Anadolu insanı, kimliğini oluşturan bin yıllık tarihiyle birlikte yaşar.

Her Anadolu insanı bin yıl yaşamış gibi, bilgi ve bilgelikle yüklüdür. Bütün insanları sevgiye, saygıya, kardeşliğe ve kurtuluşa çağıran Mesnevi, Anadolu insanının yanında taşıdığı vatanıdır. Mesnevi bütün insanlığa Yitik Cennet'in yolunu gösteren kutup yıldızıdır. Dünyada bilgelik kaybolsa, Asya’dan Avrupa’ya Mesnevi okuyarak giden Anadolu insanı, bilgeliği yeniden bulur.

Anadolu insanının Osmanlı tarihçisi Hammer'in, Mevlana ve İkbal sevdalısı Annemarie Schimmel’in vurguladığı gibi: Kıyısız bir deniz olan Mesnevi, Avrupa ve Amerika’da, Dergâh kültürüyle yeni boyutlar kazanan bilgeliğin, bütün dünyanın peşine düştüğü, gizemli şifresidir. Bilgeliğin zirvelerinden, Molla Cami Mevlana için, “Peygamber değildi, ancak kitabı vardı” demekten kendini alamaz. Söz konusu olan kitap ise, 26 bine yaklaşan beytiyle Mesnevi’dir. Mesnevi adına dünyada üniversiteler açılan kitaptır.

“Kandan elbiseler” giyilen, gözyaşlarının yağmur olduğu dünyada, bütün ülkelerin canhıraş bir şekilde aradığı barış Mesnevi’dedir. Mevlana ister Amerikalı, ister Avrupalı, ister Asyalı, isterse Afrikalı olsun herkesi, düşünülmeyenleri düşünenlerin, görülmeyenleri görenlerin ve bilinilmeyenleri bilenlerin, barış dünyasına çağırır. Mevlana’nın bütün insanlığa kapılarını açtığı dünya, savaşmasını değil, barışmasını bilenlerin dünyasıdır. O dünyada ümitsizliğe, karamsarlığa, kötümserliğe yer yoktur.

Savaş dünyası, bir insanı bir savaş alanından alır, başka bir savaş alanına taşır. Barış dünyası ise, bir insana bir gönül kazanmanın, bir savaş kazanmaktan daha önemli olduğunu anlatır. Mesnevi’de cephelerdeki savaşlardan daha çok gönüllerdeki savaşları kazanmanın incelikleri anlatılır. Bir insanın gönlünü kazanmak, bütün insanlığın gönlünü kazanmaktır. Ölümü bir “Düğün Gecesi” olarak karşılayan Mevlana, kendisinin gönüllerde yaşayacağını haber verir. Gönüllerde yaşayanlar ölmezler. Her gün, her yerde anılan Mevlana, ölümsüzlüğün zirvesine ulaşanlardandır. Yunus’un dediği gibi: “Ölürse tenler ölür, canlar ölümlü değildir."

Mevlana dünyada, her gün bir ülkeden başka bir ülkeye göçer, her gün bir gönülden başka bir gönüle konuk olur. Mesnevi Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e bulanmadan ve donmadan akar. Bütün dünyada, her insanın gönlünde Mevlana, her gün yeniden doğar. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kimse, bilinen sorulara bilinmeyen cevaplar arayan Mesnevi’den usanmaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, Mesnevi okuyan Mesnevi’de kendini bulur, Mesnevi'yle yeniden doğar.

Mevlana iki dünyanın üzerindeki örtüleri kaldırarak, iki dünyayı bütün çirkinlikleriyle ve bütün güzellikleriyle insanların gözlerinin önüne serer. Mevlana’nın düşünce ve eylem dünyasında, çirkinlik arayan çirkinlik, güzellik arayan güzellik bulur. İnsan iki dünyada da neyin peşindeyse, peşinde koştuğuna kavuşur. İyilik peşinde koşanlar iyiliklerle, kötülük peşinde koşanlar kötülüklerle karşılaşırlar.

Mevlana ne Doğuludur ne de Batılıdır, Mevlana bütün dünyalıdır. Onun ana vatanı, insanlığın atalarının yitirdiği, bir buğday tanesi karşılığında vazgeçtikleri "Yitik Cennet"tir. Mesnevi Yitirilen Cennet'in yol haritasıdır. Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürür. Nerede bir insan ölüyorsa, Mevlana oralıdır. Mevlana ölenle ölendir. Ölümümün Asyalısı, Avrupalısı, Amerikalısı yoktur.

Yitik Cennet Doğuluya, Batılıya eşit uzaklıktadır.

Dünya, Yitik Cennet'e dönüş yolculuğudur.

İnsanlığın  anavatanı Yitik Cennet'tir.