Her insan, her canlı gibi doğar, yaşar ve ölür. Bu gerçeği her aklı selim sahibi kabul eder. İnsan hayatı yeknesak değildir. İnişleri çıkışları olan bir hayattır. Her yaşın, her dönemin kendine ait bir özelliği ve güzelliği mevcuttur. Her insan içinde bulunduğu yaşı çok beğenir, hep böyle kalsam der. Fakat bir sonraki yıl yine kendi yaşının güzelliklerinden, yaşlandıkça olgunluğun arttığından bahseder. Bu durum çok normal olması gereken bir durumdur. Zaten böyle olmasaydı hayat da çekilmezdi değil mi? 

Alimler, bilginler, bilim adamları insan hayatını belli başlı dönemlere ayırmışlardır. Bu dönemler ayrı ayrı ele alınıp incelenmiş ve somut, somut dönem öncesi, soyut dönemler gibi bizlerin pek aşina olmadığı isimlerle adlandırılmıştır. 

Yine gelişim psikologlarınca yapılan bir tasnif ise şöyledir: Genel olarak doğumdan sonraki ilk 2 yıl bebeklik, 3-6 yaş ilk çocukluk (oyun), ilkokul yıllarını kapsayan 7-11 yaş ikinci çocukluk, 12-18 yaş ergenlik dönemi olarak kabul edilir. Ergenlik dönemi sonrasını 'gençlik' dönemi, gençlikten sonra 'yetişkinlik' ve son dönemi de 'yaşlılık' dönemi olarak adlandırmışlardır. Bu tasnifler bizlere hep uzak kalmıştır. Hayat bu kadar keskin dönemlere ayrılamaz, ayrılmamalı diye düşünüyorum. Her bölgeye, her iklime, her insana göre, erkek ve kız çocuğu için bile bu dönemler değişiklik gösterebilir. İçinde bizim insanımızın hayat safhası, yaşanmışlıkları, tecrübesi değil de daha ziyade Batı insanının yaşam öyküsü vardır ve bu tasniflerde.  

Buna paralel boş da durmamış ve kendi hayatını kendince bazı kısımlara ayırmıştır Anadolu insanı. Hayatımın baharı, hayatımın sonbaharı hayatımın hazan mevsimi, neşet mevsimi gibi tasnifler yapmıştır. İnsan hayatını mevsimlere benzetmiştir. Doğayla hayatını bütünleştirmiştir adeta; Bir erkek için adam olma yaşı 33 denilmiş. 'Yirmisinde evlenmeyen, kırkında zengin olamayan, akranlarıyla ölmeyen adamdan hayır gelmez' gibi sözlerimiz var. Halk ozanlarımız belki de bu hayat tasniflerinin en güzelini yapmışlardır. Ortalama bir insan ömrü yetmiş yıldır demişler ve hayatı tamamen kendi akışı içinde bırakarak ona dışardan bir gömlek giydirmeden hayatın bize verdiklerini dile getirmişlerdir. 

Yazanı kim olduğunu bilemediğim fakat çocukluğumuzda dedemden sık sık dinlediğim Celal Güzelses tarafından derlenen 'Altmış Beş Yaş Destanının' sözlerini aynen aktarıyorum:

Aman;

Bir güzel ki on yaşına girince

Gonca güldür henüz açılır

On birinde gonca diye koklarlar

On ikide elma deyip saklarlar

On üçünde cevrü cefa çekerler

On dördünde badem şekere benzer ey ey aman

&mdash

Aaaaaah

On beşinde güzelliğin çağıdır

On altıda gören aklın dağıtır

On yedide göğsü cennet bağıdır

Uzanır uzanır boyu selviye benzer ey ey aman

&mdash

Aaaaaah

On sekizde hem artırır zarını

On dokuzda terk eylemiş arını

Yirmisinde gözetir işini kârını

Zincirlerden kopmuş aslana benzer ey ey aman

&mdash

Aaaaaah

Yirmi beşten sonra bıyıkları burulur

Otuzunda akan sular durulur

Otuz beşte her günahları sorulur

Yalana karışmış irfana benzer ey ey aman

&mdash

Aaaaaah

Kırk yaşında belleri bükülür bağlar

Kırk beşinde günahlarına ağlar

Ellisinde insanlara bel bağlar

Dağ başına çökmüş dumana benzer ey ey aman

&mdash

Aaaaaah

Elli beşte sızı iner dizine

Altmışında duman çöker gözüne

Altmış beşte hiçbakılmaz yüzüne

Ahireti gözetir süphana benzer ey ey aman

&mdash

Aaaaaah

Altmış beşten sonra beller bükülür

Bütün damarlardan kanlar çekilir

Gel gel diye toprak çağırır

Şimdi geldi geçti yalana benzer ey ey aman

Vay vay dünya yalansın dünya;

Evet bir halk ozanımız böyle diyor. Bence burada tasnifi yapılan hayat, bir Anadolu insanının çileli ve zor şartlarda geçirdiği hayattır. 10 yaşından öncesini yok sayıyor diyemeyiz. 10 yaşından sonrasını daha bir anlamlı, farkındalıklı buluyor belki de. 70 yaşında ise bitiriyor ömrü. Yetmişten sonrasını da yok mu sayacağız? Elbette hayır. Genel bir ömür döngüsünden söz ediliyor burada.

Her insan kendi ömür hikayesini inşa ediyor. Bazıları kısa bir ömre dünyaları sığdırırken kimileri de uzun bir ömre kimseyi sığdıramıyor değil mi?

Yazıyı,  yıllar önce yazdığım 'Bir Yol Hikayesi' isimli  şiirle nihayete erdirelim isterseniz: 

Gönül penceremden hicran ufkuna

Kıvrım kıvrım uzanan yollar

Her köşesinde, her adımında

Kalbimden bir parça bıraktığım hazan yollar

 

Bazen müjdedir bekleyene, yollar  

Gözler sonsuzluğa umut bağlar

Varsa bir beklenen, gurbet ilde

Kutsallaşır uzayıp giden yollar

 

Sevaplaşır adım adım mesafeler

Türkü olur yakılır seneler

Uzak olur, yakın olur, ömre bedel

Gurbetten sılaya gönülden yollar

 

Hayat bir yol hikayesi

Binlerce durakla örülmüş

İlk durak ağlamaklı bir neşe

Son durak büsbütün hüzün

 

Neşeden hüzne,

Hayattan ölüme giden yollar.