Mehmet Niyazi Özdemir ağabeyi 1990`lı yılların başında çalışma mekânı olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi`nde tanıdım. Almanya`dan yeni dönmüştü. Daha önce 'Çağımızın  şıkları' adı ile yayınlanan kitabı bu defa 'İki Dünya Arasında' ismi ile ve kısaltılmış olarak yeniden yayınlanmıştı. Tanıştıktan ve kaynaştıktan sonraki uzun yıllar boyunca hemen hemen her gün ve akşam çeşitli mahfillerde sohbetlerinden istifade ediyorduk. Çemberlitaş`ta Sinan Paşa medresesinin içerisinde bulunan ilim ve sanat eserleri sahipleri merkezinin (İLESAM) İstanbul şubesinin lokali, Sultanahmet`te bulunan Kızlar Ağası Medresesi, Fatih`teki Erenler Kıraathanesi ve Bağlarbaşı`ndaki İSAM Kütüphanesi bu mahfillerden birkaçıydı.
Aramızdan bir yıl önce ayrılan Mehmet Niyazi Özdemir 1942 yılında Adapazarı ilimizde doğmuştu. Ailesi aslen Karadenizli idi. İstanbul Ü niversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiş hukuk tahsili yaptığı yıllarda ayrıca Felsefe Sertifikası da almıştı. Fakülte bittikten sonra hukuku bir yana bırakıp, felsefenin peşine düşmüş, felsefenin vatanı olan Almanya`da yirmi yıldan fazla bulunmuştu. Kendisine felsefe doktoru unvanı kazandıran 'Türk Devlet Felsefesi' ve 'İslam Devlet Felsefesi' isimli eserlerini Almanya`da hazırlamıştı.
Uzun yıllar Batı`da yaşadığından dolayı sohbetlerini daha ziyade Avrupa ile Asya, Hristiyan ve İslam dünyası karşılaştırmaları ile Osmanlı dünyası ve devlet telakkileri üzerine yoğunlaştırıyordu. Konuşmalarında zaman ve mekân boyutunu metodik olarak devamlı göz önünde bulunduruyordu. En çokta 'medeniyetin yeni ülkesini aradığı'   konusu üzerinde dururdu.
Niyazi ağabeyimizin bu sorun etrafında zihnini en fazla meşgul eden problemin medeniyet kurmuş ve yaşatmış bir cemiyetin devamı olarak, 'medeniyetin yeni mecrasında' nasıl bir yol izlememiz gerektiği idi. Türk Devlet Felsefesi ile İslam Devlet Felsefesi isimli eserleri ile birlikte 'Medeniyet Ü lkesini Arıyor' isimli eseri de sorduğu soruya cevap vermeye çalışan eserlerindendi.
Medeniyetin iklim, cemiyet ve mekân değiştirdiğinde ilk defa İbn-i Haldun`un Mukaddime isimli eserinde rastladım. 19. asır Osmanlı düşünce devlet ve eylem adamı Ahmet Cevdet Paşa`da İbn-i Haldun görüşlerini önemsiyordu. Paşa hakkında doktora tezi olarak 'Cevdet Paşa`nın Toplum ve Devlet Görüşü' isimli çalışmasında Ü mit MeriçCevdet Paşa`nın görüşlerini etraflıca ele almıştır. Doğu ve Batı medeniyetlerinin karşılaştırmasını yapan Cevdet Paşa 'Medeniyetlerin hiçbir milletin tekelinde bulunmadığı ve medeniyet gelininin bundan sonrada nereye gideceğini ancak Allah`ın bileceğini' belirtiyordu.
Cevdet Paşa`dan yüz sene sonra, Mehmet Niyazi Özdemir`de 'Medeniyet Ü lkesini Arıyor' isimli kitabında   Doğu ve Batı medeniyetlerinin belli açılardan karşılaştırmasını yapmaktadır. Karşılaştırmada Batılaşma Maceramız, Kültür ve Medeniyet, Batıcılık ve Millilik, Nasıl Batılaşırız, Tarih Boyunca Hesaplaşma, İlmin Temelleri Nerededir, Temeldeki Yanlışlık Cahil Bilgi, Din ve Ahlak, Telakki ve Devlet Farklılığı, Sanat Eserlerinde Farklılık, Medeniyet Batıdan Niçin Uzaklaşıyor ve Medeniyet Ü lkesini Arıyor gibi konular etraflıca tartışılıyor.
Kitabın en özgün bölümlerinden birisi 'Nasıl Batılılaşırız' (ss 47-48) başlığını taşıyan bölümüdür. Yazar burada Doğu ve Batı, İslam ve Hıristiyan medeniyetlerinin dayandığı değerleri somut kavramlarla karşılaştırıyor. Modelleme yapmaya çalışıyor.
Buna göre Medeniyetler iktisadi, sosyal ve ferdi olmak üzere üçtürlü değere sahiptirler. Batı`nın iktisadi değeri azami kardır. Azami kar, dizginlenemeyen hırsı peşinden getirdiği için batının sosyal değer sınıf olmuştur. Sınıflı cemiyette hürriyet olgusunun oluşması, kavgasının yapılması sonucu Batının ferdi değerlerini hürriyet oluşturmuştur. Hürriyet mücadelesi batıya demokratik rejimi getirmiştir.
Bizde ise iktisadi değer hakka dayanır. Kul hakkı en çok korkulan şeydir. Çalışanın teri kurumadan emeğinin hakkını vermek gerekiyor. Bu durumda sosyal değerimiz sınıf değil, eşitlik temeli üzerine kurulmuştur. İktisadi değerimiz hak olunca, bu bizi tabi olarak eşitliğe götürür. Çünkü hak, ancak eşit insanlar arasında söz konusu olabilir. Buna göre, ferdi değerimiz ise karşılıklı hürmet, karşılıklı saygı olmuştur.
'Batılı olmak istiyorsak, değerlerimizi bırakıp Batının değerlerine sahip olmalıyız' diyen Mehmet Niyazi Özdemir`e göre yeni medeniyet uzak doğuyu vatan olarak seçemez. Çünkü Uzak Doğu`nun kültürel yapısı, coğrafyası, telakki anlayışı, dünyayı algılayış tarzı ve insan yapısı buna engeldir. Yeni Medeniyet`e en fazla aday olan ise Müslümanların ezici çoğunlukta yaşadığı, tarih boyunca çeşitli medeniyetlerinde yaşadığı Osmanlının kültürel ve coğrafi sahasıdır.
Mehmet Niyazi Özdemir`i az bilinen bir kitabındaki görüşleriyle kısaca ele almaya çalıştım. Bizim nesil üzerinde en çok emeği olan şahsiyetlerin başında gelmektedir. 1990 yılından bu yana tanıdığımız Mehmet Niyazi hürmet, saygı ve mütevazı duruşunu hiçbir zaman kaybetmemiştir.
Çanakkale Mahşeri isimli eseri yayınlanmadan önce kendisi ile röportaj yapmıştım. Onun ve kitapları hakkında birkaçyazı daha yazmayı düşünüyorum. Bu röportajın süreci ve değerlendirmesini yapmakta bu yazılardan birisi olacaktır.