmet Genç Türklerin, Avrupa’daki sürekli ve düzenli büyümelerini, yaptıkları yasal düzenlemelerle, gittikleri ülkelerin ekonomik yapılarına ve kültürel dokularına kazandırdıkları canlılığa bağlar. Osmanlı coğrafyasının oluşturduğu çekim alanına dönük, nüfus hareketleri Mehmet Genç’in görüşünü doğrular.
Mehmet Genç Osmanlı sevgisini, “Fahri Doktora Töreni Konuşması”nda, “Tanrı Öldü”, “Üstün İnsan” doğdu diyen Nietzsche’nin “Uzun süre uçuruma bakarsan, uçurum da senin içine bakar” sözünü, Kierkegaard’nın “Sonsuz bir aşkla ancak sonsuzluk sevilebilir, yani Tanrı” sözüyle birleştirerek açıklar. O büyük bir sevgiyle bağlandığı Osmanlıya bakarken sevgisinin, bilgeliğinin üstünde bilgelik olmayan Allah’ın, sevgisiyle bütünleştiğini görür.
“Dünya Bir Şehirdir” kitabımızın “Müziğin Değişmeyen Başşehiri Viyana’dır”yazısında vurgulandığı gibi, Mozart’tan Beethoven'a kadar büyük müzik ustalarının, Osmanlıların ordu müziğinden etkilenerek,Türk Marş’ları besteledikleri bilinir. Türkler İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra arkalarında, kahveleriyle birlikte Mehter müziklerini de bırakırlar. Türklerin coşku dolu müzikleri “Türk” korkusunu, “Müzik” sevgisine dönüştürür.
Senfonilerde farklı seslerin, uyum ve düzen içinde sunulmasına özen gösterilir. Necip Fazıl “Sihirli Deynek” hikayesinde anlattığı, orkestranın yönetimine çok önem verir. Şairi olmakla öğündüğü Çile şiirini,her biri yedişer kıtadan oluşan,dört bölümlük senfoni formunda yazar. Mehmet Genç de derin bir tutkuyla bağlandığı, doruk yılları üç yüzyıl süren Osmanlı Devleti’ni,yavaş yavaş başlayan, yavaş yavaş sona eren bir Wagner senfonisine benzetir.
Arnold Toynbee’den Kemal Karpat’a Doğu’dan, Batı’dan tarihçiler, Mehmet Genç gibi Osmanlı Tarihi çalışırken, Avrupa tarihinin sınırsız zenginlikleri arasında olduklarını görürler. Mehmet Genç Osmanlı’nın ekonomik yapısını kavramada, yapılan bütün tezleri yetersiz bulduğundan, tezini tamamlamaya ömrü yetmez. O kerametin kendisinde değil, üzerinde çalıştığı Kıyısız Okyanus’ta olduğunu her fırsatta vurgular.
Türkistan’da ve Endülüs’te yapılan çalışmalar hem Asya, hem Avrupa ülkelerine ışık tutarlar. Etnik köken olarak Türk, Türkçe’yi devlet, Arapça’yı bilim, Farsça’yı sanat dili gören Osmanlılar, İslam’ın ana kaynakları ışığında, bütün insanlığın birikiminden yararlanırlar.
Beşir Ayvazoğlu Osmanlı vurgunu Mehmet Genç’i, “Hac Yolunda Bir Karınca”da, yakınlarının görüşlerini de alarak, bütün yönleriyle anlatmaya çalışır.